Türkiye’nin ilk kadın hukuku uzmanı, İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği Koordinatörü Nazan Moroğlu, Türkiye Cumhuriyeti kuruluşunun ilk yıllarından itibaren kadın-erkek eşitliği yolunda edinilen kazanımlar üzerine yazdı.

Nazan Moroğlu / Oksijen
Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. yılını kutlarken, laik, demokratik, hukuk devletimizin değerini anlamak için eşitlik, demokrasi ve kadının insan hakları açısından devrim yasalarıyla elde edilen kazanımları hatırlamak, yıllar içinde bu konuda yaşanan gelişmeleri değerlendirmek önemlidir.
3 Mart 1924 tarihinde kabul edilen üç Devrim Yasası, Türkiye’yi laikleştiren yasalar olarak anılır.
Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile akla bilime dayalı eğitim yoluyla ilkokuldan itibaren “eğitim birliği” ilkesine bağlı kalarak kadın-erkek ayrımı yapmadan Cumhuriyetimizin kurucu değerlerine bağlı kuşakların yetiştirilmesini sağlamak hedeflenmiştir.
Şeriyye, Evkaf ve Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Vekaletleri’nin Kaldırılmasına Dair Kanun’la din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması amacıyla Diyanet İşleri Başkanlığı; Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Genel Kurmay Başkanlığı kurulmuştur. Kanunun birinci maddesinde: “Türkiye Cumhuriyeti’nde halkın işleri ile ilgili yasaları yapmaya ve yürütmeye yalnız TBMM ile hükümet yetkilidir” denilmiş ve milletin egemenlik hakkının sadece yetkili organlarca kullanılabileceği kabul edilmiştir.
Hilafetin Kaldırılması’na Dair Kanun ile de dinin siyasete alet edilmesi önlenmek istenmiştir.
1926 yılında Medeni Kanun kabul edilmiş, 1928’de Arap harfleri kaldırılmış Latin alfabesi kullanılmaya başlanmış, Anayasa’dan milletvekili yeminindeki ‘vallahi’ sözcüğü gibi dinsel ifadeler kaldırılmış, 1934 yılında kadınlara milletvekili seçme-seçilme hakkı verilmiş ve 5 Şubat 1937 tarihinde Anayasa’da laiklik ilkesine yer verilerek devrim halkalarının kilit noktası konulmuştur.
Eşitlik demokrasinin temel kriteri ve itici gücüdür
Cumhuriyetimizin kuruluş felsefesi olarak benimsenmiş olan kadın erkek eşitliği günümüzde demokrasinin temel kriteri ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmanın itici gücü olarak kabul edilmektedir.
Atatürk, Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren halka yaptığı konuşmalarında “Milletimiz güçlü bir millet olmaya azmetmiştir. Bunun gereklerinden biri de kadınların her konuda yükselmelerini sağlamaktır. Bundan dolayı kadınlar ilim ve fen sahibi olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün öğretim basamaklarından geçeceklerdir” ifadeleriyle kadınların güçlenmesinin önemini vurgulamıştır.
Henüz “Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi-1948”; “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesi-1979” gibi uluslararası sözleşmelerin dünya gündeminde bile olmadığı bir dönemde, Türkiye’de kadınlara siyasi haklar tanınmıştır.
İlerici düzenlemeler
Eğitimde eşit haklar: 20 Nisan 1924 tarihli Anayasamızın 87. maddesinde “İptidai tahsil bütün Türkler için mecburi devlet mekteplerinde meccanidir” denilerek bütün yurttaşlar için ayrım yapılmaksızın kız ve erkek çocuklar için temel eğitimin zorunlu olduğu hükmüne yer verilmiştir.
Yurttaş olarak eşit haklar: 17 Şubat 1926 da kabul edilen Medeni Kanun ile kadınlar yurttaş olarak eşit haklara sahip olmuşlardır. Medeni Kanunumuz laik hukukun ve hukuk birliğinin simgesidir. Medeni Kanun’un özellikle Aile Hukuku bölümüyle köklü bir hukuk reformu yaşama geçirilmiştir. Evlilik yaşı, tek eşlilik ve evlilik birliğinin “resmi nikah” ile kurulması kabul edilmiş, “erkeğin boş ol” demesiyle boşanma yerine “hakim kararıyla boşanma”, kız ve erkek çocuklara “eşit miras payı” kadın haklarının güvencesi olmuştur.
Yazının devamına buradan ulaşabilirsiniz.