The All We Can Save Project’in kurucusu Katharine Wilson ve kuir aktivist Maria Alejandra Escalante, iklim krizinin, cinsiyet eşitsizliğinin tetikleyicisi olduğunu ve pandemi sürecinin bu eşitsizliği nasıl derinleştirdiğini anlatıyor.
COVID-19 salgını, iklim krizi gibi, ırk ve cinsiyet adaletsizliklerini artırıyor. TIME editörleri Naina Bajekal ve Elijah Wolfson, daha kapsayıcı bir iklim liderliği alanı yaratmak için çalışan iki kadınla konuştu: The All We Can Save Project’in kurucusu, Amerikalı yazar, stratejist Katharine Wilkinson ve Küresel Güney’deki genç feminist örgütleyicileri destekleyen FRIDA The Young Feminist Fund‘da iklim ve çevre adaleti savunucusu olan Kolombiyalı kuir aktivist Maria Alejandra Escalante.
Salgının, akademik araştırmalar da dahil olmak üzere kadınları ciddi oranda işgücünden uzaklaştırdığını biliyoruz. Bunun kendi hayatınızı ya da çevrenizi düşündüğünüzde, iklim alanındaki kadınların liderliği açısından nasıl sonuçlandığını düşümüyorsunuz?
Wilkonson: İklim alanında çalışan kadınlar arasında pandemi sürecinin anneler ve bakımverenler için ne denli zor olduğuna ilişkin, “perde arkasında” pek çok şey konuşuldu. “Baba” olan meslektaşlarımızdan, yazmaları gereken ne kadar çok şey olduğunu ve vakıf programı yetkililerinin projelerin çabucak ilerlemesini beklediklerini duyduk. ABD, özellikle yetersiz doğum izinleri, uygun fiyatlı çocuk bakımı eksikliği ve ücretsiz ev işleri göz önünde bulundurulduğunda, iyi bir günde bile anne olmak için zor bir yer. Geçen yıl ise, bu güzel günler oldukça uzaktı. Dürüst olmam gerekirse, “şükürler olsun ki çocuğum yok” düşüncesi, salgın sırasında sıkça aklımdan geçen bir düşünceydi. İklim üzerine çalışan bazı anneler için, iyi bir gece uykusu bile erişilmesi zor bir şey haline gelmişti. Pandemi ve patriyarkanın birleşmesi, kapsayıcı iklim liderliği için kötü sonuçlar doğurdu.
Escalante: Benim yaşadığım yerde kadınlar, sömürüye karşı toprak savunması olsun, gıda egemenliği veya su kaynaklarının korunması olsun, iklim çalışmalarıyla doğrudan bir ilişki içindeler. Pandemi, bu kadınların güvenliğini ve talep ettikleri eşitliği ve yeniden bölüşümü inşa etme olanaklarını tehlikeye attı. Kırsal kesimde kadınlar, erkeklerden daha yüksek oranda işlerini ve diğer gelir kaynaklarını kaybetti. Uzak bölgelerde devlet mekanizmalarının eksikliği ve şirketlerin sınırsız bir serbestiye sahip olmasıyla birleşen hareket kısıtlamaları, fiziksel ve dijital olarak denetlenen, taciz edilen ve susturulan kadın çevre savunucularının sayısında artışa neden oldu.
Bazı ülkelerde, hükümetler kırsal, Yerli kadınların ve diğer marjinalleştirilmiş kimliklerin haklarını ellerinden almak veya çiğnemek için sağlık önlemlerini kullanıyorlar. Örneğin, Honduras’ta görüldüğü gibi. Honduras’ta bu topluluklar için, salgının patlak vermesinden önce bile erişilmesi zor olan cinsel sağlık ve üreme sağlığı hakları, şu an daha da erişilemez bir hal aldı.
Wilkinson: Çalışmalarımın çoğu ABD odaklı olduğu için Maria Alejandra’nın bakış açısına çok değer veriyorum. Pandemi sırasında insanların dikkati iklimden, daha acil ihtiyaçlara çevrildi. İklim değişikliği nedeniyle dünyanın birçok yerinde alevler yükselirken bile, 2020’de ABD’de iklimle ilgili medyada yer alan haberler fısıltıya düştü. Ancak dikkatimiz ısınan bir dünyada hayati önem taşıyan konulara da çekildi: maden çıkarmaya dayalı ekonomimizdeki riskler, adaletsizlik ve karşılıklı bağımlılık.
Kadınların eğlence, eğitim, sosyal hizmetler ve sağlık hizmetleri gibi salgından daha çok etkilenen alanlarda çalışma olasılığı daha yüksek. Örneğin, sağlık iş gücünün yüzde 70’i kadın ve kadınlar ve kız çocukları dünya çapında bakım saatlerinin yüzde 70’ini üstleniyor. İklim değişikliğinin benzer eşitsizliklere neden olması muhtemel. Buna neden olan şey nedir? Sizce bu konuda ne yapmalıyız?
