ABD’de yaşayan Pratt Institute Sosyal Bilimler ve Kültürel Çalışmalar Bölümünde Kültürel Çalışmalar Koordinatörü Doç. Kumru Toktamış, Şili’deki kadın hareketini, Türkiye ile benzer ve farklı yönlerini anlatıyor.

Türkiye’de olduğu gibi dünyanın genelinde yükselen kadın hareketleri güçlü bir toplumsal muhalefet örneği göstererek siyasi dönüşümleri tetikliyor.
Şili de bu ülkelerden biri.
2019’da Şili’nin başkenti Santiago’da metro ücretlerine yapılan zamlara tepki gösteren öğrencilerin eyleminin ardından tüm ülkeye yayılan protestolar ülkede değişim rüzgârını tetikledi. Ayaklanma sırasında kadınlar, eşit hakları ve kamusal alana katılımı güvence altına alacak bir anayasa değişikliğinin en ateşli savunucularıydı.
Protestolar sonrası yapılan referandumla, tüm üyelerini halkın seçtiği bir Kurucu Meclis tarafından yeni bir anayasa yazılmasına karar verildi. Yeni anayasa, dünyada eşit sayıda kadın ve erkek tarafından yazılacak ilk anayasa olma özelliği taşıyor.
Faşist diktatörlükten sıyrılıp demokrasi yolunda ilerleyen Şili tarihinin en genç cumhurbaşkanı seçilen Gabriel Boriç’in kabinesinde, 14 kadın bulunuyor.
ABD’de yaşayan Pratt Institute Sosyal Bilimler ve Kültürel Çalışmalar Bölümünde Kültürel Çalışmalar Koordinatörü Doçent Kumru Toktamış, Şili’deki kadın hareketini Türkiye ile benzer ve farklı yönlerini Bianet’ten Evrim Kepenek’e anlattı.
Bu yıl Şili’de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü daha çoşkulu kutlandı. Siz de hemen ertesi gün oradaydınız, bize biraz Şili 8 Mart’ını anlatır mısınız?
Evet 8 Mart yürüyüşünün bütün etkilerini ertesi sabah gördük hemen.
Şilili eylemcilerin 2019 dan beri yeniden isimlendirdikleri Onur Meydanı ve onun civarından hükümet merkezine ve başkanlık sarayına kadar giden yollar boyunca gördüğüm afişler beni çok sarstı duygusal olarak, hem bugünü anlamak hem benim için çok önemli olan geçmiş ile kurulan ilişkiyi, sürekliliği görebilmek açısından.
O afişlerde sizi etkileyen neydi?
Çok önemli bir yürüyüş gerçekleştirmişlerdi. Boriç’i işbaşına getiren kadın hareketi, hükümetin göreve başlamasından dört gün önce “biz hala buradayız” gövde gösterisi yapmıştı adeta.
Beni ilk aşamada etkileyen o yürüyüş ve ardından afişler oldu. Kadınların talepleri vardı o afişlerde. Kürtaj hakkından işsizliğe kadar giden konularda afişler. Bir de 2019’dan beri cezaevinde olan kadınların afişleri beni çok etkiledi. Onların serbest bırakılmasını talep eden afişlerle doluydu sokaklar.
Ama benim için önemli olan 1973’te askeri diktatörlük tarafından öldürülmüş olan kadın militanların afişleri ile karşılaşmaktı. Bu beni çok etkiledi açıkçası. Çünkü o zamanki devrimci militan kadınlarının nerede, nasıl, ne şekilde kaybedildikleri ya da öldürüldükleri ve hangi örgüte ait olduklarına dair afişler vardı her yanda. 50 yıllık bir hafıza dipdiri karşımda duruyordu. Hamasi bir unutmadık, unutmayacağız hali değildi bu, bir siyasi süreklilik ifadesi idi bu durum.
Bütün bu karmaşık çok sesli taleplerin arasında yarım yüzyıl önceki işkencelerde yok edilen kadınlara da ses verilmişti. Bu beni hem duygusal hem siyasi olarak çok derinden etkiledi.
Bu tabloya bakıp Şili’deki kadın hareketini nasıl yorumlarsınız?
Kadın hareketinin çok dinamik ve çok kucaklayıcı bir yanı var. Şimdi orada geçmişten geleceği olan şu dönüşümü mutlaka söylemem lazım. Bu çok etkileyici bir andı. 11 Eylül 1973’te Allende “Ben halkıma güveniyorum. Bir gün gelecek bu yollar yeniden özgür adamlara yeniden açılacaktır” dedi ve intihar etti.
11 Mart 2022 günü Boriç aynı yerde, aynı başkanlık sarayının kapısının önünde aynı yerde yaptığı konuşmada insanları bir deprem gibi sarsan bir cümle sarf etti.
“Biz şimdi bu yolları açıyoruz ki özgür kadın ve özgür erkekler özgürce yürüyebilsinler” dedi. Bu sözlerin şiirini yakalayabilen bir çeviri yapamadım şu anda.
Boric Allende’nin son sözlerine yarım yüzyıl sonra “özgür kadınlar” ifadesini de ekleyerek kadın hareketinin kazanımlarını kucaklamış oldu. Bu çok acayip duygusal bir an. Yer yerinden oynadı. Çünkü bu dönemeçte kadın hareketinin çok önemli katkıları var.
Bu ne anlama geliyor sizce?
Şimdi şunu reddetmiyoruz. 1970’lerin başındaki mücadelelerde de kadınlar vardılar hareketin içindeydiler. Çok önemli parçasıydılar. Bunu asla reddeden kimse yok.
Bugün aksine tam tersine buna sahip çıkılıyor. Ancak son dönemde yani son dönem dediğim 21. yüzyılda başlayan hareketlerde kadınların katkıları çok daha farklı ve çok daha bariz bir şekilde belirleyici. Türkiye’deki siyasi gelişmelere de çok paralel bir durum olduğu için bunun üstünde durmak istiyorum.
Söyleşinin devamına buradan ulaşabilirsiniz.