Ağır bir yaz yaşıyoruz. Pandemi etkisini hala sürdürüyor, iklim değişikliği kendini iyiden iyiye hissettiriyor. Tuz Gölü’nde ölen binlerde flamingo yavrusunun fotoğrafı bizi derinden yaraladı. Günlerdir devam eden orman yangınları bizi de içten içe yakıyor. Tokyo Olimpiyatları bu ağır yaza bir nebze olsun hareket kattı.
Bu hafta Tokyo Olimpiyatları’na cinsiyet eşitliği perspektifinden bakmak istedik. Geçen yıl yapılması gereken ama pandemi nedeniyle bu yıla ertelenen ve seyircisiz düzenlenen Tokyo 2020 Olimpiyatlarını cinsiyet eşitliği tartışmaları nedeniyle takip ediyorduk.
Tokyo Olimpiyatları Organizasyon Komitesi başkanı Yoşiro Mori, “Kadınlar çok konuşuyor” açıklaması nedeniyle görevden alınmış, sonrasında onun yerine Olimpiyatlardan ve Cinsiyet Eşitliğinden Sorumlu kadın Bakan Seiko Haşimoto’nu atanmıştı.
Japonya’da kadınlar Olimpiyatların iptal edilmesi için mitingler düzenlemiş ve feminist dayanışma çağrısında bulunmuşlardı. Çağrıdkia itirazlar şöyleydi: Olimpiyatlar için kamu kaynakları ile yapılan mega projeler çevresel yıkımı tetikliyor ve yoksul insanlara sağlanabilecek kaynakları tüketiyordu. Bu da çoğu kadın olan düşük ücretli bakım sektörlerindeki çalışanların üzerindeki yükü artıracak deniyordu. Diğer itiraz ise, oyunların tehlikeli milliyetçiliği ateşliyor ve dünya barışına katkı sunmuyor olmasıydı. Ayrıca oyunlar, kadın bedenlerini, onları dar bir şekilde tanımlanmış iki cinsiyetli modele hapsediyordu. Feminist kadınların bu çağrısı romantik ve “kadınsı” bulundu ve tabii 124 yıllık gelenek bozulmadı.
Aslında Olimpiyatlar cinsiyet eşitliği açısından uzun bir yol kat etti. 1896’da Atina’daki ilk olimpiyatlarda, kadınların rekabet etmesi yasaklanmıştı. Tam yüz yıl sonra, 1996 da Uluslararası Olimpiyat Komitesi Olimpiyat Tüzüğü’nü değiştirerek kadın ve erkek eşitliği ilkesini uygulamak amacıyla, kadınların sporun her düzeyinde ve her kurumda temsilini teşvik etmek ve desteklemek ilkesini benimsedi. Tokyo 2020 Olimpiyatları, cinsiyet eşitliği konusunda büyük vaatlerde bulundu. Katılan sporcuların yaklaşık yüzde 49’unun kadınlardan oluştuğu Tokyo 2020 “cinsiyet eşitliğinde bir dönüm noktası” olarak değerlendiriliyor.
Türkiye Milli Kadın Voleybol takımı da Tokyo Olimpiyatlarına tarihi bir başarı ile başladı. Son Olimpiyat Şampiyonu Çin’i 3-0 yenmeyi başardı. Sonra İtalya ve ABD’ye yenilse de başarılı bir performans ortaya koymaya devam ediyor.
Ama gelin görün ki, kadına radikal İslam gözlüğü ile bakanların gözü kadın bedenini kontrol etmekten başka bir şey görmüyor. Filenin Sultanları olarak anılan kadın voleybol takımımıza “Sen oyun alanlarının değil, imanın, iffetin, ahlakın, hayânın, edebin sultanısın” diyen ilahiyatçı yazar İhsan Şenocak’a sosyal medyada tepki yağdı. En güzel cevaplardan birini gazeteci Zülal Kalkandelen verdi. “Türkiye bir İslam Cumhuriyeti değil laik bir Cumhuriyettir” diyen yazar “Türkiye’de kadınların istedikleri şekilde giyinmesine alışacaksınız. Bedenlerinin tek sahibinin kendileri olduğunu kabul edeceksiniz” diyerek hepimizin hislerine tercüman oldu.
