Boğaziçi Onur Yürüyüşü’ne polis saldırdı, 70 kişi darp edilerek gözaltına alındı. Gözaltına alınan üniversite öğrencileri yürüyüşü ve yaşadıkları polis şiddetini Kaos GL’den Yıldız Tar’a anlattı.

Boğaziçi Üniversitesi’nde sekiz yıldır yapılan onur yürüyüşüne polis saldırdı. 70 kişi darp edilerek gözaltına alındı. Şiddet görüntüleri sosyal medyada dolaşıma girdi.
Gözaltına alınanlar, gece saat 3 civarında serbest bırakıldı. On saat süren polis şiddeti, kötü muamelesi ve tacizini gözaltına alınan Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri Beha Yıldız ve Mert Güneş, KaosGL.org’dan Yıldız Tar’a anlattı.
“Bir göz hapsiyle başladı her şey”
Rektörlüğün yasak kararından ne zaman, nasıl haberdar oldunuz?
Beha Yıldız: Aslında ortada direkt bir yasak kararı yok. Rektörlükten 16.20 gibi öğrencilere atılan bir e-posta var. O e-postada da 18.00’de başlayacak Taş Oda Konserleri süresince herhangi bir etkinliğe izin verilmeyeceğini söylüyor. Bizim yürüyüşümüz 17.00’de idi. Resmi bir yasak kararı da bize iletilmedi.
Mert Güneş: Onur Haftası sürerken, BÜLGBTİA+ olarak diğer kulüplerle ortak yaptığımız etkinlikler için Öğrenci İşleri Dekanı Fazıl Önder Sönmez, kulüplerden arkadaşlarımızı yanına çağırmıştı. Onlara elindeki telefonda bizim etkinliklerimizi göstererek, ‘Bu etkinliklerin hiçbiri yapılmayacak’ demişti. Bundan dolayı ben Onur Yürüyüşü’nde bir şeyler olacak diyordum ama yöntemlerinin bu şekilde olacağını tahmin etmiyordum açıkçası.
Yürüyüş sırasında neler yaşadınız?
Mert: Onur Yürüyüşü için Güney Meydan’da toplanacağız diye duyurmuştuk. 15 dakika içerisinde yürüyüşe geçtik. Çimenlerde toplandık, güney ana kapıya yürüyecektik. Zaten kampüste genelde yürüyüşler ya ana kapıdan meydana, ya da meydandan ana kapıya olur. Tam yürüyüşe başlamışken özel güvenlik önümüzü kesti. Biz de alternatif bir rota izledik. Güney kampüste yürüdük. Manzara denilen bölümden geçerek hukuksuzca kapatılan kulübümüzün odasının önüne geldik. Planımız orada ya da güney meydanda yürüyüşü sonlandırmaktı.
Beha: Özel güvenlik önümüzü kestiğinde onlara her sene geleneksel olarak onur yürüyüşünün yapıldığını, sekiz senedir herhangi bir sorunun yaşanmadığını, yürüyüş yapmanın anayasal hakkımız olduğunu ısrarla anlattık. Ancak onlar bizim önümüzü kesmeyi tercih ettiler. Artık kimden güç alıyorlarsa biz rota değiştirdikten sonra da yürüyüş boyunca özel güvenliğin tacizleri devam etti. Yürüyüşte yaşanan tüm şiddet bir göz hapsiyle başlamış oldu diyebilirim.
Polisten öğrencilere: “Ya isteyerek gelirsiniz ya da zorla döve döve alırız”
Polis kampüse ne zaman girdi?
Mert: Güvenlik, konumumuzu polise haber veriyordu. Bize kampüse polis girdi haberi geldi, hemen ardından saldırı oldu. Basın açıklaması yapmak için durduğumuz konuma geldiler ve hemen saldırı başladı.
Beha: Çok fazla polis vardı. Onur yürüyüşüne ordu mu indirdiler diye düşündüm. Dağıl anonsuna bile gerek duymadan direkt saldırdılar. Dağılmak isteyenler için çıkış koridoru bile yapılmadan hepimizi ablukaya aldılar. Böylece fiilen gözaltı başladı.
Polis ablukasındayken neler oldu?
Mert: Ablukada bir yirmi dakika kaldık. O sırada polisin fiziksel şiddeti başlamıştı. Beni tutup ablukanın dışına attılar mesela. Fırlattıkları için kolumda kas zedelenmesi oldu. Başka arkadaşlarımızın ciddi darbeler aldıklarını gördük. Çok sert müdahale vardı. Yürüyüşte belki de hayatında ilk defa onur yürüyüşüne gelen çok genç arkadaşlarımız da vardı ve ablukanın ortasında buldular kendilerini. Biz, olabildiğince ılımlı bir şekilde polise ablukayı açmalarını, dağılacağımızı söylerken sivil giyimli bir polis amiri, “Ya isteyerek gelirsiniz, ya da zorla döve döve alırız” dedi.
