Gülseren Onanç
Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 98. yılını kutluyoruz. Biz kadınlar için Cumhuriyet eşit vatandaş olmak, özgür bir birey olarak yaşamaktır, çok değerlidir.
Atatürk insan onuruna yaraşır en iyi yönetim biçimi olan Cumhuriyeti kurumları ile kurduğunda bunun yaşatılması ve ileriye taşınması gerektiğini de söylemiş ve yeni nesillere bu sorumluluğu vermişti.
İlk yüzyılın bitmesine iki yıl kaldı. Cumhuriyet yönetiminin temeli olan demokrasiyi 98 yılda geliştiremediğimiz gerçeği ile yüzleşmemiz gerekiyor. Cumhuriyeti taçlandıracak insan haklarına dayalı, farklı kimlikleri kucaklayan, herkese eşit fırsat sağlayan demokrasiyi ne yazık ki yaşama geçiremedik.
Cumhuriyetin ilk yüzyılında kadınlar mağdur oldu; eğitimde, iş yaşamında, siyasette, karar mekanizmalarında eşit olarak var olamadık. Üstelik son on yılda gözle görülür bir gerileme var.
Biz feminist kadınlar bu geriye gidişe yıllardır dikkat çekiyoruz, mücadele ediyoruz. Bu mücadele sadece kadınların eşitlik mücadelesi değil aynı zamanda Türkiye’nin demokrasi mücadelesidir. Bu nedenle Türkiye’nin gelecek hikayesinde hem SES’imiz hem de SÖZ’ümüz olacak diyoruz.
SES Eşitlik ve Dayanışma Derneği olarak, feminist kadınların çalışmalarının ve önerilerinin kamuoyu tarafından duyulması ve benimsenmesi için çalışmalarımız var.
Adil bir toplum için feminist ekonomi
Bu hafta eşitlikçi feminist ekonominin neler vadettiği üzerine yoğunlaşmak istedik.
Feminist ekonomistler gelir adaletsizliği ve yoksulluk üreten, iklim krizine yol açan, korku ve şiddeti arttıran kapitalist sistemin temellerini sorguluyorlar. Feminist akademisyen, yazar Silvia Federici adil bir toplum düzenine acil ihtiyaç duyduğumuzu ve bu nedenle mevcut ekonomik sisteme alternatif politikalara üretmeye her zamankinden daha çok ihtiyacımız olduğuna vurgu yapıyor ve feminist ekonomiyi tarihsel perspektifte değerlendiriyor.
Bencillik ve rekabet yerine toplumsal cinsiyet ve işbirliği
Federici, “Gücünü feminizmin gücünden alan feminist ekonominin ortaya çıkışı neoliberalizmin yükselişi ve var olan sistemin ekonomik paradigma kirizine denk geldi. Feminist ekonomi bir yandan, neoklasik ve neoliberal ekonomiye meydan okudu; diğer yandan da bu ekonominin parasal ilişkilere yönelik ayrıcalıklı odağını ve bireysel davranışların itici gücünün bencillik ve rekabet olduğu varsayımlarını kınadı. Daha önemlisi, toplumsal cinsiyet eşitsizliği, bakım emeğinin değersizleştirilmesi ve sosyal ilişkilerde işbirliğinin önemi gibi feminist hareketin temel meselelerini ekonomik teorinin tam ortasına yerleştirdi” diyor.
Aslan terbiyecisi feminist ekonomistler
Federici feminist ekonomistleri aslan terbiyecisine benzetiyor “onlar aslan kafesinde çalışırlar ve kapitalist iktidar yapısına en bağlı disiplin olan ekonomik düzeni değiştirmeye çalışırlar” diyor. Federici, feminist ekonominin kapitalist sistemin temellerini ve silahlarını sorgulaması gerektiğini savunuyor: “Eğer 500 yıllık kapitalist kalkınma yeniden üretimimizi garanti altına alacak kadar zenginlik üretmediyse kapitalist ekonominin gezegen nüfusunun çoğunluğu için sürdürülebilir olmadığını söylemenin zamanı gelmiştir.”
Çocukları öldüren silahı üretmek “üretkenlik”, çocuğu büyüten bakım hizmeti “üretkenlik” değil, öyle mi?
