Gülseren Onanç
Kadın olmak her daim tetikte olmayı gerektirir. Yaşam boyu verilecek eşit birey olma mücadelesidir bizimkisi. Sokaklar, geceler, politik partiler, televizyon ekranları erkeklere aittir. Kadınların payına ise ev içinde şiddet, taciz, tecavüz ve ölüm korkusu ile yaşamak düşer.
Dünyada ve Türkiye’de Artan Şiddet ve Ayrımcılık
Pandeminin de etkisi ile dünyanın geniş bir coğrafyasında kız çocuklarına ve kadına yönelik şiddet ve ayrımcılık artarak devam ediyor. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri António Guterres’in de söylediği gibi, kadınların kazanımları bazı ülkelerde 10, bazılarında ise 30 yıl geriye gitti. Popülist otoriter eril iktidarlar Polonya’da, Macaristan’da, Türkiye’de kadınların kazanımlarını hedef almaya devam ediyor. Bu rejimlerin ortak noktalarından biri de İstanbul Sözleşmesi‘ni hedef tahtasına oturtmuş olmaları.
Recep Tayyip Erdoğan, 2018 yılında Parlamenter Sistemi ortadan kaldırıp Başkanlık Sistemini milliyetçi muhafazakar bir cephe ile birlikte kurduğundan beri, kadınlar büyük mücadeleler ve uluslararası sözleşmeler yolu ile elde ettiği kazanımlarını kaybediyor. Ülkeyi saran şiddet sarmalından en çok kadınlar mağdur oluyor, kadın cinayetleri ve şiddet artıyor. Sokağa çıkma yasaklarının hakim olduğu 2020 yılında en az 300 kadın öldürüldü. Kadınlar şiddetin ve ayrımcılığın birçok boyutuna maruz kalmaya devam ediyor.
Kadın örgütleri toplumsal cinsiyet temelli şiddetin önlenmesi için devlete sorumluluklar yükleyen Avrupa Konseyi’nin 2011’de imzaya açtığı ve ilk imzacısı Türkiye olan İstanbul Sözleşmesi ve ona uyum çerçevesinde hazırlanan 6284 numaralı kanunun uygulanmasını için kampanyalar düzenliyor. Üstelik araştırmalar toplumda da İstanbul Sözleşmesi’ne %63 oranında destek olduğunu ortaya koyuyor.
Kadınlar mı, Kadınları Hedef Alanlar mı?
Hal böyle iken, çoğunlukla radikal İslam çizgisinde olan kişi ve kurumlar kendi kontrollerindeki medyayı da kullanarak İstanbul Sözleşmesi’ni şeytanlaştırmaya başladılar. İktidar çevreleri üzerinde etkisi olan bu marjinal gruplar, siyaseten güç kaybeden AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bu sözleşmeden çıkması için baskıda bulundular. Bir tarafta nüfusun yarısı olan kadınlar, diğer tarafta oyları %3 bile olmayan radikal islamcılar. Politik eksende kim daha ağır basacaktı? AK Parti’yi ve Recep Tayyip Erdoğan’ı iktidara taşıyan kadınlar mı yoksa Erdoğan’ın politik köklerinin de beslendiği tarikat ve cemaatlerin yörüngesindeki islamcı çevreler mi? Bunun cevabını 20 Mart gecesi Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile öğrendik: Türkiye Devleti kadınların şiddetten korunmasını devletten bekleyen İstanbul Sözleşmesi’nden ayrıldığını açıkladı ve safını net olarak ortaya koydu.
Ya İstanbul Sözleşmesi Ya Yıkılış
Sözleşmeden geri çekilme usulüne ilişkin hukuka aykırılık, yasal süreçler ile takip edilecek. Siyasi partiler, barolar ve kadın kuruluşları hukuki itiraz süreçlerini kullanacaklar. Ama bu süreç herhangi bir uluslararası sözleşme iptali gibi algılanmamalı. Bu adım milliyetçi muhafazakar iktidarın 2023’e giderken Cumhuriyetin insan hakları, kadın erkek eşitliği gibi çağdaş demokrasi değerlerinden vazgeçtiğinin ilanıdır.
Durumu böyle belirlediğimiz noktada, memlekette yaşayan tüm bireylerin siyasi olarak nerede durduğunu ortaya koyması ve bunun için politik mücadele vermesi gerekiyor.
Ya aile değerlerini savunmak adı altında kadınların ve çocukların istismar edilmesini meşru gören zihniyetin yanında olacaksınız, ya da kız çocukları, kadınlar ve LGBTİ+ bireylerin eşit vatandaşlar olduğunu ve şiddete karşı korunmaları gerektiğini ve Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaş demokratik değerlerini savunacaksınız.
Zira, “Ya İstanbul Sözleşmesi Ya Yıkılış” diyecek noktadayız.
Bugün İstanbul Sözleşmesini savunma günüdür. İstanbul Sözleşmesini savunmak, cumhuriyeti, demokrasiyi, laikliği, insan hak ve özgürlüklerini, toplumsal cinsiyet eşitliğini, yaşamı ve barışı savunmaktır.
Kadın, Erkek ve LGBTİ+ Bireyler Hepimizin Ortak Mücadelesi
Bugün bu değerleri savunan herkesin, kadın, erkek LGBTİ+ bütün bireyler hep birlikte, İstanbul Sözleşmesi’ni yan yana, omuz omuza savunma günüdür. Bugün birlikte geleceğimizi kendi ellerimize alma günüdür.
Hepinizi haklı mücadelemize destek olmaya davet ediyorum.