Afgan Mülteciler Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanı Dr. Zakira Hekmat, hem Afganistan, hem de Türkiye’deki Afgan kadınların mülteci karşıtlığına ve zorlu yaşam koşullarına karşı korunması için alınabilecek aksiyonları anlatıyor.
Afganistan’da kız çocukların ve kadınların durumunun çok kötü olduğunu vurgulayan Hekmat, “Taliban köyleri alıyor aldıkları insanları rehin tutuyor. Hatta iki gün öncesi bir eve giriyor evde iki tane kadın var, birini zorla götürmüşler. Köylerde, kasabalarda insanları rehin alıp, camilerden tehdit anonsları yapıyorlar. ‘Kadınlar ve kız çocukları tek başına sokağa çıkmamalı, çıkarlarsa cezası var, sonra demeyin bize haber vermediniz’ diye anonslar geçiyorlarmış. Kadınlar çok tedirgin. Evlerde kaç tane kız çocuğu, kadın olduğunu öğrenip evlere gidiyorlar, yine girdikleri evlerde kadın kıyafetleri arayıp o evde kadınların olup olmadığını anlamaya çalışıyorlar. Bunlar sizin nikahlı eşiniz, alın diye sözler sarf ediyorlarmış” diye özetliyor yaşanan korkunç tabloyu.
Kaçak yollardan gelmenin özellikle çocuklar ve kadınlar açısından zor bir aşama olduğuna da dikkat çeken Hekmat, göç yolunda da kadınların ve çocukların özellikle kaçakçıların istismarına maruz kaldığını dile getiriyor. “İstediğimi yapmazsan seni götürmem” denilerek kadınların tehdit edildiğini söyleyen Hekmat devam ediyor: “Kadın ve çocuklar aynı zamanda Afganistan’dan İran’a kadar yürüyerek geliyor. Yollarda hem aç hem susuz kalıyorlar. Yollarda arkada kalıyorlar, kaybolanlar oluyor ya da geri gönderilebiliyorlar. Geride kaldıklarında o bölgelerdeki kaçakçılar kadınları ve çocukları rehin alıp ailelerinden çok yüksek paralar isteyebiliyor. Bir aile ile görüşmüştüm, kadınlar ‘Biz en az 5 defa sınıra kadar geldik sınırda yakalandık bizi tekrar gönderdiler’ diye anlattı. Yani kadınlar hem Afganistan’da hem göç yollarında çifte dezavantaj yaşıyor.”
Afgan kadınlar için Türkiye tablosu: Ucuz işçilik, tehdit…
“Türkiye’ye geldikten sonra özellikle eşleri yoksa sıkıntıları kat kat artıyor. Hem geçim kaynaklarını ulaşması biraz sıkıntılı oluyor hem iş bulmada sıkıntı yaşıyor. Eğer çocukları varsa çocukların karnını da doyurması gerekiyor. İş buldular diyelim, orada da cinsel saldırıya, cinsel tacize maruz kalabiliyor. Ücretinin verilmemesiyle tehdit ediliyor. Ucuz işçilik yaptırılıyor; günde 12-14 saat çalışıyor ve onun karşılığında aldığı ücret çok az. Bazen o maaşı da alamadığı oluyor. Mevsimlik tarım işçiliği yapıyor ya da tekstilde çalışıyorlar. Ailesi olmayan kadınların kimi çaresizlikten ikinci eş olmayı da kabul ediyor” diyerek Türkiye’ye geldiklerinde kadınların yaşadıklarını anlatan Hekmat, Türkiye’de mültecilerin için yaşadığı diğer sıkıntılardan da söz ediyor: “Kiralar çok yüksek ve mültecilere, göçmenlere ev vermiyorlar. Verirlerse de fiyatlar çok yüksek, mecburen en ucuz evleri tercih ediyorlar. Gecekondularda, bodrum katlarda yaşıyorlar. ‘En azından dışarıda kalmayalım’ diyorlar. Hatta bazı evlerde 2-3 aile birlikte kalıyor ki kira fatura masrafları paylaşılsın. 12-13 kişi birlikte yaşayan aileler de tanıyorum.”
Birçok mülteci kadın ve kız çocuğunun günlük hayatta cinsel istismar, taciz ve tecavüz tehdidine maruz kalmanın yanı sıra fuhşa zorlandığını, istemedikleri kişilerle zorla evlendirilmeye çalışıldıklarını da belirtiyor Hekmat. Mülteci olmanın, savaştan, zulümden kaçmış olmanın suiistimali ile birlikte her türlü şiddetle karşı karşıya kaldıklarını söyleyen Hekmat, “Kız çocukları erken yaşta ve zorla evlilik tehdidiyle yaşıyor” diyor.
“Kadınlar ekonomik olarak güçlendirilmeli, eğitim garanti altına alınmalı”
Hekmat için yaşanan bu sorun karşısında atılması gereken en önemli adım hem toplumsal düzeyde hem de devlet düzeyinde kadınları güçlendirecek politikaların daha kararlı ve sonuç alıcı bir şekilde hayata geçirilmesi. Kadınların sadece ev işleri yapmak değil, ekonomik olarak güçlendirilmesi, eğitimini sürdürmek isteyen genç mülteci kadınların teşvik edilmesi gerektiğine işaret eden Hekmat, “Genç kızların eğitimden mahrum bırakılması halinde yaptırımlar daha güçlü uygulanması, çocuk işçiliğini engellemeye dönük politikalar geliştirilmesi, mevsimlik işçiler için daha gerçekçi politikalar hayata geçirilmesi, hukuki süreçlerde ‘kadının beyanını esas alınarak’ yürütülmesi ve cinsel şiddet faillerine karşı caydırıcı cezaların uygulanması atılabilecek gerçekçi adımlardır” diyor. Hiç kimsenin mülteci olmak istemediğini ifade eden Hekmat son olarak şunları dile getiriyor: “Eğer denizler karadan daha güvenli ise eğer dağlar evden daha güvenli ise o zaman insanlar yaşamak için oralara gitmek zorunda kalır. Çeşitli zorluklara rağmen başka ülkeye sığınan kişilere karşı nefret söylemleri artarsa sığınmacılara yönelik saldırılar da artıyor, yabancı düşmanlığı da. Bu durum mülteci ve göçmenlerin yaşam hakkı ihlalinden her türlü hak ihlaline kadar uzanıyor. Bütün bunları değiştirmek de ancak birlikteliğimizle, birbirimize sahip çıkmamızla mümkün.”
Kaynak: Evrensel