Kış kapıda, ancak depremzedelerin barınma sorunu devam ediyor. Çadır ve konteynerlerde hijyen sorunu, zorlu hava koşulları ve altyapı eksikliği hayatı yaşanılamaz kılıyor. Deprem konutlarına yerleştirilenler ise tapu belirsizliğinden kaygılı.
Deprem bölgesinde aktif çalışan genç gazetecilerden biri olan Jiyan Erkılıç’ın Mehveş Evin editörlüğünde hazırladığı haberde, çadır, konteyner ve yeni yapılan deprem konutlarında yaşayan depremzedelerle konuşuyor.

Jiyan Erkılıç
6 Şubat Kahramanmaraş ve 20 Şubat Hatay merkezli depremlerin üzerinden dokuz ay geçti. Yüz binlerce depremzedenin kimisi çadırda, kimisi ise konteynerlerde yaşamaya başladı. Hatay’da 158 farklı yere kurulan konteyner kentlerde 47 bin 772 aile konaklarken, Gaziantep’in Nurdağı ilçesinde ise depremzedeler için beş ayrı noktada, 6 bin 175 konteyner ev yapıldı. Çadırda yaşayan depremzede sayısı ise net değil. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın son açıklamasına göre, şu ana kadar deprem bölgesinde inşaatına başlanılan 200 bini aşkın konut ve köy evinin yapımı aralıksız devam ediyor.
Hatay ve Gaziantep Nurdağı’nda çadır, konteyner ve deprem konutlarında yaptığımız görüşmelerde, sorunların hala devam ettiğini, en çok belirsizliğin yıprattığını gözlemledik.
“Komşularımızla dayanışarak dokuzuncu ayı geride bıraktık”





Hatay’daki evi yıkılan Nihal Ayrancı depremin ilk günlerinden bu yana çadırda yaşıyor. Evinin yakınından ayrılmak istemediği için çadırda yaşamak zorunda kaldığını aktaran Ayrancı, sorunlarını şöyle ifade ediyor:
“Depremde canımızı zor kurtardık. Komşularımızla dayanışarak dokuzuncu ayı geride bıraktık. Konteyner kentlerde yaşamamız şart koşuldu fakat hepsi çok kalabalık, yaşam koşulları zor. Ayrıca kendi evimize yakın olmak her şeye rağmen iyi hissettiriyor. İstiyoruz ki kendi bahçemizde bir konteynerde yaşayalım. İmkânı olan konteyner satın alarak bunu yaptı. İkinci bir kışı çadırda geçirmek çok zor olacak. Yazı zaten zor geçirdik, duramadık sıcaktan. Yağmur yağdığında da ne yapacağımızı şaşırdık çünkü suları boşaltsanız bile çadırda nemden durulmuyor. Elektriğimiz de yok! Yetkililer “bağlayacağız” deyip sürekli oyalıyor. Jeneratör hâlâ en büyük ihtiyaçlarımızdan biri. Çocuklarımız okula gidiyor ama çadırda ders çalışmaları çok zor. Konteyner olsa en azından ev gibi olurdu. Devlet yetkilileri lütfen bir çözüm bulsun.”

Kışı çadırda karşılayan Hataylı depremzede Gökhan Ağbaht ve ailesi de evleri orta hasarlı olduğu için çadırda yaşamayı tercih edenlerden. Haşere ve susuzluk sorununa dikkat çekerek depremin dokuzuncu ayında ihtiyaçlarını çeşitli dernekler, gönüllüler sayesinde karşıladıklarını aktarıyor. Enkaz altında kalmış bir şehirde okul için kırtasiye malzemelerini temin etmekle uğraştıklarını, bir yandan da su gibi temel ihtiyaçlar için kuyruğa girdiklerini vurgulayan Ağbaht, taleplerinin kaymakamlık tarafından yanıtlanmadığını da belirtti.
“Konteynerde özel hayat diye bir şey yok”

