Gökçe Gökçen, 14 Mayıs seçimlerinde İzmir 2. bölge 1. sıra milletvekili adayı olarak yarışıyor. Gökçen’e göre kadın sorunlarını kadını yalnızca aile içindeki rolüyle sınırlamak yerine haklarıyla eşit birer insan olarak görerek aşabiliriz. Gökçen ile siyasi programını, seçilirse nasıl bir kadın hakları siyaseti yürüteceğini konuştuk.
1991 doğumlu Gökçe Gökçen, Galatasaray Lisesi ve Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu.
Gökçen, Cumhuriyet Halk Partisi’ne 2010 yılında referandum çalışmaları sırasında katıldıktan sonra, Gençlik Kolları Dış İlişkiler Komisyonu Başkanlığı ve Avrupalı Genç Sosyalistler Başkan Yardımcılığı görevlerinde bulundu.
Cumhuriyet Halk Partisi 36. Olağan Kurultayı’nda Parti Meclisi üyeliğine seçilen Gökçen, 2018 yılında Genel Başkan Yardımcısı olarak görevlendirildi. Gökçen, Cumhuriyet Halk Partisi 37. Olağan Kurultayı’nda tekrar Parti Meclisi üyeliğine seçildi ve şu an da Parti Meclisi üyeliğini ve Gençlik Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı görevini halen sürdürüyor.
Gökçe Gökçen, 14 Mayıs seçimlerinde İzmir 2. bölge 1. sıra milletvekili adayı olarak yarışıyor. Yer ve sıra bakımından seçilmesi kesin olan Gökçen, kadın hareketinin Eşitlik ve Kadın Bakanlığı kurulmasına ilişkin taleplerini haklı buluyor. Gökçen’e göre kadın sorunlarını kadını yalnızca aile içindeki rolüyle sınırlamak yerine haklarıyla eşit birer insan olarak görerek aşabiliriz. “Yalnızca aile ile sınırladığınızda bunlar, yani sorunun büyük bölümü konu dışında kalıyor.”
Gökçen ile siyasi programını, seçilirse nasıl bir kadın hakları siyaseti yürüteceğini konuştuk.
Seçilirseniz, TBMM’de kimlerin vekili, SES’i olacaksınız?
Ben bu ülkenin devlet okullarında yetişmiş, bu sayede yabancı diller öğrenmiş ve hukukçu olabilmiş bir gencim. Ailemde hiçbir siyasetçi yok. Bundan 13 yıl önce kapısından tek başıma girdiğim ve yıllarca gençlik kollarında çalışma yürüttüğüm Cumhuriyet Halk Partisi’nde Genel Başkan Yardımcılığı ve milletvekili adaylığına layık görülme gururunu yaşıyorum. Tam da bu yüzden bu ülkedeki tüm çocuklar okuyabilsin diye, tüm kız çocukları hayal kurabilsin ve bu hayallerini gerçekleştirebilsinler diye siyaset yapıyorum. Gelecek kaygısından geceleri uyuyamayan, hak ettiği saygıyı görmediğini ve sürekli ötekileştirildiğini hisseden gençlerin duygusuyla siyaset yapıyorum. Böyle yapmaya da devam edeceğim.
Milletvekili olarak iliniz ve Türkiye için nasıl bir fark yaratacaksınız?
İzmir yıllar boyunca demokrasiden, özgürlüklerden ve Cumhuriyet değerlerinden yana tavrını açıkça göstermiş bir kent. Ancak bu tavrı gösterdiği için merkezi yönetim tarafından da sürekli olarak cezalandırılan bir kent. İzmir’den Türkiye’ye bir demokrasi tarihi yazılırken bu hikayeye fedakarca emek verenlerin temsilcisi olabilirsem ne mutlu bana.
