49 gündür Bakırköy Cezaevi’nde tutuklu bulunan gazeteci Sedef Kabaş’ın yargılandığı davanın ilk duruşmasında tahliyesine karar verildi.
“Dünyanın hiçbir hukuk devletinde yaşanmayacakları yaşattılar bana. Sözü ve kalemi dışında gücü olmayan bir kadına iktidarın gücünü kullanarak saldırdılar.”

Gazeteci Sedef Kabaş, katıldığı bir televizyon programında kullandığı ifadeler nedeniyle 22 Ocak’ta ‘cumhurbaşkanına hakaret’ suçlamasıyla tutuklanmıştı.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca hazırlanan iddianamede, Sedef Kabaş hakkında cumhurbaşkanına hakaretin yanı sıra iki kez de ‘kamu görevlisine hakaret’ suçlamasıyla 11 yıl 8 aya kadar hapis cezası talep edilmişti.
Mahkeme, Süleyman Soylu’ya hakaret iddiasından Sedef Kabaş hakkında beraat kararı verdi. Kabaş’a Cumhurbaşkanına hakaret suçundan ise 2 yıl 4 ay hapis cezası verildi ancak bu suçlamadan da tahliye çıktı.
Kabaş’ın savunması
Sedef Kabaş’ın yargılanmasına İstanbul 36. Asliye Ceza Mahkemesi’nde bugün başlandı. Kabaş, duruşmaya tutuklu ulunduğu cezaevinden getirildi. Duruşmada Kabaş’ın avukatları ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın avukatı hazır bulundu.
Mahkemede savunma yapan Sedef Kabaş, yurt dışında eğitim almış ve daha sonra ülkesine dönerek gazetecilik yapan bir kişi olduğunu belirterek şunları söyledi:
“Mevcut iktidarın bana ve bize yaşattıklarına rağmen gerçekleri söylemeye devam edeceğim. Yurt dışında aldığım eğitimlerden sonra kendi isteğimle yurda dönmüş bir gazeteciyim. Hakkımda açılmış tek bir dava yoktur. Gazeteci olmak dışında bir eğitmen olarak öğrenciler yetiştirmiş, konferanslar vermiş, danışmanlık yapmış biriyim. Geçtiğimiz yıllarda, başka bir konuşmam AKP’liler tarafından montajlanarak yayınlanmıştır. Konuşmamın içeriği kasıtlı bir şekilde çarpıtılmış ve kamuoyuna izletilmiştir. Gobbels yöntemlerini eleştirdiğim konuşmam, Gobbels yöntemleriyle hedef gösterilmiştir.
“IŞİD üyesi olsam, uyuşturucu ticareti yapsam şimdi serbesttim”
Merak ediyorum, acaba hukuk karşısında hakkımı aramak bu husumetin sebebi midir? Bu kişiler, şimdi de atasözünden hakaret çıkarıp cezalandırılmamı istiyorlar. Ben, bugün IŞİD üyesi olup emniyetin canlı bomba listesinde olsaydım serbest olacaktım, uyuşturucu ticareti yapsaydım rahat rahat dolaşacaktım. Öcalan’la görüşüp mektubunu okusaydım, görüşleri referans alınan bir akademisyen olacaktım, Fethullah ile fotoğraf çektirseydim gözde bir bakan olacaktım. Otele, devlet ihalelerine çöküp millete ana avrat küfretseydim suçlu olmayacaktım.
Cumhurbaşkanına hakaret etmedim, etmem, edilmesini de onaylamam. İktidarı gerekirse en ağır şekilde eleştiririm. Takdir edersiniz ki bunlar ifade özgürlüğü kapsamındadır ve bir gazetecinin görevidir. Malum atasözünü kendimce yumuşatarak örnek verdim. Hakaret kastım olsa sözün orijinalini kullanırdım. Uğur Dündar da tereddütsüz müdahale ederdi. İzleyicilerden de bu yorumda ikaz, uyarı, eleştiri yapan olmadı. Hatta 6 gün boyunca RTÜK’ten de ses çıkmadı.
