Deprem bölgesinde aktif çalışan genç gazetecilerden biri olan Medine Mamedoğlu’nun Nevin Sungur editörlüğünde hazırladığı haberde, hayatı boyunca savaş, çatışmalar ve sonunda da deprem dolayısıyla göç etmeye zorlanmış bir kadının hikayesini anlatıyor:
“Her şeyimi aldılar ama yine de pes etmedim. Buradayım ve yaşamaya devam ediyorum. Bir kadın olarak çocuklarım için, kendim için bir düzen kurmaya çalışıyorum. Burası bizim topraklarımız benim atalarımın toprakları. O nedenle on göç de yaşasam, on evim de yıkılsa yine burada kalmaya kararlıyım.”

Medine Mamedoğlu
“Her yolculuğum, her kapıdan çıkışım benden çok şey aldı” diye söze başlıyor Nazime Çokdalan. Kırk iki yaşında, hayatının otuz yılı boyunca, evim diyerek benimsediği yerlerden çeşitli nedenlerle ayrılıp, her seferinde hayata yeniden başlamak zorunda kalan kadınlardan biri. Bugüne dek yaşadığı zorluklar yüzüne fazladan kırışıklıklar, saçlarına tel tel beyazlar olarak yansımış. “Çocukluğumda başlayan göç yolculuğum hala devam ediyor” diyerek hayat hikâyesini anlatmaya başlayan Nazime, şimdilerde gittiği evinde valizini açıp yeni bir düzen kuramıyor.
Nazime aslen Lice’nin Yönlüce köyünden. 90’lı yıllarda bölgede yaşanan savaş ve köy yakmalar nedeniyle daha on iki yaşındayken havada uçuşan mermilerin sesini, savaşın dehşetini yaşayarak öğrenmiş:
“Hiç unutmam bayram günüydü, akşama doğru küçük kardeşimle beraber çeşmeye su almaya gitmiştik. Tam o sırada silah sesleri duyduk, çatışma başlamıştı. Hemen kardeşimle koşarak eve gittik. Çatışma giderek büyüdü, evde kalamazdık. O gece başka bir köye geçtik. İki kardeşim kaybolmuştu. Annemin karanlıkta onları arayışını hiç unutamıyorum. Neyse ki ertesi gün teyzemlerle beraber geldiler. Biz de artık oralarda kalamayacağımızı anlayınca önce Lice’ye daha sonra da Diyarbakır’a taşındık.”
Doğduğu büyüdüğü topraklardan ayrılmak zorunda kalmanın ne anlama geldiğini ilk kez böyle tecrübe etmiş Nazime. Yakılan köylerinin ardından Diyarbakır’ın Sur ilçesinde yeni bir hayata başlamasını “İlk zamanlar çok zordu hepimiz için ama şehirde yaşamak bu zorlukları biraz da olsun kolaylaştırdı. Ailem için iş bulmak daha kolaydı, biz çocuklar için ise geldiğimiz Sur evimiz oldu” diye anlatıyor. Hem çocukluğunu hem de gençliğini buradaki evinde geçirmiş ancak çocukluğunda ilk evinden ayrılmasına neden olan savaş yine peşlerini bırakmamış.
2015 yılında Sur’da başlayan çatışmalar nedeniyle ailesi ile birlikte yine eşyalarını toplayıp şehrin başka bir semti olan Şehitlik’e taşınmak zorunda kalmışlar. Böylece üçüncü kez göç etmeye zorlanan Nazime’nin tedirginliği hiç bitmemiş: “Buradaki evimize taşındığımızda hep içimde bir his vardı, buradan da ayrılacağımızı düşünüyordum. Bavulumdaki elbiselerimi uzunca bir süre valizimden çıkaramadım. İnsan aynı şeyleri arka arkaya yaşadığında tedirginliği hiç geçmiyor. Aradan yıllar geçti ama bu korkumda da haklı çıktım.”
6 Şubat’ta yaşanan deprem, Nazime ve ailesi için bir kez daha yaşadıkları yere terk edip yeni bir ev arayışına girmelerine sebep olmuş. O geceyi hiç unutmayacağını söyleyen Nazime, “Evimiz neredeyse 20 yıllık bir evdi. Sağlam olmadığını biliyordum. Deprem bittikten sonra hemen aşağı indik. O gece sabaha kadar arabada kaldık. Sabah olduğunda gördük ki evimizin her yeri çatlamış, duvarların bir kısmı yıkılmış. Bir daha da o eve giremedik” diyor.