Depremin en çok etkilediği Gaziantep’in Nurdağı ilçesi, nüfusa oranla en çok kayıp veren yerlerin başında geliyor. Depremde evi yıkılan ya da ağır hasar gören kişiler konteyner kentlere yerleştirildi. Ancak en çok dillendirilen sorunların başında, temizlik ve konteynerlerin yetersizliği geliyor. Depremde çocuklarıyla birlikte enkaz altında kalan Songül Çelik, eşi ve yakınlarının çabası ile kurtulmuş ve ilk günleri hastanede geçirdikten sonra konteynere geçmiş:
“Beş çocuğum ve eşimle konteynerde yaşamak çok zor. İkinci konteyner ihtiyacımız oluyor ister istemez. Kızım da sınava hazırlanıyor diye ikinci konteyner talebim olumlu karşılandı ama birçok eksiği var. Tuvalet ve banyosunun gideri yok. Yetkili kişilere defalarca durumu bildirmeme rağmen ilgilenen olmuyor. Burada kadınların en büyük sorunu çamaşır yıkamak. Havalar da soğudu, ev işi yükümüz çok arttı. Enkaz altında bacağım ve omurgalarım da ezildi. Çamaşırlarımı yıkıyorum ama ertesi gün hastanelik oluyorum. Çamaşır makinesi olan kadın komşularım sağ olsun ellerinden geldikçe bana bu konuda yardımcı oluyorlar. Onlarla dayanışmak da bana güç veriyor. Çok şükür aç, açıkta değiliz ama konteynerde yaşam çok zor. Özel hayat diye bir şey yok.”





Çelik, kalabalık aileler için eksiksiz konteyner ve çalışma imkânı istediklerini vurguluyor. Sağlık sorunları nedeniyle sürekli hastaneye gitmesi gerekiyor fakat sahra hastanesi de yetersiz: “Kızım hasta, oradan oraya gönderiliyoruz. Kendi imkânlarımız bu durumda yetersiz kalıyor. Yağış olunca konteynerleri su basıyor. Ayakkabıları içeri almak zorunda kalıyoruz, her yer çamur oluyor. Konteynerler mevsime uygun değil. Çocuklarımın okulu uzak ve ulaşım sorunu da yaşıyoruz. Kış bastırmadan biz depremzedeler için konutların tamamlanmasını bekliyoruz. Bütün bu sorunlara rağmen komşularımla bir araya gelmek, yardımlaşmak iyi geliyor bana.”
“Elektrik kaçağı büyük sorun, yetkililer kayıtsız”

Bakkal Meral Özsün, depremin 10. gününden bu yana konteynerde yaşamını sürdürüyor. Bir konteynerde kendi imkânlarıyla kurduğu bakkalı işleterek geçimini sağladığını vurgulayan Özsün, “Herkes düzenini kurdu ama zorluklarıyla da mücadele ediyoruz. Yağmur yağınca konteynerlerin su sızdırması, en önemlisi de yangınlara sebebiyet olan elektrik kaçakları en büyük sorunumuz. Yetkililere söylüyoruz ama kayıtsız kalıyorlar. AFAD’ın elektrikle ilgilenen birimi vardı ama şimdi yok. Haftada bir kontrol yapılsa yangın ihtimallerini önlenmiş olur. Şofbenlerde elektrik kaçağı oluyor. Komşu çocuklarını elektrik çarptı. Daha kötü sonuçlar olmadan bir çaresine bakılmalı. Bir konteynerde elektrik kaçağı olduğu için birkaç gün önce yangın çıktı. Üç konteyner bir anda küle döndü. Çok şükür can kaybı yok ama çok kaygılıyız” diye konuştu.
Komşularıyla dayanışmanın konteynerleri yaşanılır kıldığını söyleyen Bakkal Özsün, “Onların sayesinde burası güzelleşiyor, yoksa bu acılar kolay değil. Hepimizin büyük kayıpları var. Kadın komşularım bileklik, kolye yapıp satıyor. Birbirimize yardımcı oluyoruz. Böylece ayakta durabiliyoruz. Hatta aramızdaki dayanışma, deprem öncesine göre daha güçlü. Tabii ki dert çok ama bir yıkımdan kurtulduk, o günlere göre çok daha iyiyiz”.
Nurdağı konteyner kentinde yaşayan Emine Özcan da okul koşullarına dikkat çekerek, “Çocuklarımız yağmurlu havalarda çamur içinde okula gidip geliyor. Okulumuzun çevre düzenlemesine ihtiyacı var” diyor. Hastanenin yetersiz olduğunu vurgulayan Özcan, temel ihtiyaçlar için bile diğer ilçelere gitmek zorunda kaldıklarını aktarıyor.
“Tapu belirsizliği var, ileride karşımıza ne çıkar bilmiyoruz”

