Feminist yazar ve insan hakları aktivisti Natasha Walter, Barbie’nin yıllar içinde geçirdiği evrimi ve bu hafta vizyona girecek Barbie filminin feminizm için vadettikleri üzerine yazdı: “Mattel’in kadınlara daha fazla plastik ıvır zıvır satmak için feminist bir dil kullanma stratejisi, bizi bütüncül toplumsal değişim hayallerimizden uzaklaştırıyor.”

Natasha Walter / Guardian
Bu belki tuhaf gelebilir ama 10 yıl önce Barbie’nin topuklu ayakkabıları üzerinde artık sendelemeye başladığını ve emeklilik hayatına hazır olduğunu düşünmüştüm. Birkaç yıl önce yayımlanan kitabım, “Canlı Oyuncak Bebekler: Cinsiyetçiliğin Geri Dönüşü” adlı kitabımda, sadece kız çocuklarının bebeklere ilgi duyacaklarını doğal kabul edişimizi değil, aynı zamanda kendilerini süslü nesnelere dönüştürme beklentimizi ciddi bir şekilde sorguladım.
Sorularım, görünüşte masum bebeklerin kız çocuklarına uygun görülen yerleşik kalıplara katkıda bulunmasıyla ilgili yaygın endişelerle aynı zamana denk geldi. Psikologlar, Barbie’nin kız çocuklarını daha az hırslı ya da yeme bozukluklarına daha yatkın hale getirdiğini söylediler. Satışlar düşmeye başladı; 2016’da “Barbie’nin çöküşü” ya da “Barbie’nin modası geçti” sıkça atılan başlıklar haline geldi.
Barbie çöpü boylamak üzereyken, üreticisi Mattel ona taze bir görünüm verdi – ya da daha doğrusu, birçok farklı taze görünüm. Azalan ilgiye cevaben, tıpkı kurabiye kalıbı gibi zayıf sarışın bir görünüme sahip Barbie yerine, yeni Barbie’ler ortaya çıktı. Doğal saçlı siyah Barbie’lerden, tekerlekli sandalyede Barbie’lere, işitme cihazlı ve vitiligo Barbie’lerden, Jane Goodall ya da Clara Amfo Barbie’ler gibi türlü rol modellere kadar piyasada her türlü Barbie’yi bulmak mümkün. Ve şimdi, Margot Robbie, Issa Rae ve Greta Gerwig’in plaj partisine getirebileceği tüm cazibeyle, Barbie tekrar yükselişe geçti. Bu sefer bize söylenen, Barbie’nin kız çocuklarını güçlendiren bir oyuncak olduğu. Gerçekten komik olduğu. Bu sefer Barbie’yi sevmesen bile onu seveceğiniz söyleniyor.
Bu yüzden Barbie filminin yayınlanmasıyla birlikte, bir dizi yorumcu, feministlerin neden endişelenmeyi bırakıp oyuncak bebekleri sevmeyi öğrenmeleri gerektiğini açıklamaya girişti. Bir ölçüde hemfikirim. Çocuklarımın oyuncak kutusunda olmalarını asla yasaklamadım. Aslında, Barbie’ler arkadaşlardan ve aile üyelerinden gelen hediyeler ya da eski oyuncaklar olarak kendi kendilerine kızımın odasına dalmış gibiydi. Araştırmalara göre, bebeklerle oynamak empatiyi ve hayal gücünü geliştiriyordu ve plastik bebekler çılgın maceralara çıkarken kızımın ve arkadaşlarının sohbetlerini dinlemekten keyif de alıyordum.
O yüzden Barbie’nin olumsuz etkilerini abartmak istemiyorum. O sadece bir bebek ve çoğu kadın onunla oynayabilir veya onu göz ardı edebilir, onunla oynayabilir veya onu çöpe atabilir ve hatta ondan ilham alabilir; bunu anlıyorum. Sadece Instagram’ın tek başına narsisizmi tetiklemediği, Kardashianlar’ın da tek başına gerçek dışı bedensel beklentileri pekiştirmediği gibi, feministlerin eşitsizliğin ve ayrımcılığın değişmesinin ne denli zor olduğuna dair endişelerinin hedefi olacak tek bir marka, model veya sosyal medya platformu da olmamalı.
