Türkiye’de kadınlar 5 Aralık 1934’te Anayasa ve Seçim Kanunu’nda yapılan yasa değişikliği ile seçme ve seçilme hakkını elde ettiler.
19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ivmelenen eşit haklar ve özgürlükler mücadelesinin sonunda gelen bu temel hak nihai bir kazanımdan daha çok bir mücadele alanına işaret ediyor. Zira kadınların kat etmesi gereken daha çok yol var.
Türkiye’de kadınlar 1930 yılından itibaren çıkarılan bir dizi yasa ile önce belediye seçimlerine katılma, ardından köylerde muhtar olma ve ihtiyar meclislerine seçilme gibi bir dizi temel yasal hakkın ardından, 5 Aralık 1934’te Anayasa ve Seçim Kanunu’nda yapılan yasa değişikliği ile milletvekili seçme ve seçilme hakkını elde ettiler.
Kadınların yasal temsil hakkını elde etmesinin önemi yadsınamayacak denli büyük. Ancak “Türkiye’nin kadınlara seçme ve seçilme hakkını veren ilk ülke” olduğu şeklinde kayıtlara geçen ve alkışı sadece siyasal iktidar sahiplerine veren anlatının hakikati iki noktadan nasıl saptırdığına işaret etmek gerekiyor.
Kadınların mücadele tarihinin görünmezleştirilmesi
İlki, Türkiye’den çok daha önce bu hakkı tanıyan ülkeler olduğu: Nitekim Yeni Zelanda’da 1893’te, Avustralya’da 1902’de, Finlandiya’da 1906’da ve Norveç’te 1913’te, Sovyetler Birliği’nde ise 1917’de devrimin hemen ardından kadınlara ulusal seçimlerde oy hakkı getirildi.
İkincisi ise, bu hakkın Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan on yıllarda irili ufaklı mücadele tohumları eken kadın hareketi ve kadın taleplerinden bağımsız anılması.
Her ne kadar hakim erkek egemen anlatı bize dönemin kadın mücadelesini görünmezleştirmeyi ve mücadele tarihi ile bağını koparmayı salık verse de tarihin bize söylediği bir hakikat var.
Kadın hareketinin II. Meşrutiyet’in açtığı göreli özgürlük ortamında gerek dergiler, gerekse dernekler aracılığıyla oluşturduğu kamuoyu sayesinde bugünden bakınca hiç de azımsanamayacak önemli kazanımlar elde edildiğini biliyoruz mesela.
Kız çocukları için ilköğretimin zorunlu olması bunlardan ilki. Yine kadınlar için farklı tipte eğitim kurumları açılması, öğretmen olabilmeleri için meslek eğitimleri oluşturulması ve hatta 1914 yılında ilk kadın üniversitesi açılması…
Eğitim alanının yanı sıra, ama onunla da bağlantılı düşünülebilecek şekilde, dergilerde yayımlanan yazıların etkisiyle iş kurmak isteyen kadınların girişimci olabilmeleri adına teşvik sağlandığını da biliyoruz. Kuşkusuz kadınların dişi ve tırnağıyla elde ettiği böyle onlarca kazanım sayabilmek mümkün.
Türkiye’de kadınların katıldığı ilk genel seçimler olan 8 Şubat 1935’de 18 kadın milletvekili TBMM’ye girdi. Aynı seçimde Meclis’teki erkek milletvekili sayısı ise 390’dı.
Aradan geçen 87 yılda bu temsil düzeyinde radikal değişiklikler olmadı. Öyle ki geçen on yıllarda en yüksek temsil oranı sadece yüzde 17.8 olarak kayıtlara geçti.
Kat edilecek yollar…
İstanbul Politik Araştırmalar Enstitüsü’nün (IstanPol) “Türkiye’de Kadının Siyasete Katılımı: Siyasal Hayatta Karşılaşılan Engeller ve Deneyimler” raporu bunu farklı açılardan teyitliyor.
Rapora göre, Türkiye siyasi tarihinde en yüksek kadın temsiline 7 Haziran 2015’te yapılan 25. Dönem milletvekili seçimleri ile ulaşıldı. Seçimler sonrasında hiçbir siyasi parti tek başına iktidar olamayınca koalisyon hükümeti de kurulamamış ve Meclis tarihinin en yüksek kadın milletvekili oranı olan yüzde 17,8, yüzde 14,7’ye gerilemişti.
Yine raporun gösterdiği bir diğer önemli nokta, 28 Haziran 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrası oluşan Meclis aritmetiğine göre, parlamentodaki güncel kadın temsilci oranının yüzde 17 olması.
Siyasette temsil adaletinin sağlanması için önerilen kota uygulamasına yakından baktığımızda AKP ve ortağı MHP’nin tüzüğünde kota uygulamasının olmadığını görüyoruz.
CHP tüzüğüne göre yüzde 33, HDP’nin 2015 Seçim Bildirgesi’ne göre yüzde 50, İYİ Parti Tüzüğü’ne göre ise yüzde 25 oranında kadın kotası mevcut.
Parlamentolar Arası Birlik (IPU) verilerine göre, 2021 itibariyle 48 ülkenin 36’sında (yüzde 75) cinsiyet kotası uygulaması var.
Oysa rapor dahilinde yer verilen bir başka araştırmanın gösterdiği gibi, dünyanın farklı bölgelerinde yaklaşık 30 yıldır var olan cinsiyet kotası benzeri uygulamalar aracılığıyla ulusal parlamentolarda kadınların oranı yüzde 12’den yüzde 24 seviyelerine yükseliyor.
‘Kadın hareketi kendi adaylarıyla Meclis’te olmalı’
Tüm bunlar Türkiye’de kadınların siyasette hak ettiği yeri elde edebilmek için önünde daha çok yol olduğunu gösteriyor.
Geçtiğimiz aylarda SES Eşitlik ve Dayanışma Derneği’nin çağrısıyla düzenlenen “Türkiye’nin Gelecek Hikayesi Yazılırken Kadınlar Nerede?” başlıklı çevrimiçi etkinlik, bu talebin gerçekleşmesi için “kota” vari uygulamaların ötesinde bir yol haritası sunuyordu.
Kadın hareketinin parlamenter siyaset sahnesinde örgütlü şekilde yer alması fikrinin öne çıktığı toplantıdan çıkan SES belki de kadınlara verildiği kadarıyla yetinmemeleri için bir yeni mücadele hattını müjdeliyor.
Bu konular etrafındaki bir okuma önerisi için tıklayın.