Depremde tamamı yıkılan Gaziantep’in Nurdağı ilçesine bağlı Belpınar köyü, 6 Şubat’tan sonra yapımı 44 günde tamamlanan konutlara yerleşti. Enkaz halindeki köyün girişine konutların yanı sıra cami, sosyal tesis ve ahırlar yapıldı. Üç oda bir salondan oluşan deprem konutlarına yerleştirilen Sultan Demir ve ailesi ile görüştüğümüzde bir belirsizlikle karşı karşıya kalmaktan çekindiklerini aktardı.
Demir ailesi, iki aya yakın çadırda yaşadıktan sonra hızla tamamlanan deprem konutlarına yerleştirildi: “Çadırdan eve geçtiğimizde yeniden doğmuş gibi olduk. Bizden hiçbir ücret talep edilmedi ama ileride edilir mi bilmiyoruz. Tapu belirsizliği var. Elimize anahtarı verip, geçin oturun dediler ama elimizde evin bize ait olduğuna dair herhangi bir resmi belge, tapu vs yok. İleride karşımıza ne çıkar bilmiyoruz.”






Yeni bir konuta yerleşmek büyük bir rahatlık, fakat bununla iş bitmiyor. Belpınar, hayvancılıkla geçimlerini sağlayan bir köy. Eskiden ahırlar evlerinin altındayken şimdi hayvanları, yerleşim alanlarından uzakta, sadece çitlerle örülü yani tehlikelere ve kötü koşullara açık. Belpınarlılar, ahırların evlerine yakın yapılması için müracaat etmiş ama sonuç alamamış. Kışın hayvanların soğuğa dayanamayacağından, yavrulayacakları için korunmaları gerektiğinden endişeliler: “Devlet bir çaresine bakmalı yoksa hayvancılığı sürdürmemiz zor.”
Peki köyün çocuklarının eğitime erişimi nasıl? Sultan Demir, öğrencilerin 15 kilometre uzaklıktaki Nurdağı ilçe merkezi ya da Gedikli köyüne gittiklerini anlatıyor. Sınava hazırlanan öğrenciler, internete erişemiyor ve akranlarından geride kalıyor.
“Yokluk ve imkanlara erişememe istismarın önünü açıyor”

Deprem bölgesinde çalışmayı sürdüren gönüllüler ve sivil toplum kuruluşları, kadınların yaşadıkları zorlukları en iyi gözlemleyenler. Kadın Savunma Ağı’ndan Nevruz Tuğçe Özçelik, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Çadırda depremzede kalmadı” açıklamasının aksine, hâlâ çadırda yaşayan Hataylıların olduğunu vurguluyor: “Hatay’da çadırda yaşayanları üç kategoride ele alıyoruz. Evi yıkılan veya ağır hasarlı olanlar, orta-az hasarlı olsa da psikolojik sebeplerle eve giremeyip çadırda kalanlar… Çadırı tercih etmelerinin sebebi, konteyner kentte yaşamanın şart koşulması. Fakat koşullar iç açıcı değil. Özellikle kendi evlerine yakın yerdeki çadırda yaşamayı tercih ediyorlar. Konteyner kentlerde ışıklandırmalar yeterli değil. İnsanların kendi sosyal ortamlarından kopmasına ve dolayısıyla yalnızlaşmasına neden oluyor. Kadınlar için hijyen sorunu var.”

Özçelik, çadırda kalan kadın ve çocuklarda depresyon ve şiddete eğilimin ortaya çıktığına dikkat çekiyor. AFAD’ın aylar önce konteyner verme sözünün yerine getirilmediğini hatırlatan Özçelik şunları aktardı: “Ziyaret ettiğimiz bir aile, 4 ay önce konteyner için başvurmuştu, hâlâ bekliyorlar. Yağışların başlamasıyla çadırları su bastı. Çadırda hayat kötü. Yazın yılan, haşere tehlikesi varken şimdi aşırı soğuk ve yağış tehlikesi var. Yağışlı havalarda çadırları su basıyor çünkü altyapı tamamlanmış değil. Kadınlar su sıkıntısı yüzünden çamaşırları elde yıkamak zorunda kalıyor. Sadece çadır ya da konteynerlerde değil, evde yaşayanlar da… Hatta kadınlar ‘İlk çağlara geri döndük’ diye kendi aralarında şakalaşıyor. Yaşadıkları zorlukları bu şekilde sindirmeye çalışıyorlar.”

