Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’nun (UNFPA) 2022 Dünya Nüfus Raporu’na göre, dünya genelinde her yıl gerçekleşen tüm gebeliklerin yaklaşık yarısını istenmeyen gebelikler oluşturuyor. Bir başka ifadeyle, yaşamlarını tamamıyla değiştirecek olan üreme seçimi, yani hamile kalıp kalmamaya karar vermek, kadın nüfusunun yarısı için bir seçim değil.

Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’nun (UNFPA) 2022 Dünya Nüfus Raporuna göre, dünya genelinde hamile kalıp kalmamaya karar vermenin kadınların yarısı için bir seçim olmadığına dikkat çekildi.
UNFPA, her yıl yayınladığı “Dünya Nüfus Raporu”nda bu yıl, görünmeyen bir krize, istenmeyen gebeliklere odaklanıyor. Bu krizin kapsamını, sağlık ve insan hakları boyutunu, ayrıca kişiler, toplumlar, ülkeler ve küresel kalkınma üzerindeki etkilerini çarpıcı verilerle ortaya koyuyor.
Dünya genelinde her yıl gerçekleşen tüm gebeliklerin yaklaşık yarısının istenmeyen gebelik olduğu ifade edilen raporda, 2015 ve 2019 yılları arasında her yıl neredeyse 121 milyon istenmeyen gebelik meydana geldiği kaydedildi.
Yaşamlarını tamamıyla değiştirecek olan üreme seçimi, yani hamile kalıp kalmamaya karar vermek, bu kadınlar için bir seçim değil.
İstenmeyen gebeliklerin yüzde 60’ının kürtajla sonuçlandığı ve yapılan kürtajların yüzde 45’nin güvenli olmadığına dikkat çekilen raporda, anne ölümlerinin yüzde 5 ila 13’ünün bu durumdan kaynakladığı ifade edildi.
Rapora göre, hamile kalmaktan kaçınmak isteyen 257 milyon kadın güvenli ve modern doğum kontrol yöntemleri kullanmıyor ve mevcut veriler doğrultusunda kadınların yaklaşık dörtte biri cinsel ilişkiye “hayır” diyemiyor.
İstenmeyen gebeliğin bir insan hakları sorunu olduğu belirtilen raporda, bu durumun toplumlar, kadınlar ve kız çocukları ile küresel sağlık üzerinde derin sonuçları olduğu uyarısı yapıldı.
Aile içi şiddete maruz kalan kadınlarda doğum kontrol yöntemleri kullanımının yüzde 53 daha az olduğuna dikkat çekildi.
Mülteci kadın ve kız çocuklarının beşte birinden fazlası cinsel şiddete maruz kalıyor
Ayrıca, Ukrayna’daki savaş ve diğer çatışma ve krizlerin, doğum kontrolüne erişimin kesintiye uğraması ve cinsel şiddetin artması nedeniyle istenmeyen gebeliklerde artışa neden olması bekleniyor.
Araştırmaların mülteci kadın ve kız çocuklarının ise yüzde 20’sinden fazlasının cinsel şiddete maruz kaldığını gösterdiği ifade edilen raporda, Afganistan’da sağlık sistemindeki aksaklıklar ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği nedeniyle 2025 yılına kadar tahminen 4,8 milyon istenmeyen gebeliğin meydana geleceği öngörüldü.
Rapora göre, Covid-19 salgınının ilk yılında yaşanan malzeme ve hizmet kesintileri ise ortalama 1,4 milyon istenmeyen gebeliğe yol açtı.
Gazeteci Afşin Yurdakul’un moderatörlüğünü üstlendiği rapor lansmanında, veriler ışığında istenmeyen gebelikler krizinin kökleri ve derinliği, sağlık ve insan haklarını boyutu ve ekonomik kalkınma ile ilişkisi masaya yatırıldı.
Bir sağlık, insan hakları, kalkınma ve insani yardım sorunu olarak: ‘İstenmeyen gebelikler’
Raporun bugün gerçekleşen lansman toplantısında konuşan UNFPA Türkiye Temsilcisi Hassan Mohtashami, şunları söyledi: “Hepimiz biliyoruz ki, toplumsal cinsiyet eşitliği kadının güçlenmesi, kalkınma, ekonomik büyüme, barış ve güvelik için bir temel yaratır. Bu sadece aktivist bir talep değildir, aynı zamanda akademik bir meseledir. Toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadının güçlendirilmesi bir önkoşuldur. Nüfusun yarısı toplumun çabalarına katkıda bulunmuyorsa, kalkınma, barış ve güvenliği sağlayamayız. Biz UNFPA olarak şunu söylüyoruz, cinsel sağlık ve üreme sağlığı hakları toplumsal cinsiyet eşitliğinin temelinde yer alır, onlar olmadan eşitliği sağlayamayız.”
