Feminist akademisyen Valentine M. Moghadam, sendikalar ve kadın hakları örgütlerinin sınıf ve cinsiyet çıkarlarının kesiştiği noktalara dair birlikte strateji geliştirebildikleri Tunus örneği üzerinden, Ortadoğu ve Afrika’da kadın emeği mücadelesini irdeliyor.

* Orijinali 15 Mart 2022’de roarmag.org‘da yayınlananan makale Deniz İnal tarafından Çatlak Zemin için Türkçeleştirilmiştir.
Valentine M. Moghadam
Kadınlar ve toplumsal cinsiyet eşitliği için alınan önlemler, çatışmalar, iklim değişikliği, artan işsizlik oranları, iş gücüne düşük katılım, sınırlı demokratikleşme ve bir salgın bağlamında nasıl devam ettirilebilir? Bu, birçok kişi ve kadın hakları örgütlerinin, bazı hükümetlerin ve dış ortaklarının geniş kapsamlı kurumsal değişiklikler ve kadınların katılımı ve hakları için daha iyi bir ortam arayışında olduğu Arap coğrafyasının karşı karşıya olduğu bir zorluk.
Anketler kamuoyunun toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda yapılan önerilerin sadece bir kısmını desteklediğini gösteriyor. Örneğin, kadınlar için eşit miras hakkı, daha ilerici addedilen Tunus için bile tartışmaya açık bir konu olarak görülmüyor. Erkeklere birçok imtiyaz tanıyan, kadınları ise bir erkek akrabası ya da eşinin himayesi altında değerlendiren aile yasalarının değiştirilmesi de zor. Birçok ülkede seküler feministlerin toplumsal cinsiyet eşitliğine dair taleplerine, İslamcı partilerle ilişkili kişiler, hatta bazen sade vatandaşlar bile karşı çıkıyor. Tam da bu noktada kadın sendikacılar, bu ayrımlar arasında bir bağ kurarak, yani kadınların eşitliği için toplumsal cinsiyet temelli olduğu kadar sınıf temelli argümanlar da üreterek önemli bir fark yaratabilirler.
Sosyo-ekonomik koşullar kadar siyasi rahatsızlıkların da ön ayak olduğu 2011 Arap Ayaklanmalarının önemli bir sosyal dönüşüme yol açması bekleniyordu, ancak yalnızca Tunus prosedürel bir demokratik geçiş yaşadı.
Hükümetler, kadınların protestolara görünür şekilde katılımına kadınların parlamentoda daha fazla temsil edilmesi için kotalar koyarak, kadınları ve kız çocuklarını aile içi şiddet, tecavüz ve cinsel tacizden koruyan yasaları güçlendirerek ve bazı durumlarda, Birleşmiş Milletlerin Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi’ne (CEDAW) yönelik çekincelerini kaldırarak yanıt verdiler. Fas ve Tunus en geniş kapsamlı reformları uygularken, Mısır gibi ülkelerde otoriteryenizme geri dönüşle, Libya ve Suriye’de ise uluslararası düzeye çıkan iç savaşların başlamasıyla yasalarda ve politikalardaki iyileştirmeler rafa kaldırıldı. 2019’da ise yeniden bir protesto dalgası bölgede yayılmaya başladı.
COVID-19 pandemisinden kaynaklanan ekonomik çöküş ve halk sağlığı krizi, ülkeleri ve vatandaşları ağır etkiledi. Birçok uluslararası kuruluş 2020’de yaşanan iş kayıpları, şirket kapanmaları, sokağa çıkma yasakları ve geniş aileler için kalabalıklaşan yaşam alanlarının ortaya çıkarttığı gerilimler, azalan hizmetler ve karantina koşullarında şiddeti rapor etmenin zorlukları nedeniyle ev içi şiddetin artmasını öngörüyordu. Bu sorunlar her yerde olduğu gibi Arap bölgesinde de yaşandı. Lübnan’da Ocak 2021’de BM Kadın Birimi-Dünya Bankası işbirliğinde yapılan bir araştırma, acil hatlar üzerinden yapılan aramaların sayısının 2020’ye kıyasla yüzde 53 arttığını ortaya koydu[i]. Ürdün’de, Mart 2021 Arab Barometer anketi verilerine göre, sorulara yanıt verenlerin yaklaşık yüzde 50’si toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin arttığını söylüyor[ii].