Çadır hayatında birçok hastalığın baş gösterdiğini, hijyen sorunu nedeniyle uyuz vakalarında artış olduğunu da sözlerine ekliyor. Maalesef yeni yapılan Defne Hastanesi’nin sağlık personeli eksik ve depremzedeye yeterince hizmet verilemiyor: “Ekim başındaki yoğun yağışta hastaneyi de su bastı. AFAD’ın konteynerlerinde de elektrik çarpmaları yaşandı çünkü her yeri su bastı. Çok travmatik bir ortam. Uzun süren elektrik ve su kesintileri de yaşanıyor.”
Ulaşım problemleri de devam ediyor. Kadınlar kişisel ihtiyaçlarına erişimde sıkıntı yaşıyor: “Toplu ulaşım yok, kadınlar jinekolojik sağlık hizmetlerine ulaşamıyor. Deprem bölgesinde hayatın sanki normale dönmüş gibi gösterilmesi aslında bütün deprem bölgesindeki vatandaşların hayatını tehdit eden bir durum.”
Dahası, yokluk ve imkânlara erişememe, istismarın da önünü açıyor. Özçelik, “Afetin ilk aylarında bölgeye gelen yardıma daha rahat erişebilen yetkili kişiler yüzünden eşit ve adil dağıtım yapılamadı. Ne yazık ki cinsel istismara da rastlıyoruz. Kimi kamu görevlilerinin konteyner veya herhangi bir yardım tahsisi için kadınlara uygunsuz tekliflerde bulunduğunu duyuyoruz. Bu, kişilerin denetlenmemesinden kaynaklanıyor.”
Depremden en çok etkilenen bölgelerde, çadır, konteyner ve yeni yapılan deprem konutlarında yaşayanların en büyük ortaklığı, belirsizlik. Hayatlarını alt üst eden bir afetten çıkan vatandaşlar, başlarını sokabilecekleri bir yer bulsalar da su, elektrik, ısı yalıtımı, ulaşım, geçim, sağlık ve eğitim gibi her insanın hakkı olan en temel ihtiyaçlarına erişmekte büyük sorunlar yaşıyor. Bu koşullar, en çok kadınları ve çocukları etkiliyor ve her türlü istismara açık hale getiriyor. Medyanın deprem bölgesine ilgisi azalırken, sivil toplumun güçlendirilmesi, merkezi yönetimin sorunlardan haberdar olması hayati önem taşıyor.
Kadın Savunma Ağı deprem bölgesinde dayanışmayı büyütmek amacıyla gönüllü çalışacak kişiler arıyor. İletişim için: https://kadinsavunmasi.org/iletisim/
*Bu haber, SES Eşitlik ve Dayanışma Derneği’nin “Kadın Dayanışma Fonu” katkılarıyla, Haber Var, SES Ver!: Kadın Gazetecilerle Dayanışma Projesi bünyesinde hazırlanmıştır.
Haber Var, SES Ver!: Kadın Gazetecilerle Dayanışma Projesi hakkında
Depremin ilk anından itibaren yaşanan felaketin boyutlarını hem Türkiye’ye hem de dünyaya gösteren, depremzedelerin yaşadığı farklı birçok sorunu gündemleştiren bölgedeki kadın gazeteciler, bir yandan kayıpların yasını tutarken bir yandan da deprem bölgesinin sesi oluyor.
SES Eşitlik ve Dayanışma Derneği tarafından hayata geçirilen ‘Haber Var, SES Ver: Kadın Gazetecilerle Dayanışma Projesi’ deprem bölgesinde yazılı ve görsel içerik üreten kadın gazetecileri desteklemek için tasarlandı.
Destek kapsamında deprem bölgesindeki 4 ilden 4 kadın gazeteciye hibe ve birebir editörlük/mentorlük desteği veriliyor.
Kasım sonuna kadar devam edecek projede, gazeteciliği meslek edinmiş ve kendisini mesleki olarak geliştirmek isteyen, gazetecilik meslek ilkelerine saygılı, toplumsal duyarlılık ve sorumluluk taşıyan 4 gazeteci araştırmaya dayalı yazılı dosya haber veya video-haber üretecek.
Kadın gazeteciler arasında dayanışmanın güçlenmesi amacı da taşıyan projeye genç gazeteciler Medine Mamedoğlu, Marta Sömek, Jiyan Cin Erkılıç ve Burcu Özkaya yaptıkları haberlerle, deneyimli gazeteciler Nevin Sungur, Candan Yıldız, Banu Güven ve Mehveş Evin ise editör/mentor olarak katkı veriyor.