
Gülseren Onanç
Yüzerken kaz veya ördek sesi taklidi yapan kadına denizdeki diğer arkadaşları çok güldüler. Bir başkası bir espri yaptı, hepsi güldüler. Bu her fırsatta gülen grup ilgimi çekti. Fransızca konuşan grup yanıma doğru yaklaştı, merhabalaştık. İsviçrelilermiş, Mavi tur için gelmişler Türkiye’ye. Turkuaz rengiyle bizi kucaklayan Gökova körfezinin güney ucundaki Mersincik koyuna bayılmışlar. Ben gururla, “Buralıyım” dedim. Bu cennet yerler benim vatanım.
Cennet vatanın mutsuz ve stresli insanları
“Bu cennette toplumun çoğu mutlu değil” diyemedim. Mutluluğu formülü yazımda yazdığım gibi biz İsviçreliler kadar mutlu değiliz çünkü biz devlete ve kurumlarına güvenimizi kaybettik. Kendi içimizde bölündük. Farklılıklarımızla birlikte bir gelecek hayal etmeyi bıraktık. Adaleti, eşitliği ve dayanışmayı sağlayamadık.
Gallup araştırma şirketinin 100 ülkede yaptığı Global Duygu Raporu’na göre, Türkiye sinir, stres ve üzüntü duygusunda dünyada ilk üç sırada. Türkiye, Avrupa’nın en sinirli ülkesi. “Dün keyif duygusu yaşadınız mı?” sorusuna en fazla “Hayır” diyen üç ülkeden biriyiz. Lübnan ve Afganistan’dan sonra üçüncü en az keyif alan, en fazla stresli olan ülkeyiz.
Bir de kadın olmanın yükü var. Bizim endişeli ve mutsuz olmamız için daha çok nedenimiz var.
Taliban bir yıldır dünyanın gözü önünde kadın ve kız çocuklarının hayatını mahvetmeye devam ediyor
Afganistan’da kadınları ve kız çocuklar başta olmak üzere ülkeyi karanlığa sürükleyen Taliban rejiminin ülke yönetimini ele geçirmesinin üstünden bir yıl geçti. Uluslararası Af Örgütü yayımladığı raporda, Afganistan’da Taliban’ın insan hakları üzerindeki baskılarının kadınların ve kız çocukların hayatını mahvettiğini söylüyor. Rapora göre, kadın protestocular gözaltına alındı, zorla kaybedildi ve işkenceye maruz bırakıldı. Kadınlar ve kız çocuklar toplu halde gözaltına alındı ve ‘ahlaki yozlaşma’ suçlamasıyla tutuklandı. Çocuk yaşta, erken ve zorla evlilikler büyük oranda arttı. Bir yıl önce büyük tepki verdiğimiz Taliban rejimi artık kabul görüyor, olan Afgan kadınlara ve kız çocuklarına oluyor.
Rus askerleri tarafından tecavüze uğrayan Ukraynalı kadınlar savaşın yıllar sürecek derin travmalarını yaşıyor
İnanması güç ama Ukrayna-Rusya savaşı altıncı ayına girdi. Hala barış ufukta gözükmüyor. Rus askerlerince tecavüze uğrayan Ukraynalı kadınların yaşadığı derin travmalar tecavüzün nasıl bir silah gibi kullanıldığını anlatıyor.
İklim değişikliği cinsiyete dayalı şiddeti arttırıyor
Dünyada giderek hızlanan iklim krizi daha çok kendini kadınlar üzerinde hissettiriyor. Son yirmi yılda sel, kuraklık, kasırgalar ve sıcak hava dalgalarının ardından meydana gelen şiddet vakalarını inceleyen bir araştırma, aşırı hava olaylarının genellikle cinsiyete dayalı şiddet olaylarını, özellikle fiziksel, cinsel ve aile içi istismarı tetiklediğini ortaya koydu.
