Dünyaca ünlü Hint yazar ve aktivist Arundhati Roy, Hindistan’daki Modi hükümetinin Covid-19 kriziyle mücadele biçimini eleştirerek, krizi “insanlığa karşı suç” olarak tanımladı.
“İnsanların maruz kaldığı travmanın, kaosun ve aşağılamanın tüm derinliğini ve kapsamını anlatmak zor. Bu arada Modi ve müttefikleri bize şikayet etmememizi söylüyor. ‘Sistem çöktü’ diyorlar. Çökmedi, ‘sistem’ neredeyse yoktu.”
Fotoğraf: Outlook India
*Orijinali The Guardian’da yayınlanan makaleyi Özde Çakmak Yeşil Gazete için Türkçeleştirdi.
Arundhati Roy
2017 yılında Uttar Pradesh eyaletindeki bilhassa kutuplaştırıcı bir seçim kampanyası sırasında, Hindistan başbakanı Narendra Modi, olayları daha da tahrik etmek için münakaşaya girdi. Kürsüye çıkarak muhalefet partisinin liderliğindeki eyalet hükümetini Müslüman mezarlarına (kabristan) Hindu ölü yakma yerlerinden (shamshan) daha fazla para harcayarak Müslüman topluluğa yaranmakla suçladı. Her hakaretin ve iğneleyici sözün tehditkâr bir yankıya düşmeden önce cümlesinin ortasında en yüksek noktaya yükseldiği yerde, kendine özgü adeta anıran gülüşüyle kalabalığı kışkırttı. “Köyde bir kabristan yapılacaksa, buraya bir de shamshan yapılmalı,” dedi.
“Shamshan! Shamshan!” diye yankıladı onu büyülenmiş, tapınan kalabalık.
Belki şimdi Hindistan’ın ölü yakma yerlerindeki toplu cenazelerden yükselen alevlerin akıllardan çıkmayan görüntüsünün uluslararası gazetelerin ön sayfasına çıkmasına seviniyordur. Ülkedeki tüm kabristan ve shamshan’ların ihtiyaçlarını karşıladıkları nüfusa doğru orantılı olarak ve kapasitelerinin çok ötesinde tıkır tıkır çalışıyor olmasına da.
Modi Avrupa’daki ve ABD’deki insanların pandeminin ikinci dalgasının zirvesinde acı çektikleri bir dönemde konuştu. Ağzından tek kelime sempati içeren bir laf çıkmadı, Hindistan’ın altyapısı ve Covid’e hazır oluşu hakkında uzun uzun, sinsi sinsi övündü durdu.”
Washington Post Hindistan’ın gözler önüne serilen felaketi ve ülke sınırları içerisindeki yeni, hızla yayılan Covid varyantlarını kontrol altına almanın zorluğu hakkındaki yakın zamanlı bir başmakalede, “1.3 milyar nüfusa sahip Hindistan izole edilebilir mi?” diye sordu retorik olarak. Sonra da bu soruya “Kolay değil” yanıtını verdi. Koronavirüs bundan yalnızca birkaç ay önce İngiltere ve Avrupa’yı kasıp kavurduğunda bu soru muhtemelen aynı şekilde ortaya atılmadı. Fakat başbakanımızın bu yıl ocak ayında gerçekleşen Dünya Ekonomik Forumu’ndaki sözleri düşünüldüğünde biz Hindistandakilerin darılıp gücenmeye hakkı yok.
