Afetlerin etkilerine toplumsal cinsiyet perspektifi getiren araştırmacılar, afetler sonrasında kadınların ve kız çocuklarının yüz yüze kaldığı sorunlara ve çözüm önerilerine işaret ediyor.

Afetlerde ve toplumsal kriz durumlarında toplumun farklı kesimlerinin- kadınların, çocukların, LGBTİ+ bireylerin, yaşlıların, engelli bireylerin etkilenme biçimi, etkilenme şiddeti ve etkiye verebildikleri yanıtlar farklı.
Afetlerde kadınların cinsiyet rollerinden kaynaklanan sorunları konusunda dünyada yapılan çalışmalar 5 ana başlığa işaret ediyor:
1- London School of Economics ve Essex Üniversitesi’nden araştırmacılar, doğal afetlere ilişkin 141 ülkeden elde edilen 21 yıllık veriyi değerlendirip, doğal afetlerde erkeklerden daha fazla kadınların öldüğünü tespit etmişler. Yine Oxfam tarafından yapılan bir araştırmada Hint Okyanusu’ndaki tsunaminin etkilediği bazı köylerde, kadın ölümlerinin erkek ölümlerinin birkaç katı olduğu saptanmış ki bunu kadınların ağaca tırmanma, yüzme bilme gibi becerilerden yoksun olmalarına bağlıyorlar.
2- Temiz suya erişim zorluğu ve kadınların öncelikle yaşam alanı temizliği ile ilgilenmek ve temiz ya da pis suyu kullanmak zorunda oluşu, cinsiyete uygun tuvaletlerin olmaması, adet dönemlerinde gerekli hijyeni sağlayamamak, ortak ve kadınların kalabalıkta gitmekten çekinecekleri yerlerde tuvalet ve banyoların oluşu, gece tuvalet kullanımını zorlaştıran aydınlatma sorunları gibi durumlar kadınlarda deri enfeksiyonlarından, CYBH (cinsel yolla bulaşan hastalıklar) ve genital enfeksiyona kadar sorunlara neden olmaktadır.
3- Kadınlar için afet ve kriz durumlarında üreme sağlığı hizmetlerine erişimin zorlukları ortaya çıkıyor. Bu hizmetlerin sağlıklı koşullarda ve ehil kişilerce verilmesi için dağılmış olan sistemlerin çok hızlı biçimde yeniden kurulması gerekiyor. Bu dönemlerde gebelik ile ilgili sağlık sorunları nedeniyle kadın ölümleri ya da istenmeyen çocuk doğumları, doğum sonrası yeteli bakım ve hijyen olmamasından kaynaklanan enfeksiyon ve kanamalar ile kadınların zarar görebilirlikleri artıyor.
4- Afetler yaşam alanlarını; toplumsal dayanışma, koruma, yaşam normlarından oluşan tüm sistemleri parçalıyor. Bu durumlarda her yönüyle şiddet ve cinsel şiddet hem aile içinde daha bariz ortaya çıkabiliyor hem de azalmış güvenli alanlar nedeniyle kadınların yabancılardan gelecek şiddete de daha açık olmalarına neden oluyor. Afet nedeniyle parçalanmış aileler ve yalnız kalmış kadınlar hem cinsel şiddetin daha kolay hedefi olabiliyor hem de toplumun hedefi haline gelip dışlanabiliyor.
Kocaeli Üniversitesi tarafından çevirisi ve Marmara depremi örnekleri ile adaptasyonu yapılan “Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Afet Yonetimi / Chaman Pincha-2009” adlı kitapta Marmara depreminde yaşanan özellikle cinsel şiddet vakalarından örnekler var. Suriyeli mülteci kadınların da erken ve zorla evlilikler, ikinci eş olarak evlendirme, fuhuşa zorlanma gibi durumlarla karşılaştıkları biliniyor.
5- İnsan/kadın ticareti: Birleşmiş Milletler tahminlerine göre, 2015 Nepal depreminden sonra ülkede, yılda 15 bin kişi- çoğu kadın ve kız çocuğu- seks işçisi olarak ya da borç karşılığı çalıştırılmak üzere insan kaçakçılarının eline düşüyor. Toplumsal ağlar çözüldüğünde ve insanlar yalnızlaştığında, eğer hızlı biçimde yeni destek ve dayanışma ağları oluşturulamıyorsa, kadınların zarar görebilirlikleri de o oranda artıyor.
Kentsel Tasarım yüksek lisans öğrencisi ve Mimar Elif Turgut, afetler sonrası kadınların yüz yüze kaldığı sorunları ise şöyle özetliyor:
‘Şiddetin, tacizin, tecavüzün daha da artması beklenmedik değil”
“Afet öncesinde toplumsal yaşamımızı üreten temel kodlar afetle birlikte değişmediği, kadının toplumsal pozisyonunu belirleyen ekonomik altyapı afet sonrasında da aynen sürdüğü için kadının toplumdaki ikincil pozisyonu değişmez. Kadınlar yine ona toplumsal olarak yüklenen görevlerle aileyi toparlama, hayatı yeniden kurma, çocuğun güvenliğini sağlama ve tabii ki kendi fiziksel sosyal ve ekonomik güvenliğini sağlama sorumluluklarını sırtına yüklerler. Zaten her yeri şiddetle sarılan kadınlar afetin kaosuyla daha da çok etkilenirler bu yaşam koşullarından.”