Sağlık sektörü, kadınları doktor, yönetici, hemşire, yardımcı, sosyal hizmet uzmanı, aşçı ve temizlikçi olarak istihdam ediyor. Erkek meslektaşları gibi, sağlık ve sosyal hizmet personeli kadınlar da enfeksiyon riski altında. Yine de Arap hükümetlerinin sağlık hizmetlerine ayırdığı fonlar birkaç yıldır düşmekte ve bu da vatandaşlar için cepten harcamalara, devlet hastanelerinde kalabalığa ve sağlık personeli üzerinde ek yüklere neden oluyor. Arab Barometer anketine göre Mart 2021’e kadar Tunus vatandaşlarının yaklaşık yüzde 69’u ülkelerinin sağlık sisteminden ya “hiç memnun olmadıklarını” veya “memnun olmadıklarını” bildirdiler[iii].
Kadınlar, sağlık ve sosyal hizmetler alanındaki görevlerinin yanı sıra evde de yemek yapmak, temizlik, çocuk ve yaşlı akrabaların bakımı gibi bakım hizmetlerini üstleniyorlar.1980’lerdeki ekonomik kriz ve yapısal uyum politikalarının uygulandığı dönemler gibi pandemi de çalışan kadınların harcadığı “yeniden üretim emeği”ni artırdı, hatta bazılarının iş gücünden tamamen kopmalarına neden oldu.
Arap ülkeleri heterojen olup, birbirlerinden gelir ve zenginlik, doğal kaynaklar, siyasi kurumlar, kadının statüsü ve sivil toplumun gücü açısından farklılıklar gösteriyor. Sendikalar ve kadın hakları örgütlerinin kapasiteleri de benzer şekilde farklılık gösteriyor, ancak Tunus her ikisinin de önem arz ettiği birkaç ülke arasında. Tunuslu aktivistler, mevcut sağlık, ekonomik ve siyasi krizlerin üstesinden gelmek için sınıf ve cinsiyet çıkarlarının kesiştiği noktalara dair stratejiler geliştirebilirken, aynı zamanda kadınların yasal statüsü ve sosyal konumları ile ilgili var olan eşitsizliklere dair de söz söylüyorlar.
Toplumsal cinsiyet odaklı bir bakış
Arap kadınlarının iş gücüne katılımı uluslararası standartlara göre oldukça düşük: Yüzde 17 ila 26 arasında. Bu oranın üniversite mezunu kadınlar arasında kayda değer bir biçimde arttığını belirtmek gerekir. İş hukukunun yürürlükte olduğu kamuda istihdam edilmeyi tercih eden kadınlar arasında sendikalaşma oranı yaygın ve aynı iş için aldıkları maaş erkeklerin aldıkları maaşlarla karşılaştırıldığında aradaki fark daha az. Kamu hizmetlerindeki varlıkları üçte bire ya da daha fazlasına denk geliyor, ancak kadınlar çoğunlukla liderlik pozisyonlarında değiller ve genellikle ulusal hükümetler, parlamentolar ve belediyeler gibi siyasi kurumlarda yeterince temsil edilmiyorlar.
Muhafazakâr sosyal normlar veya özel sektörde çok da çekici olmayan çalışma koşulları göz önünde bulundurulduğunda, daha az eğitimli, işçi sınıfından ve düşük gelirli hanelerden gelen kadınların ücretli iş arama olasılıkları az. Bu kadınlar işgücü istatistiklerinin “ücretsiz aile işçileri” kategorisinde değerlendiriliyorlar, eğer değerlendirilmeye dahil edilirlerse. Bu nedenle Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki kadınların işgücü payları tüm dünya bölgeleri arasında en alt sırada.