Diyarbakır’da yaklaşık 200 bin kişi Nazime gibi yaşanan deprem yüzünden evsiz kalmış durumda. Evleri yıkılan, ağır ya da orta hasarlı olan yurttaşlar uzun süre barınma alanı bulmakta zorlanırken, yıkılan evleri nedeniyle göç etmeye zorlandı. Türk Mühendis ve Mimarlar Odaları Birliği Diyarbakır İKK Eş Sözcüsü Alican Çetinkaya, deprem boyunca sahada olan isimlerden biri. Çetinkaya, yaşanan depremin hem kent merkezi hem de ilçelerde ciddi hasara yol açtığını ifade ediyor ve kent genelinde toplamda 6 bin 100’den fazla ağır hasarlı, 3 bin 700’den fazla ise orta hasarlı bina olduğuna dikkat çekiyor. Ağır hasarlı binaların yıkım süreci devam ederken, kentte 200 binden fazla kişi ise evsiz kalarak iç veya dış göçe zorlandı.
Nazime, depremi yaşayan bütün kadınlar gibi kendi acısı ve yasını düşünemeden ailesi için bir düzen arayışına girmiş. Barınma ve temel bakım ihtiyaçlarını hala karşılayamadıklarını söylüyor. Aylarca başka evlerde kaldıktan sonra çocukları nihayet kiralık yeni bir eve taşınmışlar ama korkuları hala sona ermemiş. Yaşadığı her göçün, her ayrılığın kendisinden çok şey aldığını ve bütün anılarını yok ettiğini anlatıyor, “Her evden çıkışım benim için hiç kolay olmadı. Her bir ev bana yeniden ayrılacağım korkusu yaşatıyordu” diyor.
Galatasaray Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Didem Danış da bu süreçlerin hem kadın hem de toplum üzerinden ciddi tahribatlar yarattığına dikkat çekiyor ve sadece doğal affet değil toplumsal, ekonomik ve savaşa bağlı göçlerden de öncelikli ve yoğun olarak etkilenen kesimin kadınlar olduğunu söylüyor. Danış’ a göre söz konusu çatışma veya afetlerden kaynaklı zorunlu göç olduğunda, kadınlar üzerindeki sonuçları da çok ağır yaşanıyor, ataerkil değerlerden dolayı göç edilen yerdeki normlara ve kültürel beklentilere uyum sağlama gerekliliği, kadınların geleneksel cinsiyet rollerinde bir gerilim yaşanmasına ve bu da hane içi şiddet olaylarının artmasına neden olabiliyor.

Dünyada binlerce kadınla aynı kaderi paylaştığını söyleyen Nazime, yine de mücadeleden vazgeçmemek gerektiğine inanıyor:
“Her şeyimi aldılar ama yine de pes etmedim. Buradayım ve yaşamaya devam ediyorum. Bir kadın olarak çocuklarım için, kendim için bir düzen kurmaya çalışıyorum. Burası bizim topraklarımız benim atalarımın toprakları. O nedenle on göç de yaşasam, on evim de yıkılsa yine burada kalmaya kararlıyım.”
*Bu haber, SES Eşitlik ve Dayanışma Derneği’nin “Kadın Dayanışma Fonu” katkılarıyla, Haber Var, SES Ver!: Kadın Gazetecilerle Dayanışma Projesi bünyesinde hazırlanmıştır.
Haber Var, SES Ver!: Kadın Gazetecilerle Dayanışma Projesi hakkında
Depremin ilk anından itibaren yaşanan felaketin boyutlarını hem Türkiye’ye hem de dünyaya gösteren, depremzedelerin yaşadığı farklı birçok sorunu gündemleştiren bölgedeki kadın gazeteciler, bir yandan kayıpların yasını tutarken bir yandan da deprem bölgesinin sesi oluyor.
SES Eşitlik ve Dayanışma Derneği tarafından hayata geçirilen ‘Haber Var, SES Ver: Kadın Gazetecilerle Dayanışma Projesi’ deprem bölgesinde yazılı ve görsel içerik üreten kadın gazetecileri desteklemek için tasarlandı.
Destek kapsamında deprem bölgesindeki 4 ilden 4 kadın gazeteciye hibe ve birebir editörlük/mentorlük desteği veriliyor.
Kasım sonuna kadar devam edecek projede, gazeteciliği meslek edinmiş ve kendisini mesleki olarak geliştirmek isteyen, gazetecilik meslek ilkelerine saygılı, toplumsal duyarlılık ve sorumluluk taşıyan 4 gazeteci araştırmaya dayalı yazılı dosya haber veya video-haber üretecek.
Kadın gazeteciler arasında dayanışmanın güçlenmesi amacı da taşıyan projeye genç gazeteciler Medine Mamedoğlu, Marta Sömek, Jiyan Cin Erkılıç ve Burcu Özkaya yaptıkları haberlerle, deneyimli gazeteciler Nevin Sungur, Candan Yıldız, Banu Güven ve Mehveş Evin ise editör/mentor olarak katkı veriyor.