Sporcu kadınların giysilerine cinsiyetçi müdahaleler sadece Türkiye ile de sınırlı değil. Norveçli bir plaj hentbolu takımına bikini altı yerine şort giyerek çıktıkları için ceza kesilirken aynı hafta İngiltere’de paralimpik atlet Olivia Breen’in şortu ‘fazla kısa ve uygunsuz’ bulundu.
Sisteme Meydan Okuyan Sporcu Kadınlar
Dünyanın farklı coğrafyalarından sporcu kadınların hakim patriyarkal sisteme karşı mücadelesi bize ilham ve cesaret veriyor. Bunlardan üç sporcu kadının hikayesini seçtik.
Anna Kiesenhofer
Avusturyalı bisikletçi Anna Kiesenhofer Tokyo 2020 Olimpiyatları’nda Kadınlar Bisiklet Yol Yarışı’nda altın madalyanın sahibi oldu. Akademik kariyerinde de başarılı olan Anna, Viyana Teknik Üniversitesi’nde matematik eğitimi sonrasında, Cambridge’de yüksek lisans, Universitat Politecnica de Catalunya’da da doktorasını tamamladı. Bisiklet kariyeri boyunca otoriteye meydan okuyan Kiesenhofer, Olimpiyatlara bir koçla hazırlanmamış. Beslenme ve ekipmandan eğitim ve taktiklere kadar oyun planını tamamen kendisi hazırlamış. “Ben sadece pedal çeviren bir bisikletçi değilim; performansımın arkasındaki beyin de benim. Bununla da gurur duyuyorum” diyor.
Yusra Mardini
Tokyo 2020 de Mülteci Olimpiyat takımında yarışan yüzücü Yusra Mardini’nin Suriye’den Berlin ve sonra da Tokyo’ya uzanan hikayesinde zorlu yolculuklardan sonra bile pes etmeyip hayal kurmayı sürdüren mülteci kadınların ilham veren direnişi var.
Simone Biles
Simone Biles daha 24 yaşında ama Dünya Artistik Jimnastik Şampiyonası tarihinde en fazla madalya kazanan sporcusu ve tartışmasız tüm zamanların en iyi jimnastikçisi.
O bir ve bugüne kadar kadın sporculara dayatılan düzenin bundan sonra aynı şekilde devam etmesi gerekmediğini göstererek, sporda kadının gücünü yeniden tanımlayan bir sporcu.
Tokyo Olimpiyatlarına üzerinde “kusursuzluğun dayanılmaz ağırlığı” ile gelen Simone, mental sağlık endişesi gerekçesi ile takım finali ve genel tasnif finallerinden çekildi. Tokyo’ya geldiğinde Instagram’da “Gerçekten bazen dünyanın tüm ağırlığı benim sırtımdaymış gibi hissediyorum” paylaşımında bulunan Biles, Olimpiyatlar başlamadan hemen önce New York Times’a verdiği röportajda, omuzlarında hissettiği yükün ağırlığını “Oraya çıkıp ABD’yi temsil edeceğim, dünyadaki siyahi kız çocuklarını temsil edeceğim” sözleriyle ifade etmişti.
Simone Biles, ABD Jimnastik Takımı doktoru Larry Nasser’ın cincel tacizde bulunduğu ortaya çıkan sporculardan biri. Biles, kendisini ihanete uğramış hissettiğini, bunun travmasını daha da çok tetiklediğini söylüyor. Genç atletlerden itaat bekleyen bir spor dalında otoritelere meydan okuyan Biles, Nassar’ın tacizine maruz kaldığını kamuoyuna açıklayan ve Tokyo 2020’da yarışan tek sporcu. ABD Jimnastik takımı ve birçok sporcu ve ünlü Simone Biles’ın Olimpiyat takım finallerinden çekilme kararını alkışladı.
Tokyo Olimpiyatlarının yüzü olan Naomi Osaka’nın da tenis elitlerine hayır diyebilen sessiz direnişi gibi Simone Biles’in de baskılara karşı direnişi bize ilham ve cesaret veriyor.
Hep birlikte haykırabiliriz;
Bedenimiz Bizimdir!