Bazı sosyal güvenlik yasaları ayrımcı; erkek işçilere ve memurlara sosyal yardım sağlarken kadın işçilere ve çalışanlara sosyal yardım sağlamıyor. Erkek çalışanlar çalışmayan eşleri için tazminat alabilirken, kadın çalışanlar ancak kocalarının vefat etmesi veya çalışmasına izin vermeyen bir hastalığa yakalanmaları durumunda tazminat alabilmekteler. Bu tür yasalar, kadınları ailelerinden sorumlu değil ailelerine bağımlı kişiler olarak görüyor. Tarımda ve özellikle ev hizmetlerinde çalışan kadın işçiler çalışma mevzuatının dışında tutuluyor.
Son yirmi otuz yılda kadın girişimciliği, uluslararası örgütler tarafından yoksulluktan kurtulma ve ekonomik güçlenmenin bir yolu olarak teşvik edildi. Ancak Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da -hatta yasaların kadınların, bir erkeğin gibi sözleşme imzalamasına veya iş kurmasına izin verdiği yerlerde bile- bu model çok başarılı olmadı. Düşük gelirli kadınların banka ve diğer kredilere erişemiyor. Buna ek olarak kadınların bir ticari girişim için başlangıç sermayesi olarak kullanabilecekleri aile servetine erişimini sınırlayan veya eşit mirastan mahrum bırakan aile yasalarının da bu konuda engelleyici bir faktör oluşturuyor. Örneğin, 2017’de yapılan bir ankete ve ILO’nun (Uluslararası Çalışma Örgütü) veri tabanında paylaşılan son verilere göre Tunus’ta kadın iş gücünün sadece yüzde 10’u “işveren” ve “kendi hesabına çalışan” olarak sınıflandırılıyor[iv]. Bu, banka kredilerine ve aile servetine daha iyi erişimle artırılabilecek bir oran.
Yukarıda bahsedilen yasal ve politik kazanımlar, uzun yıllardır devam eden feminist hareketin sonuçları. Arap kadın hakları örgütlerinin etkinlikleri birbirinden farklı olsa da uzun bir tarihi var. Bölgede sendikaların aktif olduğu yerlerde, sendika kurullarında kadın temsili için eşitlik normlarının ve kotaların kabulü, bu sendikaların ILO’nun yıllık Uluslararası Çalışma Konferansı’na katılımları ve Kamu Hizmetleri Enternasyonali (PSI) gibi küresel sendika federasyonlarıyla olan bağlantıları aracılığıyla teşvik ediliyor. Bu tür normların yerleştirilmesi sonucu kadın sendikacıların müdahaleleri ile toplumsal bölünmelerin şiddeti azalabilir. Bir PSI yayınında da altı çizildiği gibi, “Arap dünyasındaki kamu sendikalarında kadınlar aktif liderlerdir.”
PSI ve bölgesel ortakları, cinsiyet eşitliği alanında farkındalığı artırmak, örgütlenmeyi ve harekete geçmeyi sağlamak için kadın sendikacıların örgütsel kapasitelerini güçlendirmeye çalışıyor. Bu makalenin başında altı çizilen zorlukların üstesinden gelmek kolay olmasa da sendikaları, feminist ve insan hakları örgütlerini, işsiz gençlik sendikalarını ve diğer taban ağlarını ve toplumsal hareketleri içeren oldukça sağlam bir örgütsel altyapının varlığı, önemli bir avantaj. Bu güçlü örgütsel alt yapı, özellikle kadın hakları için sağlam bir yasal temelin mevcut olduğu ve kadın hakları hareketinde önemli kadın sendikacıların aktif olduğu Tunus’ta çok belirgin.
Yazının devamına buradan ulaşabilirsiniz.