İlkokul üçüncü sınıfa kadar okula gitmesine izin verilen annem için 23 Nisan çok özel bir bayramdı. Öldüğü yıla kadar her bayramda, “Bugün 23 Nisan neşe doluyor insan” diye başlayan şiirini okurdu. Sanırım onun da etkisiyle 23 Nisan kutlamaları benim de çocukluğumdan kalan en güzel anılarım arasında yer aldı. Çocuk benliğimde kalan şöyle bir duyguydu: Atatürk biz özgür yaşayalım diye bize özgür yaşayacağımız bir vatan armağan etti. 23 Nisan Özgürlük Bayramıdır!
Zamanla ulusal egemenliğin olması gerektiği gibi halka ait olmasının kolay olmayacağını anladım. Devlet aygıtını eline geçirenler halklar arasında ayrımcılık yapıyordu. Sünni Müslüman, Türk, erkek ve itaatkar vatandaşlar makbul kabul ediliyordu. Bireysel hak ve özgürlüklerini savunan, eşitlik talep eden, bu yönde yazan, çizen, sorgulayan, ve örgütlenenlerin yaşamları mücadele ile geçiyordu.
Eşitlik ve özgürlük için mücadele etmek gerekiyordu. Hem de hiç ara vermeden.
Yüzyıllardır Türkiye’de ve dünyada kadınlar eşitlik ve özgürlük mücadelesi veriyor, hem de çoğu zaman kendi devletleri ile mücadele etmek zorunda kalarak. Türkiye’de ve Avrupa’nın birkaç ülkesinde en son mücadelemiz adı “İstanbul Sözleşmesi.”
Kadın cinayetlerinin, kadına yönelik şiddetin devlet eliyle önlenemediği Türkiye’de 10 yıl önce “Kadına Yönelik Şiddet ve Aile içi şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla mücadeleye dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi” kısaca İstanbul Sözleşmesi imzalanması önemli bir kazanımdı. Zaten biz kadınlar seçme ve seçilme haklarımızı Atatürk devrimleri sayesinde anayasal bir hak olarak bir çok ülkeden önce elde etsek de, daha sonraki yıllarda elde ettiğimiz kazanımları uluslararası sözleşmeler ile elde edebildik. CEDAW Sözleşmesi, Pekin Deklarasyonu, AB uyum yasaları bizim eşitlik ve özgürlük mücadelemiz için önemli kaldıraçlar oldular. Son 18 yıldır ülkeyi yöneten “kadın-erkek eşit değildir” diyen yerli ve milli iktidar bir gecede bir kararname ile İstanbul Sözleşmesi’nden çıktığını ilan ettiğinden beri bize yeni bir mücadele yolu açıldı.
Türkiye’den muhalefet partileri, sivil toplum örgütleri, spor kulüplerinin yanı sıra AB Konseyi, AB Komisyonu, BM ve ülke temsilcileri İstanbul Sözleşmesi’nin ve kadınların yanında olduğunu açıkladılar. Buna karşın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, eski Aile ve Çalışma Sosyal Güvenlik bakanı Zehra Zümrüt Selçuk bir ağızdan sözleşmeden ayrılma kararını savundular. Kadının İnsan Hakları Yeni Çözümler Derneği’nin 20 Mart’tan beri yaşanan gelişmeleri kronolojik olarak özetlediği web sitesine bakmanızı öneririm. İstanbul Sözleşmesi’nin apaçık ortaya koyduğu ayrımı göreceksiniz. Bir tarafta anayasanın 10. Maddesi gereği kadın vatandaşlarına yönelik her türlü ayrımcılık ile mücadele etmek zorunda olan Türkiye Cumhuriyeti Başkanlık Sistemi’nin muktedirlerinin bu görevden nasıl kaçtıklarını öte tarafta TBMM, Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler’in temsilcilerinin Sözleşmeyi nasıl savunduklarını göreceksiniz.
Örneğin Avrupa Konseyi Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı üzerinden Avrupa Sözleşmeleri’nin onay ve feshedilme süreçlerini tartışmaya açtı. Avrupa Konseyi tarihinde bir ilk olan bu yeni gelişme sonucunda Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) “demokratik toplumlarda uluslararası antlaşmaların feshedilmesini düzenleyen normları gözden geçirmek üzere Venedik Komisyonu’na başvurmaya hazırlanıyor.
Bütün bu olan biteni bilge akademisyen Profesör Doktor Deniz Kandiyoti geniş bir perspektiften değerlendirdi. Feminist kadın hareketinin karşısında iki olgu olduğunu söylüyor: 1. Kendini aile dostu grubu olarak tanıtan 126 devlet ve koalisyonlardan oluşan bir oluşum. 2. Sağ popülist politikalar. Bir tarafta kadınların eşitlik mücadelesini veren global feminist kadınlar, öte tarafta aileyi savunan, sağ popülist politikacıların elindeki devletler, kiliseler, düşünce kuruluşları, medya kuruluşları.
Bu çerçeve içine yeni kabine değişikliği ile Aile ve sosyal hizmetler bakanı olarak atanan Derya Yanık ne yapacak? Kendisinin mahallesinde İstanbul Sözleşmesi’ni savunduğunu biliyoruz. Ama şimdi durum farklı. Şimdi en üst düzeyde bir bakan. Cumhurbaşkanı’nın kararı ile bakan olarak atanan bir bakanın Cumhurbaşkanı’ndan farklı bir yerde duracağına ihtimal vermesem de ben yine de kendisine bir 23 Nisan hatırlatması yapmak istiyorum.
Sayın Yanık, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin temsil ettiği halkın iradesine kulak verin. Bakanlar halkın iradesine hizmet etmekle yükümlüdür. Bu nedenle kadınları aile içi şiddetten koruyan İstanbul Sözleşmesi’nin tarafında olun, onu savunun. İlk icraatınız Sayın Cumhurbaşkanı’nı bu kararından vazgeçirmek olsun.
Özgürlük bizim karakterimiz ve özgürlüğümüzü savunmak üzere yüzyıllardır yaptığımız gibi yine mücadele edeceğiz.
Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu olsun.