Betül Doğan Aktaş, Perspektif’teki yazısında, “endişeli muhafazakârların” iktidara dair eleştirel bir dil kullansa da, “kazanımları kaybetmemek”, “CHP’nin açılımını samimi bulmamak” ve “Erdoğan’ın şahsına duyulan itimatla” siyaseten konforlu bir alana çekiliyor ve AKP lehine tercihte bulunuyorlar.

Betül Doğan Aktaş / Perspektif
Seçimlerden önce verdiğim bir mülakatta, muhalefet cephesinde sanılanın aksine, mütedeyyin kadınların Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) genel başkanı ve Millet İttifakı cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “helalleşme” çağrısıyla “ikna” olmadığını söyledim. Mütedeyyin pek çok kadından “CHP’ye oy vermeye elimiz gitmiyor” minvalinde mesajlar aldım. Mülakatta, “Nursemaların oy tercihi değişmedi, Nursemalar yine AK Parti’ye oy verecekler” ifadesini kullandım, çünkü seçim sürecinde ve sonrasında kartopu örneklemesiyle farklı kesimlerden tesettürlü kadınlarla (ve dindar erkeklerle) görüştüm, ortak endişeleri bende bu izlenimi uyandırdı.
Peki neden böyle oldu? Başörtüsü ekseninde gerçekleşen bir güvensizlik bunun tek nedeni mi? Kısa fakat öz cevap şu ki: Keşke mütedeyyin kadınların sandık tercihlerini sadece başörtüsü endişesi belirleseydi. Bu denkleme mütedeyyin erkekleri ve böylece son yıllarda sıkça dile getirilen “endişeli muhafazakârları” da ekleyebiliriz. Elbette hayatında İslami hassasiyetler ön plana çıkan insanlar sandığa belli başlı siyasi bagajlarla gidiyorlar ve “geçişken değişiklikler yapmak noktasında daha tutucu bir tavra sahipler”. Fakat asıl yol ayrımının bunun ötesinde olduğunu söyleyebiliriz.
Öncelikle bahsi geçen Nursemaları netleştirelim. Kızılcık Şerbeti isimli bir popüler kültür dizisinde yer alan başörtülü, eğitimli, varlıklı ve muhafazakâr bir kadının dönüşümü üzerinden bir fenomen oluştu ve başörtülünün öteki ile ilişkisi tartışıldı. Nursema, yüksek gelir grubundan, ötekiyle minimum ilişki kurmuş bir kadını temsil ediyor. Bir televizyon programı karakteri olarak, toplumdaki yansımasının kısıtlı olması bir sürpriz değil, fakat üzerinden yapılan genellemeler bu karakteri adeta bir sosyal olgu haline getirdi.
Bu yazının Nursemaları ise hem kadınlardan hem erkeklerden oluşan, geneli eğitimli, orta-orta üstü gelir grubuna mensup, dindar ve bir ölçüde milliyetçi insanlar. Sadece kadınları merkeze almamak, başörtüsü ve yaşam tarzı kaygısının mütedeyyin erkekler nezdindeki önemini de görmemizi sağlar diye umuyorum. Kartopu örneklemesi kullandığım ve isimleri paylaşmadığım için görüştüğüm herkesin en içten ve dürüst tepkilerini aldığımı düşünüyorum.
Yaşam Tarzı
Yaşam tarzını ilk soru olarak ele aldığımızda katılımcılar, CHP’nin Kılıçdaroğlu nezdinde başlattığı reform sürecini “geçici” ve “tabana yayılmamış” olarak tanımlıyorlar. Yıllarca Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a söylenen, “Reis iyi ama çevresi kötü” ifadelerinin, Kılıçdaroğlu için kullanılan hali, “O bir değişim istiyor olabilir ama benim CHP’li arkadaşlarım hâlâ hayat tarzımı anlamıyor, Canan Kaftancıoğlu’nun İslam’la ilgili tweetlerini duymadınız mı?” şeklinde tezahür ediyor. Kılıçdaroğlu’nun “partisini değiştiremediğini” söyleyen bir seçmen, eğer cumhurbaşkanı seçilirse, “Erdoğan’ın hâlihazırdaki gücünü bir CHP’linin elde edip, dindar insanları zor durumda bırakmasından” korktuğunu söylüyor. Bir kadın katılımcı, CHP’nin seçim süresinde özellikle sosyal medya kampanyasında “sarı saçlı, modern giyimli CHP adaylarının yahut eşlerinin Cumhuriyet kadını olarak lanse edilmesinden rahatsızlık duyduğunu, bu tanımlamayı kendi dış görüşüne tehdit olarak algıladığını” söylüyor.