Beha: Zaten dağılacaktık. Defalarca ‘Şu an bu yaptığınız yasal değil, gitmek isteyen insanlar var aramızda. Dağılın anonsu yapmadınız. Çıkmak isteyenler için herhangi bir koridor da oluşturmadınız’ dememize rağmen herhangi bir dönüş alamadık. Bedensel bütünlüğümüz pazarlık konusu edildi.
Zaten hemen ardından bizleri aldılar. Bizden sonraki grubu daha fazla şiddet uygulayarak almışlar. Polis telefonuma el koydu. Ama tutanak tutmadan telefonuma el koyamaz. Tutanak istedim. Tutanak vermeden telefonumu size vermeyeceğim dediğimde kolumu büktü. Telefonumu vermek zorunda kaldım. Tutanak yok tabi ortada.
Sen nasıl gözaltına alındın Mert?
Mert: Ablukanın dışına itilmiştim ve polis şiddetinden dolayı topallayarak geziyordum. O şekildeyken gözaltına alındım. Mukavemet göstermememize rağmen çoğumuza özellikle erkek atananlara ters kelepçe yaptılar. Otobüse soktular bizi. O gözaltı süreci çok büyük bir yıpranmaya sebep oluyor. Ben ilk defa gözaltına alındım. Otobüse bindiğimde perişan olmuş durumdaydım. Otobüslerde bizi uzunca süre beklettiler.
Ters kelepçe işkencesi ne kadar sürdü?
Mert: Benim kolum çok kötü olduğu ve şiştiği için hastanedeki muayeneden sonra ters kelepçeyi bıraktılar ama geri kalanlara ters kelepçe Vatan Emniyet’te ifade verene kadar devam etti.
Beha: Otobüslere ters kelepçeli bindirildik. Direnmediğimizi, kelepçelerimizi çözmelerini talep ettiğimizi söyledik. Ters kelepçe işkence sayılırken ve böyle bir şeyi zaten yapmamaları gerekirken müzakere etmek zorunda kaldık çünkü canımız yanıyordu. “Bu işkenceyi bilerek mi yapıyorsunuz? Siz şu an işkence yapıyorsunuz, bari sicil numaranızı söyleyin” dedik sakin şekilde. Ancak cevap alamadık. Sakin olmamız söylendi ama biz zaten sakince konuşuyorduk. Ama o sakin ol’un anlamının biz çok iyi biliyorduk. Hastane öncesi bazılarımızın ters kelepçeleri çözüldü, bazılarımızınki gevşetildi.
Hastanede neler yaşadınız?
Mert: Bizi Bayrampaşa’ya götürdüler. On beş kişi dizdiler ve tek tek içeri aldılar. Muayene için götürdüklerinde içeride polis vardı, doktor neyin var dedi polis araya girdi ve ‘yok bir şeyi işaretleyin gönderin’ dedi. Ben kolum incindi dedim. Röntgen çektirdiler. Kırık çıkık yokmuş ama zedelenme varmış. Ama ben bunu ancak serbest bırakıldıktan sonra öğrenebildim. Polis sürekli acele ettirmeye çalışıyordu.
Beha: Bizim grup Eyüpsultan’a götürüldü. Bizi indirdiler. Biz oraya gittik ve darp edildiğimizi söyledik. Polis olmadan birebir doktorla muayene yapılması gerektiğini söyledik diye cezalandırma yöntemi olarak hastane içinde ve otobüste bekletmeye başladılar. Ardından avukatlar geldi. Avukatları görünce hemen yumuşama oldu. Avukatlardan sonra işlemler hızlandı.
Benden önce muayeneye giren bir arkadaş doktordan kapıyı kapatmasını istedi. Kendisini güvende hissetmediğini söyledi doktor ve bakımını yapmayı reddetti. İşi olduğunu, anayasal ve demokratik hakkımız olduğunu söylememize rağmen yapmadı. Orada kendisine ibnelik dışında nasıl bir güvenlik tehdidi olabiliyoruz anlamadık. Kendisini güvende hissetmediği için hastane polisini çağırdı. Hiçbirimize doğru düzgün bakmadı. Bana bilgi vermek zorunda olmadığını söyledi. Artık o bürokrasiden yorulduğum için röntgeni erteledim.
Haberin devamına buradan ulaşabilirsiniz.