Yaklaşık 19 milyon Afgan kadın, Ağustos ayında ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi sonrası iktidara gelen Taliban rejimi altında sert bir gerçeklikle ve belirsiz bir gelecekle karşı karşıya.
“Taliban her şeyimi aldı elimden. Yaratıcılığımı, heyecanımı, rutinimi, geleceğimi. Sanat artık içimde canlı değil, toplumda da canlı değil.”

Çeviren: Eda Doğançay
*Kısaltılarak tercüme edilmiştir.
Hamed Ahmadi / Huffington Post
Yaklaşık 19 milyon Afgan kadın, Ağustos ayında ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi sonrası iktidara gelen Taliban rejimi altında sert bir gerçekle ve belirsiz bir gelecekle karşı karşıya.
Daha genç kadınlar için, yaşanan bu değişim, 20 yıllık kazanımların ardından dramatik bir gerilemeye sebep oldu.
ABD’nin 2001’de Afganistan’ı işgali, kadınları çalışmaktan, okula gitmekten, düşüncelerini ifade etmekten ve özgürce hareket etmekten alıkoyan Taliban iktidarını devirdi. Son yirmi yılda kadınlar farklı alanlarda okuyup çalışabildiler, kamu, sivil toplum, medya, iş ve atletizm alanında faaliyet gösterdiler.
Ancak Taliban, geçen yıl 15 Ağustos’ta ikinci kez iktidara geldi ve aynı zulmü bir kez daha uyguladı.
4 genç Afgan kadın, Huffington Post’a Taliban ile birlikte hayatlarının nasıl değiştini anlattı.
Begum, 19, sporcu ve lise öğrencisi

“Genç bir kızı kayak yaparken ilk kez üç yıl önce gördüm. İlgimi çekti. Uluslararası koçlar tarafından düzenlenen bir yıllık bir eğitim programına kaydoldum. Kış olmadığında bile, her sabah saat 5’te koşuya gitmek için hazırlanırdım. Ailem başta isteksizdi ama ödül aldığımda beni desteklemeye başladılar.
Amacım bir gün Afganistan’ı uluslararası bir turnuvada temsil etmekti. Bu seneki turnuvalara katılsaydım muhtemelen milli takıma katılma hakkı kazanırdım ve hedefime bir adım daha yaklaşmış olurdum.
Bamyan, Afganistan’ın en güvenli şehriydi. Bir çatışmanın ortasında olmanın nasıl bir şey olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu. Genç kızları okula bisikletle giderken, Bamiyan’ın karlı yamaçlarında kayak yaparken, şarkı söyleyip dans ederken görmek mümkündü. Özgür ve neşeliydik. Şimdi okula gitmeme bile izin yok. Şimdi tek yaptığım evde oturmak ve kafesteki bir kuş gibi hiçbir şey yapmamak.”
Zahra, 27, sanatçı ve girişimci