Turgut, her gün kadınların öldürüldüğü, tehdit edildiği için koruma kararı çıkarttırdığı, evinde eşinden ailesinden şiddet gördüğü Türkiye’de afet sonrasındaki kadınların daha da güvensiz ve güvencesizleştirildiği, daha da yalnızlaştırıldığı bir ortamda şiddetin, tacizin, tecavüzün daha da artması beklenmedik bir durum olmadığını vurguluyor:
“OXFAM’ın 2005 tarihli raporuna göre geçici yerleşim merkezlerinde kadınların en çok cinsel tacize ve şiddete maruz kaldığı alanlar tuvalet ve duş bölgeleri olmuştur. Tuvalet ve duş gibi basit alanların kadın erkek olarak ayrılmaması bile kadınların günlük yaşam pratiğini ciddi anlamda zorlayan ve kendilerini güvende hissettirmeyen sebeplerden sadece bir tanesi. Kadınların tuvalet, duş gibi alanları rahatlıkla kullanamadığı ve yerleşim alanlardan uzak yerlere geceleri gitmek zorunda kaldıkları, yaşam alanında mahremiyet ve güven hissedemediği için yıkılma riski taşıyan evlerine döndükleri durumları yaratıyor. Tabii ki afet sonrası cinsel taciz, tecavüz sadece tuvalet gibi alanların düzenlenmesiyle ortadan kalkacak bir şey değil. Ancak kadına yönelik şiddeti önlemeye yönelik bütüncül bir planlamanın küçük bir puzzle parçası olabilir.
Ailenin tüm sorumluluğunu almak, çocuğu korumak, bakımını üstlenmenin kadına kaldığını söylemiştik. Bu sorumluluğun tek kadına kalmasıyla birlikte “çocuğu koruyamamak”, “ailenin karnını doyuramamak” gibi sebepler kadına yönelik şiddeti artıran faktörlerden oluyor. Afet sonrası geçim sıkıntısının artışı, işsizlik, geleceğe dair kocaman bir belirsizlik, bununla birlikte alkol, uyuşturucu kullanımındaki artışlar da kadına yönelik şiddeti tetikleyen etmenlerden oluyor. Sadece afetzede kadınların değil aynı zamanda afet sonrası barınma alanlarında görevli kadınlar da şiddetten payını alıyor.”
Deprem sonrası kadın ve çocuklar için ne yapmalı?
Mavi Kalem Derneği’nden Filiz Ayla, afet sonrası yardımda kadınlar için şu noktaların kritik olduğunu ifade ediyor: “Yardım çalışanlarının toplumsal cinsiyet duyarlılığına sahip olması ve sahaya bu bakış ile gitmeleri çok önemli. Cünkü insani yardımda zarar vermemek ilk adım olmalı. Afetten etkilenen kadınların, kendilerini güvende hissedecekleri iletişim ortamları yaratılması gereklidir. Yararlanabilecekleri yasalar ve düzenlemeler hakkında bilginin yanı sıra uzmanlara erişebilmelerinin sağlanması gereklidir.”
Turgut ise bakım hizmetleri ve ekonomik teşviklerin gerekliliğine işaret ediyor:
“Afet öncesinde de ev işlerinin tüm sorumluluğunu üstlenen kadın afet sonrasında da hem aile üyelerini sağlıklı tutmaya hem de gerekirse kendi yemeyip karınlarını doyurmaya çalışır. Çocukları güvenli bırakabileceği bir yer olmadığı takdirde sürekli yanında tutmak durumunda kalır. Ekonomik durumu daha da kötüşeleceğinden çalışmak içini ş aramaya başlar ya da çocuğunu afet sonrası güvensiz ortamda tek bırakamayacağı için çalışamaz, iş de arayamaz hale gelir. Çocuk bakımı, çocukların gün içerisinde güvenle vakit geçirebileceği eğitim alanları devlet tarafından afetzedelere sağlanmadığı sürece de çocuklar istismara açık olurlar ve kadınlar çocuklarına bağımlı olarak günlük pratiğin bir parçası olabilirler. Kadın işsizliğinin afet olmadan da yüksek olduğunu düşündüğümüzde bu afet sonrasında artar. Sosyal yardımlardan da bireysel olarak yararlanamayan kadınlar çalışan erkeğe bağımlı hale gelir. Ekonomik yükün ağırlığı kadınları fuhuşa ve cinsel istismara açık hale de getirir. Yani gerçeklikte kadın yine kendi sorununu kendisi çözmesi üzerine tek başına bırakılır. Kadınların ekonomik bağımsızlığını sağlamasına yönelik teşvikler, istihdam planları ve çocuklarının güvenliği için 7/24 çalışan çocuk bakım evleri ya da eğitim alanları afet sonrası iyileştirme planında önemli bir yer tutmalıdır.”
Kaynak: Evrensel, Sivil Düşün