Modi Avrupa’daki ve ABD’deki insanların pandeminin ikinci dalgasının zirvesinde acı çektikleri bir dönemde konuştu. Ağzından tek kelime sempati içeren bir laf çıkmadı, Hindistan’ın altyapısı ve Covid’e hazır oluşu hakkında uzun uzun, sinsi sinsi övündü durdu. Bu konuşmayı indirdim (download) çünkü tarih Modi rejimi tarafından yeniden yazıldığında – ki bu pek yakında olacak – kaybolabilir ya da bulmak zor olabilir. İşte o konuşmadan paha biçilmez inciler:
Arkadaşlar, bu endişe dolu zamanlarda size 1.3 milyar Hintliden özgüven, pozitiflik ve umut mesajı getirdim… Hindistan’ın dünya genelinde koronadan en çok etkilenen ülke olacağı tahmin ediliyor. Hindistan’da bir korona enfeksiyon tsunamisi olacağı söylendi, biri 700-800 milyon Hintli’nin enfeksiyon kapacağını, başkaları da 2 milyon Hintlinin öleceğini söyledi.
Arkadaşlar, Hindistan’ın başarısını başka bir ülkeyle yargılamak akla yatkın değil. Dünya nüfusunun %18’ine ev sahipliği yapan bir ülkede, bu ülke koronayı etkili biçimde kontrol altına alarak insanlığı büyük bir felaketten kurtardı.”
Sihirbaz Modi koronavirüsü etkili biçimde kontrol altına alarak insanlığı kurtardığı için eğilerek selam veriyor. Salgını kontrol altına almadığı ortaya çıktığına göre radyoaktif gibi görüldüğümüz için şikayet edebilir miyiz artık? Diğer ülkelerin sınırlarının bize kapalı olmasından ve uçuşların iptal edilmesinden? Virüsümüzle ve onun, partisinin ve politika usulünün temsil ettiği bütün o iğrençliği, bilim karşıtlığı, nefreti ve aptallığıyla mühürlendiğimiz için şikayet edebilir miyiz?
İlk Covid dalgası Hindistan’a geldiğinde ve geçen yıl yatıştığında, hükümet ve onun destekleyici yorumcuları zaferleriyle övünüyorlardı. “Hindistan piknikte değil,” diye tweet attı Print adlı online haber sitesinin yazı işleri müdürü Shekhar Gupta:“Ama giderlerimiz cesetlerle tıkalı değil, ne hastanelerde yatak bitti ne de krematoryumlar ve mezarlıklar odun ya da alan sıkıntısı yaşıyor. Bunların gerçek olduğuna inanamıyor musunuz? Aynı fikirde değilseniz verilerle gelin. Tanrı olduğunuzu düşünüyorsanız başka.”
Katı yürekli, saygısız imgelem bir yana – çoğu pandeminin ikinci bir dalgası olduğunu bize söylemesi için bir tanrıya gerek var mı?
Oksijen, Hindistan’ın yeni hastalıklı borsasının yeni para birimi. Üst düzey politikacılar, gazeteciler, avukatlar – Hindistan eliti – Twitter’da hastane yatakları ve oksijen tüpleri için yalvarıyor.”
Bu dalga tahmin edilse de, şiddeti bilim insanlarını ve virologları bile şaşırttı. Peki Modi’nin konuşmasında yere göğe koyamadığı Covid-spesifik altyapı ve virüse yönelik “halk hareketi” nerede? Hastanelerde yatak kalmadı. Doktorlar ve tıp personeli kırılma noktasında. Arkadaşlarım hiç personel olmayan ve sağlardan çok ölülerin olduğu koğuşlardan bahsediyorlar. İnsanlar hastane koridorlarında, yollarda ve evlerinde ölüyorlar. Delhi’deki krematoryumlarda yakacak odun kalmadı. Orman Bakanlığı kentlerdeki ağaçların kesilmesi için özel izin vermek zorunda kaldı. Çaresiz insanlar tutuşturabilmek için ellerine geçen her şeyi kullanıyorlar. Parklar ve otoparklar ölü yakma yerlerine dönüştürülüyor. Sanki gökyüzünde ciğerlerimizdeki havayı emen görünmez bir UFO var. Hiç bilmediğimiz bir hava akını.
Oksijen, Hindistan’ın yeni hastalıklı borsasının yeni para birimi. Üst düzey politikacılar, gazeteciler, avukatlar – Hindistan eliti – Twitter’da hastane yatakları ve oksijen tüpleri için yalvarıyor. Oksijen tüpleri için gizli pazar büyüyor. Oksijen satürasyon makinaları ve ilaçları bulmak zor.