Özellikle konuşmamız Kılıçdaroğlu’nun seccadeye basması üzerine bir noktaya geldiğindeyse katılımcıların ortak noktası: “Bilerek yapmamıştır, tavırları samimi ama demek ki seccadeyi fark edemeyecek kadar bize uzak” oldu.
Yaşam tarzı teması sorularına verilen cevaplarda gördüğüm nokta, seçmenlerin toplumsal meselelerin birey-odaklı hallerinin önce siyasal zemine taşınıp sonra da güvenlikleştirilmesiyle daha çok tehdit algısı hissetmeleri. Diğer bir deyişle, “sosyal ve dini tercihlerinin siyasilerin odak noktası olmasından rahatsız olduklarını” ama “CHP’nin açılımını ikna edici bulmadıklarını” söylüyorlar. Bu ifadeler, yıllar içinde gelişen siyasi süreçte şahsi tercihleri toplumsal bir alandan güvenlik alanına taşındığı için yeterince zorluk çektiğini düşünen seçmenlerin, tehdit algılarından sıyrılıp yeni aktörlerle güven inşa etmelerinin zaman alacağını gösteriyor.
Tepki Oyları
Peki Nursemalar yalnızca yaşam tarzı odaklı bir siyasi tercih mi yapıyor? Elbette hayır. En göze çarpan ve bugünlerde sıkça konuşulan unsur, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçim çalışmasını Ayasofya Camii’nde, Kılıçdaroğlu’nun Anıtkabir’de sonlandırması olsa da merkez sağ seçmeninin tercihini belirleyen başka unsular da var. “Ülkedeki ekonomik durumun iyiye gitmemesi” ve “yaşam standartlarının düşmesi”, seçim tercihini AK Parti’den yana kullanan seçmenlerin de temel kaygıları arasında. Konuştuğum seçmenlerin genelinde bir “tepki oyu” söylemine denk geldim. Tepki oylarının ilki, CHP listesinden DEVA, Gelecek ve Saadet partilerinin vekil çıkarmasını sağlayan “endişeli muhafazakârların” oylarıydı. Bulundukları illerde eğer CHP kendi listesine bu partilerden adaylar koyduysa “AK Parti’nin onaylamadıkları tutumları nedeniyle” Millet İttifakı’na oy verdiklerini söylediler. Fakat bu söylemi benimle paylaşan seçmenlerin bir kısmı, cumhurbaşkanlığı adaylığı için Kılıçdaroğlu’nu yeterince “başarılı” ve “o makamı taşıyabilecek” bir aday olarak görmediklerinden “Her şeye rağmen Reis’e oy verdik” ifadesini kullandılar.
Millet İttifakı’na kayan tepki oylarının bir diğer kısmı ise, “cumhurbaşkanlığı için de Kılıçdaroğlu’nu tercih ettiklerini” söylerken, “aslında Millet İttifakı’nın adayını tam anlamıyla desteklemediklerini” ama “çoğulcu bir siyasi ortam için” oy verdiklerini belirttiler. Burada seçmenlerin genelinde cumhurbaşkanlığı adayları arasında “başarılı geçmişten pay biçme” minvalinde bir tutum olduğunu gözlemledim. Konuştuğum seçmenler, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hem dış politikada hem de iç politikada tutumlarını eleştirseler de onun, “uluslararası arenada ülkemizi temsil etmek için tecrübeli” olduğu düşündüklerini söylediler. Kılıçdaroğlu’nu ise “parti içi çekişmeler” ve “yeni başlattığı daha reformist duruşuyla” anmakla beraber, “uluslararası bir imajda görmediklerini” belirttiler.
Yazının devamına buradan ulaşabilirsiniz.