Gezi tutuklusu Çiğdem Mater, “Bir kettle nelere kadir?” başlıklı yazısında Bakırköy Kadın Kapalı Ceza ve İnfaz Kurumu’ndaki hücrelerinde kullandıkları ’emektar kettle’ı anlattı.

Gezi Parkı eylemlerini finanse ve organize etmekle suçlanan sanıkların yargılandığı davada iş insanı Osman Kavala’ya ağırlaştırılmış müebbet; Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Yiğit Ali Ekmekçi’ye 18’er yıl hapis cezası verilmişti.
Mater, Bakırköy Cezaevi’nden BirGün’de kaleme aldığı yazıda şunları kaydetti:
“Türkiye’de cezaevi deyince akla gelen ilk elektrikli aletin kettle olmasını, yıllardır hapiste olan HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’a borçluyuz. Her ne kadar biz henüz kettle’dan tweet atmayı başaramamış olsak da (bu konuda çabalarımız sürüyor), şu güne kadar mutfaklarımızda sadece su kaynattığımız kettle’ın aslında “profesyonel düzeyde” bir “pişirici” olduğunu hapse girince anladık. 25 Nisan 2022’de tutuklandık. 26 Nisan’da Mücella Yapıcı ile paylaştığımız hücremize gelen ilk (henüz tek olacağını bilmiyorduk) elektrikli alet bir kettle’dı. Beyaz (ve şimdiden emektar kademesine ulaşan) kettle’ımız ilk gün normal işlerini yerine getirdi: poşet çay yapmak için su kaynattı.
Kuştepeli Nalan’dan kettle’da Türk kahvesi tarifi
Kantin listesinden seçtiğimiz ürünlerden biri Türk kahvesiydi. Listede saf saf kahve makinası aradım. Tamam, hani şu fişe takılan, eski usul kahve cezvelerinden vardır diye düşündüm. Aslen havalı Türk kahvesi makinesi değil. Ama yoktu. Cezaevi kantininin (inanmazsınız) bile bir mantığı var. Pişiremeyeceğiniz ya da yapamayacağınız herhangi bir şey satmıyorlar.
Yani Türk kahvesi satıldığına göre -düz mantık- pişirmenin de bir yolu var. Sonraki günlerde sıkça yapacağımız üzere, derhal avluya başvurduk (Avluya başvurmak: 10 hücrenin camlarının baktığı avluya doğru seslenip soruyu sormak, dokuz odadan birinin soruyu yanıtlamasını beklemek). Avlu, sonraki günlerde sıkça yapacağı üzere derhal dile geldi. Aşağı odalardan birinden Kuştepeli Nalan tarifi uzatıverdi: Bir su bardağı su için bir çorba kaşığı Türk kahvesi, kettle’a koy, kapağı açık kalsın. Önce azıcık karıştır, sonra kaynamasını bekle, gözünü ayırma ki taşmasın. Tarifi dinledim, sanki ömrüm boyunca kettle ile kahve yapmışım gibi, Nalan’ın verdiği ölçüyü beğenmedim! Bir çorba kaşığı yerine yarım çorba kaşığı kahve koydum, niye, hiç belli değil. Haliyle ilk kahve pişirme deneyimimiz fiyasko oldu. İçilemeyecek kadar kötü! Suçu derhal kettle’a attım, zaten ne bekliyordum ki? İlk Türk kahvesi deneyimi başarısızlıkla sonuçlanınca, granül kahve istedik kantinden. İlk bardağı içtiğimizde ‘normalde’ neden granül kahve içmediğimizi derhal hatırladık, çünkü çok kötü!
Mecburen kettle’da Türk kahvesine söylene söylene geri döndüm. Bu sefer Nalan’ın sözünü dinleyerek. Doğru tahmin: mis gibi oldu, bol köpüklü, kocaman, lezzeti de kıvamı da yerinde. Püf noktası: kahveyi pişirir pişirmez kettle’ı epeyce bir yıkamak ve kahveden arındırmak gerekiyor. Neden? Çünkü odanızda tek kettle bulundurabiliyorsunuz. O sizin velinimetiniz. Hem kahve, hem sıcak su, hem de yemek pişirme aletiniz (ki bu kısma ben de başta çok ikna olmamıştım), o yüzden kendisine gözünüz gibi bakmanız gerekiyor. Günde iki kere kahve yapınca, içi azıcık kahverengileşiyor ama genel kanı, hakkıyla kullanılan bir kettle’ın 3-4 ay idare ettiği. Biz sevgili beyaz kettle’ımızla vedalaşmak üzereyiz mesela, kapağı kırıldı, içinin rengi artık çok beyaz sayılmaz. Sanırım kendisi ile son günlerimiz. Bunu verip yenisini alacağız. Mücella bu sefer renkli bir kettle istiyor, bakalım kısmet!”