Her fırsatta eşitlik ve özgürlük mücadelelerinin birbirleriyle olan bağlantılarını görünür kılmak gerektiğinin altını çizen Angela Davis, kendisiyle özdeşleştirdiği feminizmin, trans hareketi de içeren bir feminizm olduğunu ifade ediyor.
Fotoğraf: New York Times
Velvele.net, 26 Ocak’ta 77. yaşına giren Angela Davis’in doğum günü vesilesiyle, geçtiğimiz 22 Haziran’da, LGBTİ+ Onur Ayı vesilesiyle oyuncu/aktivist Peppermint ve Bob the Drag Queen ile yaptığı söyleşiyi Türkçeye çevirdi.
Davis, Görkem Mercan’ın çevirdiği bu söyleşide, bir metodoloji olarak tanımladığı feminizmin, siyah ve kuir hareketiyle olan ilişkini irdeliyor.
Peppermint: Merhaba Dr. Angela Davis! Sizinle bu röportajı yapacağımız, Black Queer Town Hall’un (Siyah Kuir Kasaba Meclisi) bir parçası olacağınız için öyle heyecanlıyız ki! Doğrudan sohbete başlamak istiyoruz. Öncelikle tüm konuklarımıza sorduğumuz bir soruyu yöneltmek istiyorum size. Kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?
Angela Davis: Kendimi komünist, enternasyonalist, ırkçılık ve kapitalizm karşıtı, feminist, işçi sınıfı yanlısı, devrimci, entelektüel bir siyah kuir aktivist, baskı mekanizmalarının ortadan kaldırılması gerektiğine inanan bir topluluk mimarı (community builder) olarak tanımlıyorum. Bunlar yeterli gelir mi?
Peppermint: Yeter de artar bile!
Bob the Drag Queen: Eminim bunu defalarca duymuşsunuzdur ama keşke Dr. Angela Davis başkan olsa! Şu aralar, katıldığınız bir canlı yayında trans ailemiz ve dünyadaki diğer insanların onlara davranış şekli ile ilgili söyledikleriniz kuir topluluk içinde bir heyecan dalgası yarattı. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Angela Davis: Trans hareketin, baskı mekanizmalarını ortadan kaldırmayı amaçlayan ve yerine yeni bir şeyler inşa edecek hareketlerin desteklenmesinde merkezî bir rol oynadığını düşünüyorum kesinlikle. Geçen gün Brooklyn’de özel olarak siyah trans insanlara odaklanan bir yürüyüş düzenlendi; dünyalarımızdan ırkçı şiddeti silmek istiyorsak, siyah trans kadınların bu konuda devamlı bir şiddetin hedefinde olduklarını hesaba katmamız gerektiği mesajını veriyordu. Devlet şiddeti, tanımadıkları insanlardan gelen şiddet, kişisel saldırılar, ilişki içi şiddet… Bu sorunların kesişimselliği konusunda feminist bir algıya sahip olanlarımız trans topluluğu şimdi desteklemezsek daha büyük çaplı bir dönüşüm konusunda umut kalmayacağını biliyor.
“Son zamanlardatrans hareketi feminizmi dönüştürdü. Benim özdeşleştiğim feminizm bu.”
Peppermint: “Kesişimsellik” önemli bir aktivizm damarı, günümüzde hem kuir kimlikler hem de Black Lives Matter (Siyah Hayatlar Değerlidir) hareketi için önemli bir konu. Geçmişi düşündüğümüzde, bugün olduğu kadar gündemde olmadığını görüyoruz. Şimdi ise hem LGBTQ eşitlenmesi hem Black Lives Matter hareketi ile ilgili tartışmalara dâhil edilebiliyor. Geçmişte de insanların her zaman kolayca konuşabildiği bir konu muydu bu?
Angela Davis: “Kesişimsellik” görece yeni bir kavram fakat ifade ettiği fikirler çok uzun süredir oluşum aşamasındaydı. Yurttaşlık Hakları Hareketi sırasında siyah insanların vatandaşlık hakları, Siyah özgürlüğü ve ırkçılık karşıtlığı gibi konularda Siyah aktivist ve liderlerle dayanışma içinde çalışacak insanlara ihtiyaç duyduğu açıktı. Ancak, şu anın farklı sosyal çevrelerden gelen, farklı mücadelelerden geçmiş insanları çeken mücadele toplulukları oluşturma gayesine açıkça odaklandığımız ilk dönem olduğunu düşünüyorum. Kesişimsellik fikri bence mücadelenin kesişimselliği konuşulduğunda en etkili hâlini alıyor; trans topluluğun ve göçmen toplulukların mücadelelerini desteklemediğimizde, örneğin Siyah insanların çok yüksek olan hapsedilme oranları ile Orta Amerika’dan gelen göçmenlerin alıkonması arasındaki ilişkiyi görmediğimizde ırkçılık karşıtı zaferler kazanabileceğimizi düşünmek imkânsız. Bu yüzden, genellikle ayrı oldukları düşünülen şeyleri bir arada düşünebilmeye yönelik feminist ısrar ve Martin Luther King’in dediği gibi herhangi bir yerdeki adaletsizliğin, adalete karşı her yerde tehdit oluşturduğunu kabul etmek önemli. 2020 yılında aktivizmimizi şekillendiren fikirler bunlar.
Bob the Drag Queen: Sabah bu röportaja hazırlanırken eserlerinizi inceliyordum; Özgürlük Kesintisiz bir Mücadeledir [Freedom is a Constant Struggle] adlı kitabınızda en çok dikkatimi çeken kısım şu oldu: “Feminizm ayrı görünen şeyleri birlikte düşünmeye, doğal olarak bir arada duruyormuş gibi görünen şeyleri ise ayırmaya yönelik düşünsel yöntem ve hareketlerde ısrar eder.” Feminizmin birçok farklı dalgası var ve bence yazdığınız, feminizmin trans ailemizi de içermesi açısından çok önemli.
Angela Davis: İnsanlar feminist pratiklerle alakadar olmanın yalnızca toplumsal cinsiyet ya da kadınlara odaklanmak olduğunu varsayıyor sık sık. Feminizm benim için bir metodoloji, dünya üzerine düşünmenin bir yolu, bir düzenleme biçimi. Bizden kapsayıcı olmamızı, bağlantıları ve ilişkileri anlamamızı istiyor, kimseyi geride bırakmamıza izin vermiyor. Ama tabii bahsettiğim şeyin ırkçılık karşıtı bir feminizm olduğunu söylemem gerekir. Tüm feministler buna katılıyor diyemem.
Peppermint: Malum İngiliz yazar buna katılmaz bence.
Angela Davis: Sırf feminizmden ilk bahseden beyaz bir kadın oldu diye —ki durum aslında böyle bile değil— ana akım feminizm “beyaz burjuva feminizm” sözleriyle tarif edebileceğim şey gibi görünüyor diye bununla özdeşleşmemiz gerektiğini sanıyoruz. Fakat Siyah kadınlar feminizmin tarihsel gelişiminde çok önemli roller oynamışlardır. Son zamanlarda trans hareketi feminizmi dönüştürdü. Benim özdeşleştiğim feminizm bu.