Birleşmiş Milletler: Kendinizi, şirketlerinizi ve devletlerinizi sorumlu tutun
Bütün bu küresel sorunlara çözümü kutuplaşan ülkelerin yönetiminden beklemek zor. BM geçen Temmuz ayında yapılan Yüksek Düzey Siyasi Forumu’nda çok sayıda global paydaşla bir araya gelerek sürdürülebilir bir dünya için oluşturulan amaçları değerlendirdi. BM’nin New York genel merkezindeki bu toplantılar serisine gelen katılımcılar arasında başbakanlar, büyükelçiler, bilim insanları, akademisyenler, büyük şirketlerin yöneticileri, aktivistler ve çeşitli sivil toplum kuruluşları yer aldı. Biz de SES Eşitlik ve Dayanışma Derneği olarak ordaydık. SES Eşitlik ve Dayanışma Derneği üyesi Ayşe Yorgancıoğlu’nun katıldığı toplantı sonrası kaleme aldığı yazıdan öğrendiğimize göre, BM 2030 hedeflerine ulaşmak üzere hedefler koydu, BM ülkeleri işbirliği yapmalı, sivil toplumun gelişmeleri izleme ve hesap verebilirliği sağlama rolü artırılmalı, farklı seslerin duyulmasına daha fazla izin verilmeli, kimseyi geride bırakmamaya ve marjinalleştirilmiş gruplara öncelik vermeye odaklanılmalı diyor. BM biz bireylere de görev veriyor; sonuç bildirgesinde devletlerimizi, şirketlerimizi ve kendimizi sorumlu tutmanın yollarını aramamızı öneriliyor.
Aktivizme çağrı

BM sorunların kaynağı olan üye ülkelerin siyasetçilerine ve global şirketlerin yöneticilerine hesap sormak üzere bizleri aktivizme çağırıyor.
Aktivizme iyi örneklerden bir tanesi benim için Jane Fonda’dır. 2019’da Washington’da başlattığı iklim eylemlerinde sivil itaatsizlik yaparak Beyaz Saray’ın dikkatini çekmeye çalıştığı eylemlere katılmak üzere Washington’a gitmiştim. O zaman 81 yaşında olan Jane Fonda ilham aldığı iki aktivist var: Kanadalı akademisyen iklim aktivisti Naomi Klein (onu gurusu olarak görüyor) diğeri İsveçli genç iklim aktivisti Greta Thunberg. Jane Fonda’nın Elle Dergisi Kanada için verdiği röportaj bize ayrıcalıklı bir kadının kadınlar ile ördüğü yolculuğu anlatıyor.
Jane Fonda, “İnsanlık tarihinde bu zamanın gerektirdiği şey kolektif eylemdir. Ve kadınlar kolektif eylem fikrine en açık olanlardır. Evrimsel nedenlerle, bireyciliğe daha az duyarlıyız. Ve bir bakıma bu bizim kurtarıcı lütufumuz ve gücümüzdür. Kitle hareketi olmadan hiçbir zaman iyi bir şey olmadı ve şimdi iklime odaklanmak için bir kitle hareketine ihtiyacımız var” diyor.

Aktivistler güçlü, umutlu ve mutlu
Cennet vatanımda mutluluğu yakalama reçetesini buldum: Aktivist olmak.
Beni Politikada İyilik Hali’nin yayınladığı “Türkiye’de Aktivistlerin İyilik Hali ve Güçlenme” raporu da doğruluyor. Rapora göre, Türkiye’de siyasete katılım düşük olsa da aktivistler açısından tatmin olma, bir şeyleri değiştiriyorum ve güçlüyüm algısı yüksek.
Rapor, aktivistlerin hala bir şeylerin yapılabileceğine ilişkin umutlarını koruduğunu ve toplumdaki insanların boş vermediklerini ortaya koyuyor. Aktivistler birlikte olmak, birlikte eğlemek, öğrenmek, güçlenmek, yalnız olmadığını hissederek değişim yaratabileceklerine inanıyorlar. Aktivistler toplum yararına çalışmanın verdiği pozitif duygular ile geleceğe daha umutla bakıyor.
Mutlu ve umutlu olmanın tek yolu aktivizm!