Feminist ekonominin kurucu yapıtlarından biri kabul edilen ‘If Women Counted’ (Kadınlar Dikkate Alınsa) (1988) kitabının yazarı Marilyn Waring çalışmalarında ekonomik büyüme ölçütünün uluslararası standartlarını, doğayı ve yeniden üretimi dışarıda bırakması sebebiyle eleştiriyor. Waring çocukları öldüren silahları üretmenin ‘üretkenlik’ olduğu düşünülürken çocukların büyümesine yardımcı olan bakım hizmetlerinin üretkenliğe dahil edilmemesini eleştiriyor.
Krizin ortasında olan dünya ve Türkiye ekonomilerinde uygulanan neo-liberal sistemi anlamak ve örneğin şu sıralar Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde tartışılan hükümet bütçesini sorgulamak için feminist ekonomistlere ihtiyacımız var. Bu nedenle SES Eşitlik ve Dayanışma Derneği olarak “Sürdürülebilir Bir Sistem Önerisi: Eşitlikçi Feminist Ekonomi” başlıklı çevrimiçi bir toplantı düzenledik. Amacımız pandemi sonrası dünyanın ve Türkiye’nin içine girdiği ekonomik krizden çıkmak için feminist ekonomik önerilerimizin tartışmak ve geniş kitlelere ulaştırmaktı.
Toplantımızın ana konuşmacısı İstanbul Teknik Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. İpek İlkkaracan, “Feminist ekonomi, geleneksel ekonominin erkek yaşamlarını temel alması ve yalnızca ücretli çalışmayı kabul etmesini eleştirir. Ücretsiz bakım emeğinin katkılarını ön plana çıkarır, ekonominin bu minvalde yeniden tanımlanmasını talep eder, büyük ölçüde ücretsiz ve ana işgücünün kadın olduğu bakım ekonomisinin önemine işaret eder” diyor.
Şimdi Mor ve yeşil ekonominin tam zamanı
İlkkaracan tabiat ananın sistemin temelinde yer aldığını, onun üstünde hane içi ve nesiller ötesi iş gücünün, emeğin ve sosyal altyapının yeniden üretildiği bir üretim alanı olduğunu ve bunların sağlıklı işlemeleri sonucu piyasa üretimi ve onun üzerinde konuşlanan finans sektörlerinin mümkün hale gelebileceğini söylüyor.
Toplantımıza katılan Doç. Dr. Emel Memiş ise, “Şimdi iklim ekonomisi ve mor ekonominin tam zamanı. Mor ekonomi kavramının sahibi olarak Türkiye bu konuya öncülük etmeli. Adil ve sürdürülebilir dünya için harekete geçmeliyiz” dedi.
Kadınlar nasıl bir Türkiye için el ele verecek?
Cumhuriyetimizin ilk yüzyılının sonunu kapitalizm ve demokrasi krizi ile tamamlıyoruz. İkinci yüzyılda adil ve sürdürülebilir bir Türkiye için eşitlikçi feminist bir sistemi inşa etmeliyiz. Bu doğrultuda siyasete direk olarak baskı yapmak gerekiyor. Zira iktidara gelme iddiasını taşıyan Millet İttifakı’nın tek kadın temsilcisi Meral Akşener’in söyleminde eşitlikçi feminist bir yaklaşım görmüyoruz.
İYİ Parti’nin 4. kuruluş yıldönümü etkinliğinde konuşan Meral Akşener “İktidardakiler kadınlara sahip çıkmadı. Ama bizimle birlikte, kadınlar artık sahipsiz kalmayacak. İyi Parti iktidarında kadın, iş gücüne daha fazla katılacak. İş hayatında hak ettiği değeri görecek. Ev kadınları için de, projeler ortaya koyacağız. Daha hür ve adil Türkiye, ancak kadınların çabasıyla mümkündür. Bir kadın olarak söylüyorum ki; bu ülkeyi kadınlarla el ele verip, yeniden ayağa kaldıracağız” dedi.
Meral Hanım’a şunları hatırlatmak isterim:
Biz kadınlar bir sahip aramıyoruz, kadınlarla el ele verip hür ve adil Türkiye’yi inşa etmek istiyorsanız önce oturup radikal İslamın ve neoliberal devlet kapitalizminin kadın haklarını nasıl gerilettiği üzerine uzlaşmalıyız. Toplumsal cinsiyet eşitliğini merkeze alan, vatandaşları etnik, cinsel vb kimlikleri üzerinden ayrıştırmayan, çevreye doğaya saygılı yeni sistemin inşası üzerinde anlaşmalıyız.
Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında, sürdürülebilir bir dünyayı, eşitlikçi, feminist çoğulcu, kucaklayıcı bir demokrasiyi inşa etmeyi başarmalıyız.