Escalante: İklim krizi zaten bu tür eşitsizlikleri yaratıyor. Örneğin, uzun süreli kuraklıklar meydana geldiğinde, kırsal kesimdeki, genellikle evin ana bakım vereni olan kadınlar, suyu uzaklardan getirmek durumunda kalıyorlar. Bu durum, onların genel refahını, güvenliğini ve öz bakım ve eğitim dahil diğer faaliyetler için ayıracağı zamanı etkiliyor. Zayıf bir altyapıya sahip kırsal ve kentsel topluluklarda, eşitsizlik neler olabileceğine dair bir öngörü değil, bir gerçektir.
Pandemi, halihazırda var olan yapısal eşitsizlikler göz önüne alındığında, sistemler bizi koruyamadığında kadınların, gençlerin ve cinsiyet azınlıklarının daha yüksek risk altında olduğunu kanıtlıyor. Sağlık krizi, paralel ve ortaya çıkan bir acil durumun- ekolojik ve iklim sistemlerimizin bozulmasının – aynı zamanda aynı topluluklarda nasıl tahribata yol açtığını görebileceğimiz bir mercek. Kadınlar, gençler ve cinsiyet azınlıkları- özellikle Siyah, Yerli veya Küresel Güney’den olanlar – tarihsel baskı ve dışlanmanın kesişme noktasındadır. Çok uzun süredir karar verme mercilerinden dışlandık ve bu da kolektif deneyimlerimizi görünmez hale getirdi.
Bizi güçlü kılan, zorluklar karşısında mücadele etmeye devam etmemizdir. Sıklıkla hem mevcut krizi hem de kırılganlıkların temel nedenlerini ele almak için kesişimsel bir noktadan hareketle çareler buluyor ve toplumlarımıza yardım sağlıyoruz. Bu temel sorunları ele almak için çeşitli stratejilere ihtiyacımız var. Bu kesişimsel örgütlenmeye fon sağlamak bir başlangıç olabilir. 2014’te yapılan bir ankete göre, vakıf paralarının sadece yüzde 0,2’si kadınlara ve çevreye ayrılıyor. Sistemsel reformun gerçekleşmesi için kadınların, genç feministlerin ve cinsiyet azınlıkların daha fazla kaynağa ihtiyacı var.
Wilkinson: Maria Alejandra çok kritik noktalara değiniyor. Salgının, toplumsal ve ekonomik sistemlerimizde halihazırda yıpranan ve yıpranmaya devam eden şeyleri daha fazla görünür kıldığını düşünüyorum. COVID-19’da olduğu gibi, iklim değişikliğinin etkileri mevcut cinsiyet ve ırksal adaletsizlikleri- tabiri caizse küresel evimizde zaten mevcut olan çatlakları, çoğaltıyor. Bence bu, genel anmda sosyal güvenlik ağlarının ve sosyal politikaların, kritik bir biçimde kritik iklim altyapısına dair olduğunu hatırlatıyor bize.
Cinsiyet ve iklim bağlantısı üzerine yapılan böyle iyi araştırmalar olduğu için mutluyum. Isınan bir dünyanın, kadınları ve toplumsal cinsiyet azınlıklarını nasıl erkeklerden daha fazla riske attığını bilmemiz gerekiyor. Küresel Güney’de ikili cinsiyet sistemini reddeden ve daha yoksul ülkelerde yaşayan insanlar içinse bu risk daha yüksek. Bu farklılıklara cevap veren müdahaleler ve politikalar tasarlamamız gerekiyor. Aksi takdirde, tıpkı pandemide gördüğümüz gibi, eşitsizlikler derinleşiyor ve çatlaklar çoğalıyor ve genişliyor. Climate Interactive’in kurucu ortağı Beth Sawin’in “çoklu çözüm” olarak adlandırdığı, sera gazlarını azaltmanın yanı sıra eşitliği ve dayanıklılığı sağlamak için iklim çözümleri tasarlamamızın da nedeni bu. İlki olmadan, ikincisini yapamayız. The Feminist Green New Deal kısa bir süre önce, politika yapıcıların kullanabilecekleri, potansiyel iklim mevzuatının kesişimsel bir cinsiyet merceğine sahip olmasını sağlamak adına yararlı bir politika tarama aracı yayınladı.
Kadınların egemen olduğu bu sektörlerin çoğunun düşük karbonlu sektörler olduğunu belirtmek gerekir. Genelde, “çevre dostu” uygulamaları, binaları güçlendirmek veya rüzgar ve güneş enerjisi kurmak olarak düşünüyoruz – ve öyleler de – ama bakım işleri de çevre dostu işlerdir. Bakım ekonomisi yeşil bir ekonomidir. Bu nedenle, iyi maaşların sağlanması ve işgücünün korunması da dahil olmak üzere, bu işleri güçlendirmek ve geliştirmek için güçlü zeminler vardır.
TIME’da yayınlanan söyleşinin devamına buradan ulaşabilirsiniz.
Çeviri: Gizem Evgin