
Gülseren Onanç
18 Nisan 2013 bir Perşembe günüydü.
Hayatımın önemli dönüm noktalarından biri olduğunu o gün biliyordum.
Ruhum çok alışkın olmadığı derin bir bölünme yaşıyordu.
Bir tarafım derin bir hayal kırıklığı yaşarken, diğer tarafımda nedenini tam bilemediğim bir tatmin duygusu vardı.
Bir oraya bir buraya savrulmalar yaşıyordum.
Bir gece önce çok ağlamıştım. Artık ağlamak gelmiyordu içimden.
Gece geç saate kadar birlikte içtiğim çalışma arkadaşlarım ile durumu uzun uzun tartışmış kafamda cevaplanmamış bir soru bırakmamıştım.
Ya da en azından ben öyle zannediyordum.
Ama yine de zor geliyordu bazı şeyleri kabullenmek.
En çok da mücadeleden vazgeçmek koyuyordu bana.
O sabah bir baş ağrısı ile uyandım.
Ankara’da olduğum zamanlarda kaldığım küçük ama çok şirin otel odamdaki televizyonu açtım. Haber kanallarının alt bantlarında adımı gördüğümde işin ciddiyeti anladım.
Gece kapatıp uyuduğum telefonumu açtığımda onlarca mesaj ve arama vardı.
Bazıları sesli mesaj bırakmıştı. Gazeteciler mesajlar yazmışlardı, benimle hemen konuşmak istiyorlardı.
Hemen halkla ilişkiler duayeni arkadaşım Necla’yı aradım. “Cep telefonunu kapa ve oturup bir basın açıklaması yaz” dedi.
Hüsam’ı ve annemi aradım, iyi olduğumu söyleyip, cep telefonumu kapadım.
Otel odamın telefonu çaldı.
NTV muhabiri kameralar ile beni lobide beklediğini, konuşmak istediğini söyledi.
Kendisine birkaç saate bir açıklama yayınlayacağımı söylesem de pek ikna olmadı.
Beni aşağıda beklemeye devam edeceğini söyledi. Camdan aşağı baktım canlı yayın aracı bekliyordu.
Oturup bütün samimiyetim ile bir ayrılık mektubu yazmalı, dün akşam verdiğim kararı herkese anlatmalıydım.
Bu nasıl olacaktı? Ben Sezen Aksu gibi ben hiç kimseden gidemem, gitmeyi bilemem ki.
Çok şükür ki bizim Sezenimiz var, hemen onun şarkılarına sığındım.
Bazen daha fazladır herşey
Bi eşikten atlar insan
Yüzüne bakmak istemez yaşamın
O kadar azalmıştır anlam
O zaman hemen git radyoyu aç
Bi şarkı tut
Ya da bi kitap oku mutlaka
İyi geliyor
Ya da balkona çık bağır bağırabildiğin kadar
Zehir dışarı akmadan yürek yıkanmıyor
Ama fazla da üzülme, hayat bitiyor birgün
Ayrılıktan kaçılmıyor
Hem çok zor, hem de çok kısa bir macera ömür
Ömür imtihanla geçiyor
Sezen’in dediği gibi bir imtihandan geçiyordum ve bu imtihanı bana yakışır bir şekilde vermeliydim.
Bu basın açıklaması, sevgiliden ayrılma mektubu gibi zor işti. Bütün suçu karşıdakine yüklemeden önce kendime bakmalıydım. Bu ilişkiyi neden sürdüremediğimi objektif bir şekilde ortaya koymalı, karşımdaki kişi ve kuruma zarar vermemeliydim.
Üçüncü bir göz gibi kendime ve olaylara bakmalı, mağdur da, mağrur da gözükmemeliydim.
Bir önceki akşam istifa ettiğim CHP genel başkan yardımcılığı görevimden neden ayrıldığımı fazla soru işareti bırakmadan yazmaya çalıştım.
Yazmak düşüncelerimin netleşmesini sağladı. Düşüncelerim netleştikçe öfke ve kızgınlıklarımı geride bıraktım. Yaşantımda bir sayfayı kapatmanın hüznünün yanında benim için ağır olan bir yükten de kurtulmanın huzuru ile basın bültenini bitirdim. Arkadaşlarım üzerinden geçtikten sonra basına yolladık.
Bir saat içinde haber kanallarında benim açıklamam okunuyordu.
Uçakta kulaklıklarımı taktım, bir sayfayı kapamanın hüznü ve ağır bir yükten kurtulmanın huzuru içinde Şebnem Ferah şarkısını dinleyerek İstanbul’a geri döndüm.
Sil baştan başlamak gerek bazen, hayatı sıfırlamak
Sil baştan sevmek gerek bazen, her şeyi unutmak
Bu hafta bu yazıyı CHP’de yaşanan “değişim” tartışmaları üzerine yazdım.
17 Nisan 2013 Çarşamba akşamı CHP genel merkezindeki odasında Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun benden istifa etmemi istemesinin üzerinden 10 koca yıl geçti. Benim sil baştan başlamam o gün düşündüğümden biraz daha uzun sürdü. Ama o gün “istifa”mı çok parlak geçmeyen siyasi tarihimin onur madalyası olarak gördüm.
Dünya çok değişti, Türkiye çok değişti.
CHP pek değişmedi, Kemal Bey de değişmedi.
Oysa dünyadaki değişimi, memleketin sorunlarını anlayan, çözüm üreten, gelişen, umut veren, kucaklayan, büyüyen, samimi bir ana muhalefet partisine çok ihtiyacımız var.
Kemal Bey, “Dünyada görmek istediğiniz değişimin kendisi siz olun” diyen Gandhi gibi başladığı siyasi yaşamına, partisinde yenilenmenin yolunu açarak noktayı koymalı.
Nazım’ın “En güzel deniz henüz gidilmemiş olandır” dizesi ile Syriza’nın genel başkanlığına veda eden Çipras’ın yaptığı gibi aday olmayacağını açıklayarak partiyi kurultaya götürmeli.
Kemal Bey’e en çok bu yakışacak.
Öte tarafta, değişime aday olanların işi hem kolay hem zor; her şeye sil baştan başlamalı, önceden öğretilen her şeyi sorgulamalı, yeniden bir beyaz sayfa açmalılar.