Başka şeylerin de pazarı var. Serbest piyasanın en dibinde, hastane morgunda torbaya konulan ve istiflenen sevdiğin kişiye son bir kez bakma rüşveti. Son duaları etmeyi kabul eden rahibe fazladan ücret. Çaresiz ailelerin merhametsiz doktorlar tarafından soyup soğana çevrildiği online medikal danışmanlıklar. Üstüne üstlük, tarlanı ve evini satıp geri kalan her rupiyi son kuruşuna kadar özel bir hastanede tedavi için harcaman gerekebilir. Seni kabul etmeden önce istedikleri depozito bile aileni birkaç kuşak geriye götürebilir.
Cesetleri ne yapmalı?
Bunların hiçbiri insanların maruz kaldığı travma, kaos ve hepsinden öte haysiyetsizliğin tam derinliğini ve boyutunu vermiyor. Arkadaşım T’nin başına gelenler sadece Delhi’deki yüzlerce, belki de binlerce benzer hikayeden yalnızca biri. Yirmili yaşlarında olan T. Delhi’nin kenar mahallelerindeki Ghaziabad’da anne ve babasıyla birlikte küçük bir dairede yaşıyor. Annesi kritik hastaydı. Pandeminin ilk günleri olduğu için annesi için hastanede yatak bulacak kadar şanslıydı. Şiddetli bipolar depresyon tanısı konulan babası şiddet göstermeye ve kendine zarar vermeye başladı. Uyumayı bıraktı. Altını kirletiyordu. Psikiyatristi online yardım etmeye çalışıyordu ama kocası daha yeni Covid’den öldüğü için zaman zaman o da çöküyordu. Psikiyatrist. T’nin babasının hastaneye yatması gerektiğini söyledi ama Covid pozitif olduğu için böyle bir olasılık yoktu. T. geceleri uyanık kalarak babasını yatırdı, onu süngerle silerek temizledi. Onunla her konuştuğumda nefessiz kaldığımı hissediyordum. Sonunda, mesajı geldi: “Babam öldü.” Covid’den değil, tamamen çaresizlikten kaynaklanan psikiyatrik bir çöküşün neden olduğu tansiyondaki ani yükseliş yüzünden ölmüştü.
Cesetle ne yapmalı? Çaresizce tanıdığım herkesi aradım. Yanıt verenler arasında ünlü toplumsal aktivist Harsh Mander ile çalışan Anirban Bhattacharya da vardı. Bhattacharya 2016’da üniversite kampüsünde düzenlenmesine yardım ettiği bir protesto yüzünden isyana teşvik suçlamasıyla hakim karşısına çıkmak üzere. Geçen yıl yakalandığı şiddetli Covid vakasından tam anlamıyla iyileşemeyen Mander. insanları Aralık 2019’da yürürlüğe giren Ulusal Vatandaş Kaydı (NRC) ve Vatandaşlık Değiştirme Yasası’na (CAA) karşı – her ikisi de bariz bir şekilde Müslümanlara yönelik ayrımcılık yapıyor – seferber ettikten sonra tutuklanmakla ve yönettiği yetimhanelerin kapatılmasıyla tehdit ediliyor. Mander ve Bhattacharya, her türlü teşkilat yokluğunda, yardım hatları ve acil çözümler oluşturan ve ambülansları organize ederek, cenazeleri ve ölü bedenlerin ulaşımını koordine ederek kendilerini perişan eden çok sayıda vatandaş arasında yer alıyorlar. Bu gönüllülerin yaptıkları şeyler kendileri için güvenli değil. Bu pandemi dalgasında gençler düşüyor, yoğun bakım ünitelerini gençler dolduruyor. Gençler öldüğünde, aramızdaki yaşlılar yaşama isteklerini de kaybediyorlar.