“Sabahları galerime gidecek olmanın heyecanıyla uyanırdım. Küçük galerimin duvarında kil tabaklarsan oluşan koleksiyonumu görmek, günün geri kalanını yaşamaya devam etmem için yeterliydi. Müşterilerim onları çok severek satın alırdı. Bu yüzden, tabaları her gün yenileri ile değiştirdiğim için koleksiyonum hep farklı görünürdü. Güzel bir sanat formuydu. Bunu Afganistan’da ilk yapan bendim.
İşten sonra arkadaşlarımla yakındaki kafelere gittiğimi, kahve içtiğimi, fikirlerimizden ve gelecek planlarımızdan söz ettiğimizi hatırlıyorum. Eve giderken, ufak bir kitapçıya uğrar, o hafta okumak üzere kendime yeni bir kitap alırdım.
Ama normal bir günde yaptıklarımın birdenbire suça dönüşebileceği kimin aklına gelirdi ki? Ve bu sadece ne yaptığınızla değil, aynı zamanda kim olduğunuzla da ilgili. Sen bir sanatçı ve bir kadınsın, bu Taliban için oldukça rahatsız edici bir kombinasyon. Onlar kontrolü ele geçirdikten sonra iki ay evde kaldım. Sonunda cesaretimi toplayıp dışarı çıktım. İlk kez bir Talib gördüğümde bir kadın olarak korktum ama aynı zamanda sanatın imkansız olduğunu anlamamı sağladıkları için bir sanatçı olarak hayal kırıklığına uğradım; eğer kontrol onlardaysa sanat sönecekti. Galerimi talan etmediklerini görünce şaşırdım.
Sanat galerimi 2021’in başlarında açtım. Yeniydi ama büyüyordu. Yurt içinden ve yurt dışından müşterilerim oldu. Geçen yıl bir sergi açmayı umuyordum. Hayallerime bir adım daha yaklaştım. O gün çaresizlik içinde galeriyi kapattım ve çevrimiçi satma düşüncesiyle tüm tabaklarımı alıp eve getirdim. Aylardır sipariş almadım. Odamın duvarında asılı duruyorlar ama artık yerlerine yenilerinin geldiğini görmüyorum. Bunlar benim son çalışmalarım ve muhtemelen bir süre daha böyle kalacaklar. Sanat yapmak huzurlu bir zihin gerektirir ve buna sahip olmadığınızda yaratıcı ilhamınız kaybolmaya başlar.
Taliban her şeyimi aldı elimden. Yaratıcılığımı, heyecanımı, rutinimi, geleceğimi. Sanat artık içimde canlı değil, toplumda da canlı değil.”
Taiba, 25, polis memuru

“Taliban’dan önce bile, bir kadının polis memuru olması alışılmadık bir şeydi. Çocukken, kahramanı kadın polis olan filmler izlerdim ve bunun kolluk kuvvetlerini tercih etmemde bir etkisi olduğunu düşünüyorum. Ama beni asıl ikna eden kardeşim oldu. Kabil’in düşmesinden sadece iki ay önce bir görev sırasında ölmüştü, özel kuvvetler subayıydı.
Geçen hafta, Taliban evimizi aradı ve polis memuru olduğumu gösteren belgeleri yakmak veya saklamak zorunda kaldım. Hiçbir şey bulamadılar. Ama korku her zaman baki. Bizden işe geri dönmemizi isteyeceklerini duyduk ama onlara güvenmiyoruz. Bir kadının refakatsiz dışarı çıkmasına bile izin verilmezken, bir kadın polis memurunun yanlarında çalışmasına nasıl izin vereceklerini bilmiyoruz.
Düşük ücretli ve riskli bir iş olmasına rağmen hayatımdan çok memnundum. Bu yeni gerçeklikte, dünya bu konuda sessizliğini korurken, Afgan toplumunun yarısı görmezden geliniyor ve kötü muamele görüyor. İhanete uğramış hissediyorum.”
Zahra, 27, savcı ve aktivist

“İnşa etmek için 20 yıl harcadığımız her şeyin birkaç saat içinde tuzla buz olduğunu gördük. Bu sadece ABD’nin veya önceki hükümetlerin bizim için yaptıklarıyla ilgili değildi; aynı zamanda kendi mücadelelerimiz ve davalarımızla da ilgiliydi. Özgürlüğümüz için bir bedel ödedik; bunun için savaşmamız gerekiyordu. Annemle babamı, ailemi ve hatta uzak akrabalarımı bir kadının da iyi bir derece alabileceğine ve düzgün bir iş bulabileceğine ikna etmem yıllarımı aldı. Yıllar içinde kazandık ama saatler içinde kaybettik.
Bir öğleden sonra, uzun bir aradan sonra avukatın ofisine uğradım. Bir Talib pencerenin önünde oturuyordu, silahları omzuna asılmıştı ve bacaklarını pencereden sarkıtıyordu. O sahne bile bana her şeyin ne kadar değiştiğini gösterdi.
Bir ev satın alıp üniversitede ders vermek istiyordum. Sonuçta neden olmasındı ki? Bir kadın olarak bu vizyona sahip olmanın nesi yanlış? Bazıları Afganistan’da “Taliban bir gerçekliktir” diyebilir ama peki ya biz? Biz de bir gerçeklik değil miyiz?”