New York Times muhabiri Shaila Dewan, ABD’de Asyalı Amerikalı kadınları hedef alan silahlı saldırıların ardından ırkçılık ve cinsiyetçiliğin iç içe geçmesinin yarattığı tehlikeyi mercek altına alıyor.

“Atlanta’da bu hafta, altısı Asyalı kadın olan, sekiz kişi ölümcül bir şekilde vurulduktan sonra, kolluk kuvvetlerinin bir üyesi saldıranın “ırksal nedenlerle değil,” cinsel bağımlılıktan “kaynaklandığını açıklamasında bulundu…”
Shaila Dewan, New York Times gazetesindeki yazısına bir çok Asyalı kadın tarafından yadırganan (ve şok edici) bu cümle ile başlıyor. Saldırgan kasıtlı olarak Asyalı kadınların çalıştığı masaj salonlarını hedef alsa da yazara göre ırkçılık ve cinsiyetçiliğin “her zaman, ayrılmaz bir şekilde iç içe geçmiş” olduğu “resmi” gözlerden kaçıyor.
Dewan, Trump yönetiminin Covid-19 salgını esnasında Çin bağlantısını defalarca vurgulamasının ardından Asyalılara karşı artan saldırda, nefretin çoğunun kadınlara yönelik olduğuna dair bulgularını okuyucularla paylaşıyor ve bu nefretin cinsiyetçi unsurlarını ve tarihsel arkaplanını tartışıyor.
Yazar, Asyalı-Amerikalı kadınlar uzun zamandır cinsel açıdan itaatkâr olarak klişeleşmiş, popüler kültürde egzotik “nilüfer çiçekleri” ve manipülatif “ejder bayanlar” olarak tasvir edildiklerini ve klişelere uymadıklarında tepkilere maruz kalıp, Asyalı olmayan partnerler seçtiklerinde yargılandıklarını belirtiyor.
AAPI (Asya ve Pasifik Adalı Amerikalı) Nefretini Durdur adlı bir grubun yakın zamanda yaptığı bir çalışmayı alıntılayan yazar, 2020 ve 2021’de kaydedilen yaklaşık 3.800 nefret vakasının üçte ikisinden fazlasının kadınlara yöneltildiğini belirtiyor. Dewan’ın alıntıladığı, Asyalılara karşı şiddeti takip eden bir aktivist ve yazar Helen Zia’ya göre Asyalı kadınlara yönelik nefret suçlarının göz ardı edilmesindeki nedenlerden biri ise cinsel boyutu olan vakalarda, suçu sadece cinsel olarak sınıflandırılma eğilimi olduğundan saldırıların ırksal yönün silinmesi.
Dewan, bu yazısında ayrıca ABD’nin yakın tarihine de değinerek denizaşırı ülkelerde, yoksulluk ve savaşın getirdiği sıkıntıların Kore, Filipinler, Tayland ve Vietnam’daki Amerikan askerlerine “ucuz seks” sağlayan bir seks işçiliği endüstrisine yol açtığını vurguluyor. Bu süreçlerin Asyalı kadınlar hakkında “egzotik seks nesneleri” veya “Amerikalı kocaları tuzağa düşürmeye çalışan manipülatörler” klişelerini bir araya getirdiğini belirtiyor.
Yazının tümüne buradan ulaşabilirsiniz.