İstenmeyen gebelik krizinin, sağlık, insan hakları, kalkınma ve insani yardım perspektifinden ele alındığı panele, Aydın Menderes Üniversitesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalından Prof. Dr. Pınar Okyay, Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü, ODTÜ Sosyoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Fatma Umut Beşpınar Akgüner, Hacettepe Üniversitesi Halk Sağlığı Enstitüsü’nden Prof. Dr. Şevkat Bahar Özvarış konuşmacı olarak katıldı.

Panelde tartışılan konulardan öne çıkan başlıklar şöyle:
Sağlık sorunu olarak istenmeyen gebelikler
Prof. Dr. Pınar Okyay
“İstenmeyen gebelikleri neden önleyemiyoruz? Çünkü bilgiyle donanımlı değil kadınlar. Hacettepe Üniversitesi’nin Sağlık Bakanlığı ile birlikte yaptığı araştırmaya göre, evli 15-49 yaş kadınların sadece yüzde 27’si adet dönemi için doğurganlığın ne zaman olabileceğini biliyor. Örgün eğitim sistemi içinde cinsel sağlık ve üreme sağlığıyla ilgili yapmamız gereken çok şey var.”
“Üreme sağlığı ve cinsel sağlık hizmetleri hiçbir zaman öncelikli sağlık hizmetlerinden sayılmıyor. Covid 19 sürecinde de en önce feda edilebilecek hizmet olarak görüldü. Pandemi döneminde 1,4 milyon istenmeyen gebeliğin eklendiğini biliyoruz. Bu çok çarpıcı bir rakam. Pandemi anne ölümlerinde bir artışa neden oldu. İstenmeyen gebelik ve sonrasında güvenli olmayan kürtaj anne ölümlerine sebep oluyor.”
İnsan hakları sorunu olarak istenmeyen gebelikler
Canan Güllü
“Toplumun genelinde kendi cinselliğinizi yaşama hakkına sahip olmanın, tecavüzsüz, tacizsiz, enseste maruz kalmadan, kendi doğum kararınızı verebilmenin, kendi kürtaj kararınızı alabilmenin ve yaşam içinde bu sürecin size ait olan kararlarıyla yol yürüyebilmenin mümkün olmama nedenlerinin başında eğitim geliyor. Ayıpla, günahla eş tutulan cinsel eğitimin, eğitim müfredatına işlenmemiş olması.”
“Önce kadınların yaşam hakkı güvencesinin sağlanması, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin giderilmesi yönündeki politikaların hayata geçirilmesi ve çocuk yaşta evliliklerin önlenmesi gerekiyor. Kadını birey görmeyen zihniyetlere inatla bunu savunmaya devam ediyoruz. Zor ama başarmak zorundayız. Zor, ama arkamızı dönmemek durumundayız. Dinsel örgütlenme ya da dinsel algılarla, kadını eve hapseden ya da kadını hamilelik üzerinden evlat sayısıyla kriminalize eden zihniyetin değişmesi gerekiyor en başta.
Kalkınma sorunu olarak istenmeyen gebelikler
Prof. Dr. Fatma Umut Beşpınar Akgüner
“Sağlık hizmetlerinde karşılanamayan gereksinimler var. Yoksulluk var. Yapısal sistematik eşitsizlikler var. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği var. Kır-kent farklılıkları var. Ulusal sağlık sistemlerinin neden oldukları bazı eşitsizlikler var. Yaş, cinsiyet, eğitim düzeyi, yaşanılan bölge, çalışma durumuna ve gelire bağlı farklılıkların yanı sıra, kişinin öznel sağlığa, öznel bedene, öznel ilişkiye, cinselliğe ilişkin algı ve tutumları var. Bu raporun en önemli katkılarından biri de bu. Kadınlar homojen bir grup değildir. Çok farklı ihtiyaçları olan, farklı öncelikleri, farklı tercihleri olan bir grubuz. O yüzden farklı ihtiyaçlarımıza farklı stratejilerle farklı çözümler getirmek çok önemli.”
“Cinsel eğitim tabu olmamalı kesinlikle. Ama şunu da vurgulamak isterim. Sadece cinsel eğitim değil, toplumsal cinsiyet eğitimi eğitimin her aşamasına yedirilebilecek şekilde müfredata katılmalı. Bu mesele sadece cinsellikle sınırlı bir mesele değil. Kadınlık ve erkeklik rolleriyle ilgili, toplumsal cinsiyet eşitliğiyle ilgili bir mesele. Ancak bu şekilde görürsek, bütüncül bir yaklaşım geliştirebiliriz.