Gazeteci Yıldız Tar’ın LGBTİ+ hareketinin barış mücadelesine odaklandığı yeni yazı dizisinin ilkinde, “Kesişen Yollardan Daralan Alanlara: Türkiye’de Kadın ve LGBTİ+ Örgütlerinin Barış Mücadelesi” raporunun açtığı tartışma alanını genişletme hedefiyle LGBTİ+ hareketinin barış mücadelesine dair hafızasını inceliyor.

Yıldız Tar / Demos Araştırma Derneği
Demokrasi, Barış ve Alternatif Politikalar Araştırma Derneği’nin (DEMOS), “Kesişen Yollardan Daralan Alanlara: Türkiye’de Kadın ve LGBTİ+ Örgütlerinin Barış Mücadelesi” raporu resmî barış görüşmelerinin sürdüğü 2013-2015 çözüm sürecini merkeze alarak, LGBTİ+ hareketinin barış mücadelesinde önemli bir döneme ışık tutuyor. Raporun, sınırlı bir dönemi ve o döneme dair tanıklıkları ele alması bir yandan da LGBTİ+ hareketinin barış mücadelesi ile ilişkisine dair önemi yadsınamayacak boşluklara da yol açıyor. Raporda özellikle toplumsal barış diskuru ve çözüm sürecindeki Gezi direnişi ve sürecin sonlarına doğru kurulan LGBTİ Barış Girişimi ele alınsa da; LGBTİ+ hareketinin barış mücadelesine dair hafızası bu iki bağlamdan çok daha geniş ve katmanlı. Bu yazı dizisiyle DEMOS’un raporunun açtığı tartışma hattına LGBTİ+ hareketinin dergileri, fanzinleri, yayınları ve medyaya yansıyan örnekler üzerinden katkı sunmayı amaçlıyorum. Yazı dizisinde özellikle yazılı kaynaklara bağlı kalmanın kendisi kısıtlayıcı olsa da; ümidim bu dizinin yeni tartışmalara alan açabilecek bir zemin oluşturması.
LGBTİ+ hareketinin yazılı arşivlerini incelediğimizde barış mücadelesine dair beş ana başlık öne çıkıyor:
- “Kendinle barışma” retoriği
- Anti-militarizm, askerlik, savaş ve barış
- Toplumsal barış
- Savaş karşıtı mücadeleler
- Savaşa karşı küresel dayanışma
Bu hatları, kronolojik olarak birbirini takip eden dönemlerden ziyade iç içe geçmiş, birbiriyle kesişen ve yer yer çatışan yaklaşımlar bütünü olarak ele almakta fayda var. Zira heteronormativite, güncel olanı şekillendirmenin yanı sıra bir tarih anlatısı sunar. Sunduğu anlatıda ezelî ve ebedî bir heteroseksüellik ve buna eşlik eden natrans olma hali vardır. Güncel, hiyerarşik bir ayrımcılık ideolojisi olan heteronormativitenin tarihle ilişkisi tam da kendini işlevsel, düzenleyici, kontrol edici, disipline edici bir ideoloji olarak kurma arzusunda saklı. Ezelî ve ebedî normatif cinsellik ve cinsiyet fantezisi ile heteronormativite, lubunyanın tarihini parçalar. Büyük anlatıların dışına iter. Her dışlama stratejisi gibi buna eşlik eden bir içerme stratejisini de çalıştırır. Zamana, mekâna, kültüre ve topluma göre değişse de; içerme stratejisi cinsellikler ve cinsiyeti zapturapt altına almanın önemli bir aracına dönüşür. Tarihsel anlatılar söz konusu olduğunda bu içerme stratejisi panik anlarında gelişen komedi unsuru, tuhaflığın tarihi, sıra dışı hayatlar, marjinal deneyimlerine dönüşür. Buradan hareketle yürüttüğümüz sözlü tarih çalışmasının ürünlerinden biri olan “Patikalar: Resmî Tarihe Çentik” kitabında bu kırık ve parçalı tarihe itibarını iade etmeye gayret etmiştik. Bu yazı dizisindeki beş ana hat bölümlemesi de bir arşiv gezintisinden gözlemlerden ibaret. Haliyle, arşive bakanın kırıklığı ve yine lubunyanın tarihinin kırık ve parçalı haliyle hemhal olmuş bir anlatım biçimine sahip. Bu girizgâhın ardından “kendinle barışma” retoriği diye adlandırdığım ilk hatta içeriden bir bakış atabiliriz…
Özel olan politiktir: “Kendinle barışmak”
Feminist hareketin “özel/kişisel olan politiktir” sözü “esas olarak kadınların ezilmesi sorununu tüm boyutlarıyla politik alanın bir konusu haline getirmeyi hedefleyen” bir ilke olarak hâlâ güncelliğini koruyan ve feminist politikanın özünü oluşturan bir siyasal hattı işaret ediyor. Patriyarkanın heteronormativite ve ikili cinsiyet rejimi ile ittifakını görünür kılan LGBTİ+ hareketi açısından ise bu söz; “yatak odasında ne yapıyorsanız yapın ama kamusal alanda görünmeyin” yaklaşımına karşı görünürlük mücadelesi anlamına da geliyor. Cisgender ve heteroseksüel olmak kamusal alanın her katmanında baskıcı ve zorunlu bir rejim olarak inşa edilirken; LGBTİ+ varoluşların hepsinin özel alana dair bir edime indirgenmesi tam da bu anlamın en somut göstergelerinden biri. Bu yönüyle kimlik mücadelesi bir yandan da özel alana sıkıştırılmaya inat, kamusal alanı değiştirip dönüştürme mücadelesine dönüşüyor.
Kaos GL dergisinin arşivinde “barış” ve “savaş” kelimeleri üzerinden arama yaptığımızda ilk kullanımların tam da böyle bir bağlam üzerinden olduğu ortaya çıkıyor. 1994 yılında yayın hayatına başlayan derginin ilk sayılarında “barış” kavramı özellikle okur mektupları ve tanıklıklarda “kendinle, kimliğinle barışmak” olarak yer alıyor. Örneğin derginin üçüncü sayısında “Kendinle barışmak” başlıklı bir yazıda “Ne yazık ki bizim gibi kendisiyle barışık, kimliğini tanımlayabilen gayler gerçekten azınlıkta” ifadelerinin hemen ardından bu barışma süreci şöyle ifade ediliyor:
“Hala birçoğu bunu bir utanç vesilesi olarak görüyor, bunalımlar içinde yaşıyor. Oysa bu bunalımı aşmanın tek yolu önce kendinle barışmak, sonra da dayanışma içinde olmak. Doğal olarak – benim gibi – birçoğu kendini gizlemek zorunda, ama kendini gizlemek zorunda olmak, kendinle barışık olmaya, dayanışmaya engel değil.”
Derginin 90’lar boyunca yayınlanan sayılarında “kendinle barışma” teması özellikle mektup ve tanıklıklarda önemli yer tutuyor. Birçok şehirden Kaos GL’ye gönderilen, çoğu anonim bu mektuplarda ilk bakışta barış mücadelesi ile bir kelime benzerliği dışında ortak bir noktası görünmeyen deneyimler yer alıyor. Ancak özel olan politiktir ilkesi ışığında bu deneyimleri okuduğumuzda aslında barışmak zorunda bırakıldığınız bir kimliğe sahip olmanın, utançla işaretlenmiş bir kavramı sahiplenmenin, parçalanan haysiyet ve onurunuzu geri kazanmanın tam da görünmeyen bir savaşa işaret ettiğini fark edebiliyoruz.
Yazının devamına buradan ulaşabilirsiniz.