Takvim gazetesi manşetten beni açıkça hedef göstererek ilk kurşun atıldı. Polisler gözaltına aldı ama çağırsalardı giderdim. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıkladığı insan hakları eylem bildirgesine göre insanlar artık gece yarısı gözaltına alınmayacaktı. Söz başka, eylem başka. Koro halinde bakanlar, RTÜK Başkanı, AKP’liler beni suçlu ilan etti. Mahkeme kararını beklemeye gerek yoktu, hüküm çoktan verilmişti. Gencecik bir savcıya ifade verdikten sonra epey bekletildik. İnsan ister istemez düşünüyor, acaba göklerden gelen bir emir mi var diye.
“Sözü ve kalemi dışında gücü olmayan bir kadına iktidarın gücünü kullanarak saldırdılar.”
Ortada kaçacak bir kadın yoktu, adresim sabitti, yıllardır iktidar sahiplerinin şikayetiyle yargılanmıştım. Yatarı belki birkaç saat olan bir suçtan hapis yatırdılar. 49 gün sonra sizin karşınıza çıktım. Günümüz Türkiye’sinde hukukun tersten işletildiği bir tablo var karşımızda. Nasıl bir suç işlemiş olabilirim ki 13 yıla yakın hapis yatmamı talep ediyorlar. Sözlerimde Erdoğan’ın ismini bile kullanmadım, ama üzerine alındı. Bunların hepsi eleştiri, hakaret olarak kabul edilemez. Aksi, halkın haber alma hakkını gasp etmek anlamına gelir. Bunları Anayasa’mız ve AİHM diyor. Dünyanın hiçbir hukuk devletinde yaşanmayacakları yaşattılar bana. Sözü ve kalemi dışında gücü olmayan bir kadına iktidarın gücünü kullanarak saldırdılar. Bunca saldırının, öfkenin karşısında yüce Türk adaletine sığınıyorum.
Sizce bir atasözünden zorlama bir şekilde hakaret suçu çıkaranların hakaret sicilinin bu kadar kalabalık olması garip değil mi? Hakaret edenlere ‘iyi bir ivme yakaladık’ diyenlerin yaptığı suça teşvik değil midir? Bir atasözü üzerinden bir gazetecinin sürekli hedef gösterilmesi gerçeklerin kamuoyuyla buluşmasını engellemek değil midir? Bir gazetecinin hakim karşısına çıkmadan suçlu ilan edilmesi, siyasi erki elinde tutanlar tarafından yapılması hukuka bir hakaret değil midir? Bir şiir yüzünden hapis yatmış birinin atasözü nedeniyle bir gazetecinin hapis yatmasını istemesi hayatın bir cilvesi değil mi?
İddia edilen suçları kesinlikle kabul etmiyorum, beraatımı ve tahliye edilmeyi talep ediyorum. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını istemiyorum, çünkü suçsuzum.”
Ne olmuştu?
Gazeteci Sedef Kabaş, TELE 1 kanalında 14 Ocak 2022 tarihinde yayınlanan “Demokrasi Arenası” isimli programdaki ifadeleri nedeniyle Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaret iddiasıyla 22 Ocak 2022 tarihinde tutuklanmış, Kabaş hakkındaki iddianame 11 Şubat’ta hazırlanmıştı.
Kabaş, söz konusu yayında, “Çok meşhur bir söz vardır. Taçlanan baş akıllanır diye. Ama görüyoruz ki gerçek değil. Ya da tam tersi bir söz vardır. Büyükbaş hayvan bir saraya girdiği zaman o kral olmaz. O saray ahır olur” ifadelerini kullanmıştı.
İddianamede Kabaş’ın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik sözleri nedeniyle “Cumhurbaşkanına hakaret” suçundan 1 yıl 5 ay 15 günden 8 yıl 2 aya, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu’na yönelik sözleri nedeniyle ise “Kamu görevlisine hakaret” suçlamasıyla 2 yıl 4 aydan 4 yıl 8 aya olmak üzere toplam 3 yıl 9,5 aydan 12 yıl 10 aya kadar hapisle cezalandırılması talep edilmişti.