Ancak, Barbie kendince, kadınların hala içinde bulunduğu büyük çıkmaz hakkında bize bir şeyler söylüyor. Işık saçan gülümsemesi ve parlak saçlarıyla havalı mesleklere sahip ‘yeni’ ve ‘ilham verici’ Barbie’lerin varlığı, başarılı ve deneyimli kadınların bile ‘bebeksi’ niteliklere -güzellik, düzenli gardırop, mükemmel vücut, pürüzsüz bir cilt- sahip olmadıkça değer görmelerinin ne kadar zor olduğunu hatırlatıyor. Kadınlara her şey olabileceklerinin söylendiği bir dünyada, onlardan yine de oyuncak bebek gibi olmaları bekleniyor.
Barbie’nin yeniden icadı, kadınların güçlendirilmesi söyleminin bir devrim aracı olarak değil, tüketim kültürünü daha da fazla teşvik etmek için kullanılan bir araç olarak benimsendiğini çok açık bir şekilde gösteriyor. Bu yeni filmle beraber, Mattel büyük bir pazarlama fırsatı yakaladı bile. Guardian’da bir makalede şöyle yazıyor örneğin: “Bu yaz, Gap, Primark veya Forever 21’den aldığın Barbie kıyafetler, Aldo veya Skatehut marka ayakkabılar ve Barbie-vari makyajla sokaklarda dolaşabileceğiniz gibi bir yandan Barbie markalı dondurma yoğurdu Pinkberry’i yiyip Barbie x Funboy deniz yatağı üzerinde güneşin tadını çıkarabilirisiniz.”
Mattel yöneticileri artık kadınlara daha etkili bir şekilde satış yapabilmek için feminizmin diliyle konuşma ihtiyacı hissediyorlar ve bunu coşkulu bir şekilde gerçekleştiriyorlar. Barbie’yi “kız çocuklarını güçlendiren bir marka” olarak yeniden hayal ettiler ve “Barbie Dream Gap” (Barbie Hayal Uçurumu) projesi adında bir şey yarattılar. Bu proje, kız çocuklarının dünya genelinde “herhangi bir şeyi yapabileceklerine veya ne isterlerse o olabileceklerine inanmaları için ihtiyaç duydukları kaynakları, ilhamı ve desteği sağlayarak oyun alanını eşitlemeyi” hedefliyor. Pratikte, bu, Mattel’in artık kârının çok küçük bir kısmını (2022 yılında 394 milyon dolarlık gelirin sadece %0.1’ini) kız çocuklarının hayallerini destekleyen okul atölyeleri veya “mentorluk konferansları” gibi projelere aktardığı anlamına geliyor.
Bu tür girişimler yalnızca Mattel’e özgü değil. İş dünyasının genelinde, yöneticiler hayallere ve rol modellere dair söz söylemeyi öğrendi ve genç kadınlara kendi özgüvenleri ve arzuları üzerinde çalışmalarını çeşitli şekillerde anlatmaya çalışıyorlar. Ancak “hayal uçurumu”na bu kadar çok odaklanırken, dünya genelinde kadınlar hala cinsiyet uçurumundan yuvarlanıyor. Uçurumun dibinde ne var? Düşük isteklerden ziyade düşük ücret, çocuk bakımının eksikliği, monotonluk, eşitsizlik…
Bu sorunları ele almak için feminizm, kapitalizmin aşırılıklarını ve yerleşik hiyerarşilerini benimsemek yerine sorgulayabilme yetisine sahip olmalıdır. Mattel’in kadınlara daha fazla plastik ıvır zıvır satmak için feminist dil kullanma stratejisi, bizi bütüncül toplumsal değişim hayallerimizden uzaklaştırıyor.
Feminizmin bireycilik ve tüketim kültürüne doğru kaymasını bir yenilgi olarak gören bir tek ben değilim. “Living Dolls” (Canlı Oyuncak Bebekler) kitabı yeniden basıldı ve son zamanlarda genç okurlarla yaptığım bazı görüşmelerde 13 yıl önce yazdığım sorunların tanıdık geldiğini ve kadınlar ve kız çocukları için durumun sadece daha da kötüleştiğini dile getirdiler. Eğer hala kız çocuklarının daha özgür ve daha eşit bir dünya hak ettiğine inanıyorsak, ileriye doğru adım atmak için oyuncak bebeklere yol gösterici olarak bakmayı bırakmamız gerekiyor.
Çeviri: Eda Doğançay
Kaynak: Guardian