Savaşlarda en çok korunması gerekenler çocuklar. Onların can güvenliğini sağlamak anne-babaları için her şeyden önemli. Peki ebeveynler, kentlerde gezen tankları, çatışmalara şahit olmayı, siren ve silah seslerini çocuklarına nasıl anlatıyor?

Rusya’nın işgali altındaki Ukrayna’daki anne-babalar kendilerince “çocuklarına savaşı nasıl anlatmalı”nın yanıtını arıyor. Kimi gerçeği. anlatıyor, kimi oyun olduğunu söylüyor ya da hikayeleştirerek aktarmaya çalışıyor.
BBC’ye konuşan anne babalar “savaşta ebeveyn” olmanın nasıl bir şey olduğunu, kendilerinin nasıl bir yol izlediğini anlattı.
Bilim kurgu romanları yazan Anton Eine, 10 gün önce son kitabını tanıtacaktı. Ancak işgal başlayınca gündemi tamamen değişti. Hava saldırısının başladığının habercisi sirenler çaldığında karısı ve üç yaşındaki oğluyla başkent Kiev’de, yaşadıkları 24 katlı apartmanın altındaki otoparka inip asansörlerin arasındaki beton zeminde saatlerini geçiriyor. Karı koca oğullarının tablet ve oyuncaklarını da yanlarına alıyorlar ve onu en güvenli köşeye yerleştiriyorlar. Onlar gibi komşuları da buz gibi havada beton zeminde oturuyor veya yatıyor.
‘Anne beni vuracaklar mı’
Eine, oğlunun korktuğunu anladıklarını, bu küçük yaşında beklenmedik sorular yönelttiğini anlatıyor. Önceki gün karısı bir süre yanlarından ayrılmış döndüğünde oğlu şu soruyu sormuş: “Anne seni vurdular mı?”
“Hayır bebeğim” yanıtını alınca devam etmiş: “Peki beni vuracaklar mı? Onların bang bang yapmasını istemiyorum.”
Eine’nin anlattıklarına göre, anne-babaların çoğu çocuklarının kıyafetlerine kan grubu yazılı etiketler dikiyor. Ola ki ayrı düşerlerse diye isimlerini ve adreslerini ezberletiyor. Ve, sığınakta her bir araya gelişte çocukların mümkün olduğu kadar az etkilenmesini sağlamak için neler yapabileceklerini konuşuyorlar.
Bazıları ise “Bu bir oyun” demeyi tercih ediyor. Oğullarının gittiği yuvayla ve diğer anne-babalarla sosyal medya üzerinden iletişim halinde olan ve onlara danışan Anton ve eşi ise ‘üç yaşındaki çocuğun anlayabileceği bir dille, kelimeleri çok dikkatli seçerek’ gerçeği anlatmış: “Kötü askerler bize ve iyi askerlere saldırdı. İyi askerler elinde Ukrayna bayrağı olanlar ve bizi koruyanlar. Korkmana gerek yok burada güvendeyiz.”
Psikologlar ne diyor?
“Psikologlar bu dönemlerde çocuklara normaldan daha yumuşak davranmamızı, çok daha fazla sevgi göstermemizi tavsiye etti” diyen Eine, oğlunun normalden daha fazla şeker yemesine, daha fazla çizgi film izlemesine izin veriyor.
Aile yakında binayı tahliye etmek zorunda kalabileceklerini biliyor ama nereye gideceklerini bilmiyor!

Bilim insanı Hanna Kiev’i terk edip Polonya’ya gidenlerden. Yanına sekiz ve altı yaşlarındaki iki oğlunu alıp doğduğu toprakları terk etmiş. Ukrayna’dayken patlama sesleri, titreyen ve kırılan camlar arasında onlara bir açıklama yapması gerektiğini bilse de gerçeği nasıl anlatacağı konusunda zorlanmış.
“Gerçek ve bir çocuğun aklının alacağı sınır arasında denge kurmak zor oldu” diyen Hanna onları fazla korkutmadan anlatmaya çalışmış: “Saldırıya uğradık ama şu anda güvendeyiz. Burayı terk etmek zorunda kalırsak beni dinlemelisiniz.”
‘Sadece birer oyuncak alabilirsiniz’
Hana’nın “ebeveynlik stili” de değişmiş: “Normalde ben onlardan bazı şeyleri yapmalarını isterdim ama şimdi emirleri ben alıyorum.”
Birkaç gün savaş ortamına direndikten sonra çok zor da olsa Ukrayna’dan ayrılma kararı alan Hanna çocuklarından da çok zor bir karar vermelerini istemiş. Yanlarına sadece birer oyuncak alabileceklerini duyan büyük oğlu oyuncak ejderhasını küçük olan da robota dönüşen oyuncak arabasını seçmiş.
Yolculuğun ilk kısmında Hanna’nın eski eşi, çocukların babası onlara eşlik etmiş. 52 saatlik yorucu bir yolculuktan sonra Polonya’ya ulaşmışlar ve güvendeler. Ama çocuklar sürekli büyükanne ve büyükbabalarını, babalarını soruyorlarmış.
Ona göre en içini acıtan şey de her gün, ölmesinden veya ağır yaralanmasından korktukları için, “Babamız hayatta mı? Hala kolları bacakları var mı” diye sormaları.
Zor sorular: ‘Babamız hayatta mı?‘
Lviv’de doğup büyüen Oksana da ülkeyi terk edip Polonya’ya gidenlerden. Altı yaşındaki kızı otizimli ve yüksek seslerden hiç hoşlanmıyor. Siren sesinden çok korkuyor.
Polonya’ya gitmeden önce -çocukların yalan söylendiği, kandırıldığı hissine kapılmamalarının önemli olduğunu düşündüğü için- o da kızına gerçeği söylemiş: “Bu bir savaş ve güvenli bir yerde olmamız gerekiyor. Bu nedenle çok sayıda insan hayatını kaybetti.”

İrina’nın oğlu iki yaşında. Çok küçük olduğu için ona fazla bir şey anlatmamaya karar vermiş: “Ona savaş olduğunu söylemedim. Bu yaşta söylemem doğru olur mu bilmiyorum.”
İrina ve oğlu üç gece bir sığınakta kaldıktan sonra Kiev yakınlarındaki İrpin’i terk edip ülkenin batısına geçmişler.
Kaynak: BBC