Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Yunanistan’a “bir gece aniden gelebiliriz” diyerek gözdağı vermesiyle yine ortaya çıkan bir militarist dil ile karşı karşıyayız.
İki yıl önce Türkiye ile Yunanistan arasındaki gerginliğe son verilmesi için iki ülkenin kadınları olarak birlikte barış çağrısı yapmıştık. Bu çağrımızı yineliyoruz.

Begüm Zorlu
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Yunanistan’a seslenerek gerçekleştirdiği “bir gece aniden gelebiliriz” açıklamasıyla yine ortaya çıkan bir militarist dil ile karşı karşıyayız.
Cumhurbaşkanı, birkaç gün önce yaptığı açıklamada, Yunanistan’ın kıyı şeridine yakın Yunan adalarına askeri yığınağı durdurmaması halinde “ağır bir bedel” ödeyeceğini belirtmişti. Avrupa Birliği dış politika şefi Josep Borrell “tehditlerin ve saldırgan söylemlerin kabul edilemez olduğunu ve durdurulması gerektiğini” belirtirken, tehdit edici dilin tırmanışına dikkat çekti.
Eşitlik, Adalet ve Kadın Platformu için gerçekleştirdiğimiz haftalık toplantımızda, militarizmin uzlaşma ve çatışma çözme dilini hiçe sayan “eril” siyaset tarzını nasıl yansıttığını tartıştık. Ancak bu söylem ve bu dile ne yazık ki alışığız. Bu militarist, düşmanlaştırıcı söylemleri iktidarların kasıtlı olarak, düşman bir ötekiyi güçlendirerek kendi siyaset “tarzını” meşrulaştıracak bir ortam yaratmak istediğinde ortaya çıkarttığı iddia edilebilir.
İki yıl önce ortak bir çabayla Doğu Akdeniz kriziyle ilgili diplomasi ile birlikte barışçıl bir dilin teşvik edilmesi gerektiğini gösteren bir açıklama kaleme aldık. Açıklamamız düşman öteki kavramını reddedip, iki ülkedeki kadınların birlikteliğini ortaya koymuştu.
Açıklamamızda çatışma söylemleri ve olası çatışmaların sadece her iki ülke vatandaşlarının güvenliğini değil, tüm bölgenin güvenliğini tehdit ettiğinin altını çizdik. Küresel salgının eşitsizliği derinleştirdiği, ekonomik krizlere yol açtığı ve kadınların marjinalleşmesini arttırdığı bir dönemde, birliğin her zamankinden daha önemli olduğunu savunarak iki ülke arasındaki işbirliği alanlarına odaklandık. Barış içinde bir arada yaşama ihtiyacını savunarak, Yunanistan ve Türkiye hükümetlerine farklılıklarını uluslararası hukuk ve eşitlik ilkeleri çerçevesinde barışçıl diplomasi yoluyla gerçekleştirmesi gerektiğini söyledik.
Ben de “Kadınların Barış Çağrısı” (Women Call for Peace) adını verdiğimiz bir internet sitesinde imzaya açılan bu çağrının oluşumunda ve sergilenmesinde yer aldım. Yoğun ve ödüllendirici bir süreci geçirerek, her iki ülkede de yaşayan kadınlardan yüzlerce mesaj ve imza aldık. Alternatif bir çağrının varlığı ve bu etkileşimin yarattığı dayanışma bağları bize başka bir gerçekliğin ve militarist dilin reddinin sağlanabileceğini gösterdi.
Dolayısıyla bu hafta bir kez daha militarist bir dilin geri dönmesi, diplomasiyi teşvik etme çabamızın önemini ve ana söylemi değiştirmek için sivil toplum aktörleri arasındaki bağların önemini gösterdi.
İki sene önce gerçekleştirdiğimiz kampanya sadece bir imza kampanyası değil ayrıca bir tanışma ve ortak alan yaratma imkanıydı. Metnin üzerinde bir çok kez yaptığımız düzeltme, tartışma, siyasi iklimin analizi bu süreçte hepimizi zenginleştiren bir tecrübe oldu. Ortak bir alan ve dil yaratmamıza vesile oldu. Biz bu alanları koruduğumuza ve bu alandan ana akım siyaseti değiştirebileceğimize inanıyoruz. İktidarın düşman öteki söylemine karşı çıkıp, kendi dilimizi geliştiriyoruz. Bu dilin değişimi gerçekleştirmeye katkıda bulunacağını düşünüyoruz.
Ve son olarak kadınların bu değişimi destekleyebileceğine inanıyoruz. Yine ve yeniden söylüyoruz: Kadınlar barış istiyor!