Diğer yandan bu dönem, hukukun üstünlüğü ve demokrasinin inşa edilmesi, toplumsal barışın sağlanması için gelecek yıllarımızın rotasının çizileceği bir süreç olacak. İnsan hakları ve anayasa hukuku alanında çalışan ve kadın cinayetlerinden siyasi davalara kadar birçok hak ihlalini yakından takip etmiş bir siyasi olarak çözülmesi gereken birçok sistemsel sorun olduğunu görüyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bu anlamda yapması gereken çok iş var. Buna üniversitelerin ve akademinin durumunu, genç işsizliğinin ve güvencesiz iş koşullarının geldiği hali, özgürlüklere yapılan baskıları ve daha birçok sorunu ekleyebiliriz. Bütün bunlarla etkili bir mücadele için 14 Mayıs bir sonuç değil, tam tersine hep birlikte çok çalışıp yeni bir düzen kuracağımız dönemin başlangıcı olacak. Başarıyı ise ancak hayatın içinde gerçek sorunları yaşayanların siyasi örgütlenmesiyle mümkün görüyorum. Bu anlayıştaki milletvekillerinin çoğalması gerektiğini düşünüyorum. Yoksa yurttaş ile vekil arasında kopukluk olmaya ve siyaset, polemiklerden ibaretmiş gibi görünmeye başlıyor.
Göreviniz süresince nasıl bir kadın hakları siyaseti yürütmeyi planlıyorsunuz?
Biz kadına yönelik şiddeti destekleyen bir ittifakın karşısında, toplumsal cinsiyet eşitliği destekçisi bir anlayışla siyaset yapıyoruz. Kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddet korkunç boyutlara ulaştı. Şiddeti yalnızca fiziksel şiddetle sınırlamadan, psikolojik ve ekonomik şiddeti de dahil ederek ele almak ve bununla etkili bir mücadeleyi sağlamak zorundayız. Onurlu bir şekilde yaşayabilmek için eşitliği tam anlamıyla sağlamak zorundayız. Bu sadece bazı kadınların talebi değil, Türkiye’nin her tarafında beyaz yakalı, köylü, işçi, öğrenci, işsiz, ev emekçisi kadınlar dahil olmak üzere bütün kadınların gözünde ve dilinde bağımsız ve özgür olma arzusunu görüyoruz. Kadın istihdamını önceleyen, eşit işe eşit ücret ilkesini hayata geçiren, İstanbul Sözleşmesi’ni tam anlamıyla yürürlüğe koyan ve 6284 sayılı kanunun uygulamasındaki eksiklikleri de tek tek tespit ederek eşitlik ilkesini ciddiye alan bir anlayışa ihtiyacımız var. Ben de İstanbul Sözleşmesi’ni, 6284 sayılı Kanunu savunuyorum ve elbette kız çocuklarının iyi eğitim alabildiği, zorla evlendirme yani çocuk istismarı suçunun asla aklanmadığı bir Türkiye hayalimle siyaset yapıyorum.
SES Eşitlik ve Dayanışma Derneği “Eşitlik ve Kadın Bakanlığı Kurulsun!” diye bir kampanya başlattı. Siz böyle bir bakanlığın kurulmasına ilişkin ne düşünürsünüz?
Destekliyorum. Çünkü “kadın” sözcüğünü kullanmak bile istemeyen bir düşünce yapısı var bugün. Oysa kadın, aile dışında da var olabilir, olur da. Kadınlar, bugün yalnızca kadın oldukları için ayrımcılıkla, nefretle, şiddetle ve aşağılamayla karşılaşıyorlar. Önlenebilir şiddetin hangi siyasi tercihlerden etkilendiğini görmek gerekir. Bu politik bir sorundur. Dolayısıyla bu politik sorunu kadını yalnızca aile içindeki rolüyle sınırlamak yerine haklarıyla eşit birer insan olarak görerek aşabiliriz. Böylece kadının profesyonel, siyasal, sosyal yaşamda; medyada, bilimde, sanatta nerede durduğunu ve buralarda da birikmiş, üst üste gelen sorunlarını çözmekle görevli bir bakanlık olur. Yalnızca aile ile sınırladığınızda bunlar, yani sorunun büyük bölümü konu dışında kalıyor.