Gazeteci Yıldız Tar, Türkiye’de ilk kez 1993 yılında yapılması denenen Onur Yürüyüşü’nün yasaklar, polis saldırıları ve direnişin en güzel örnekleriyle dolu mücadele tarihini yazdı.

Yıldız Tar / Heinrich Böll
“O günü hiç unutmuyorum. Valla biz dört beş kişi bir anda bir yerlere savrulduk, ara sokaklardan. İzimizi kaybettirdik. Ondan sonra Tünel’de birkaç kişiyi dövdüler ettiler, havaalanından gelenleri sınır dışı ettiler. Daha yürümeden parçaladılar. Yürüyüş olmadı ama yine de güzel bir adımdı. Karakolda bu eski dosyalar vardır ya, karton dosyalar, üzerinde şey yazıyordu, kurşun kalemle yazılmış, eşcinsel terörist diye. O benim çok acayibime gitmişti. Ne demek terörist, kim ne oluyor?”
Mine Yanat, Patikalar: Resmî Tarihe Çentik
Böyle anlatıyor Mine Yanat, 1993 yılında İstanbul’da ilk Onur Yürüyüşü denemelerini. Bir süredir evlerde, barlarda, kafelerde bir araya gelen bir grubun sokağa ve kamuya açılma denemesiydi ilk Onur Yürüyüşü.
1993’te “Cinsel Özgürlük Etkinlikleri” adıyla bir dizi etkinlik yapılır, bir de İstiklal Caddesi’ndeki bir iş hanında basın toplantısı düzenlenir. Toplantının amacı, herkesi yürüyüşe davet etmektir. “Yürüyüşe hazırlanması çok güzeldi. Biz çok güzel bir heyecanla hazırlandık” diye anlatır yürüyüşü düzenleyenlerden Yanat. Herkes mutludur, basın toplantısı da iyi geçer. Ancak o toplantının ardından basında çıkan haberlerin gerçeklerle pek alakası yoktur. Bir kez daha LGBTİ+’ların yaşadıkları ile yazılanlar arasında devasa bir uçurum vardır.
Yürüyüş öncesinde Mine’nin evine telefonlar gelir. Annesi ile konuşur polisler. “O kızına sahip çık, o kızını evlendir yoksa bak böyle olur” derler. Annesi, Mine’nin lezbiyen olduğunu böyle öğrenir.
Yürüyüş günü gelir çatar. Daha İstiklal Caddesi’ne çıkamadan karga tulumba gözaltına alınır LGBTİ+’lar. Polis, sokaklarda adeta ava çıkmıştır. Yurtdışından destek için gelen heyet sınırdışı edilir. Devlet, bir isyanı daha başlamadan bastırmanın sevincindedir. Sokakta yürümek isteyen, hakkını arayan “eşcinsel teröristler” susturulmuştur. Konu, açılmadan kapanmıştır. Veya, şimdi olduğu gibi o zaman da nafile bir savaşı başlatan devlet aklı yanılmakta mıdır?
Bir kez daha Onur Yürüyüşü’nün yapılabilmesi için on yıl geçmesi gerekir. Ancak bu zamanda LGBTİ+’lar boş durmamaktadır. İstanbul’da Lambdaistanbul, Ankara’da Kaos GL kurulur. Kaos GL dergisinin ilk sayısı 1994’te “heteroseksist diktatörlüğün politik ve toplumsal olarak bütünüyle naşlaması[1] hedefiyle” yola çıkar. Başlamadan bittiği sanılan isyan; dergi sayfalarında, sürekli polis baskınıyla karşılaşan barlarda, evlerde, gizli saklı buluşulan parklarda, hamamlarda, seks sinemalarında mayalanır. 90’lar, bir araya gelmeye başlayan LGBTİ+’ların, utanç duvarlarını bir bir yıkmasının hikayesidir artık. Yasaklarla, ahlakla, kınayan bakışlarla, şiddetle, psikiyatri kliniklerinde işkencelerle ruhları ve bedenleri yaralanan lubunyaların birbirini bulmasının hikayesi…
“O macera kitaplarının içinde on altı yaşımda falandı galiba, bir lezbiyen ilişki tarifi okumuştum ve şok olmuştum. İki kadın birbiriyle sevişiyorlar… Yani gerçek anlamda şok olmuştum, demek ki bu mümkün hani bunun için birisinin erkek olması gerekmiyor. Ve bu bilgi o kadar şaşırtıcı bir bilgiydi ki benim için hiç kimseyle tartışamayacağım, konuşamayacağım; neremde saklayacağımı, nereye koyacağımı bilmeyeceğim bir bilgi… Bu bilgiye erişmem bile bu kadar kazara olmuştu.”
Yasemin Öz, Patikalar: Resmî Tarihe Çentik
Hep provası yapılan o yürüyüş
İlk yürüyüş denemesinden 10 yıl sonra, yine İstanbul’da bir kez daha Onur Yürüyüşü yapılacaktır. Ancak bu yürüyüşün öncesi de vardır. 2001’de Kaos GL Ankara’da 1 Mayıs’a katılmış; bundan bir yıl sonra 2002’de Lambdaistanbul da İstanbul 1 Mayıs’ında yerini almıştır. 2003’e gelindiğinde 1 Mayıs’ın yanı sıra 8 Mart’ta, savaş karşıtı eylemlerde de sokağa çıkan eşcinsel hareket, kendi yürüyüşünü yapmanın heyecanı içerisindedir. Bu heyecan biraz da gizli saklı yapılan onur yürüyüşlerini güpegündüz, şehrin en işlek caddesinde yapmak istemenin heyecanıdır.
“2001’de bir anım var. Her yıl bir Onur Haftası yapıyorduk ama onur haftaları genellikle şeydi bir haftalık bir etkinlik olur sonunda da parti olur, hoppa biter falan filan, geceliğin de göstermelik bir yürüyüş yapılır. İşte buradan Dolmabahçe Sarayı’na kadar bir yürünür. O da bizim yürüyüşümüz olurdu. Tabi görünür olmayan bir şeydir ama öyle mizansen olarak yapılırdı. Ünlü bir yazar vardı. “Siz” dedi, “tamam yapıyorsunuz ediyorsunuz da gizli olarak neyin onurunu kutluyorsunuz ki? Millet orda 68’de canı pahasına bir şeyler yapmış, kendini ortaya koymuş, ölmüş gitmiş, siz hâlâ kaçak köçek dövüşüyorsunuz.” Biraz bel altından vurmuştu. Çünkü kolay değildi açılmak ve bunun üzerine bedel ödemek… Ama o serzeniş de bir yerde haklı geldi. Bir yandan da bu bahsettiğim etkinliklerde yürüyüşün hep bir provası yapıldı.”
Can Yaman, Patikalar: Resmî Tarihe Çentik
Nihayet 2003’te ilk Onur Yürüyüşü gerçekleşir. İstiklal Caddesi boyunca yürür 40-50 kişi. Rakam net değildir. Bazen azalır, bazen artar. Kiminin hafızasında 10 kişidir, kimi 100 kişiydik diye anlatır o yürüyüşü. Ama coşku, tartışma götürmez bir gerçektir.
“Şu an şimdi o büyük bayrak var ya hani herkesin tutup İstiklal’de yürüdüğü. O zaman da daha minik vardı sekiz dokuz kişi tutuyorduk yürüyorduk. Öyle bir şeydi.”
Yazının devamına buradan ulaşabilirsiniz.