İran’da 17 Eylül’de Mahsa Amini’nin ahlak polisi tarafından öldürülmesinin ardından başlayan isyanlar başlayalı bir ayı geçti. Diasporadaki feministler de bu süreçte oldukça aktif örgütlendiler.
Diasporada Berlin odaklı ancak onunla sınırlı olmayan bir şekilde “Feminists4Jina” adıyla örgütlenen grup, isyan süresince neler yaptıklarını, nasıl hissettiklerini ve dayanışmanın nasıl büyütülebileceğini anlatıyorlar.

İran’da 17 Eylül’de Mahsa Amini’nin ahlak polisi tarafından öldürülmesinin ardından başlayan isyanlar başlayalı bir ayı geçti. Diasporadaki feministler de bu süreçte oldukça aktif örgütlendiler.
Diasporada Berlin odaklı ancak onunla sınırlı olmayan bir şekilde “Feminists4Jina” adıyla örgütlenen gruptan Yara, uzaktan da olsa İran’da ilk feminist devrimin gerçekleşmesine şahit olduğu için çok mutlu ve umutlu.
Çatlak Zemin’e konuşan Yara’ya göre insanların İran’da olan bitene karşı dayanışmalarını göstermeleri çok güzel bir şey ancak yeterli değil. “Bence gerçekten işlevli bir dayanışma, İran’da olan bitenin aslında ataerkinin bir sonucu olduğunu ve her birimizin kendi bulunduğumuz yerlerde bundan farklı şekillerde etkilendiğini görerek örülebilir.”
Aşağıda söyleşiden bir bölümü okuyabilirsiniz:
Kendini tanıtmak ister misin?
Ben Almanya’da yaşayan İranlı bir feminist ve araştırmacıyım. Yaklaşık 20 yıl önce küçük yaşta ailemle birlikte Almanya’ya göçtüm. İran’dan diğer feministlerle birlikte -aktivist ve aynı zamanda bir akademisyen olarak- İran özelinde zorunlu hicap, kadın cinayetleri-kadın kırımı (femicide), cinsel şiddet gibi konular üzerinde çalışmalar yürütüyorum. Kendimi diaspora feministi olarak görüyorum çünkü feminizmle ilişkilenme biçimim bir kadın olarak yaşam deneyimimden kaynaklanıyor. Ailemle birlikte küçük yaştan itibaren Alman milliyetçi toplumuyla ve ırkçılıkla yüzleşme deneyimlerim ve bir kadın olarak yaşadıklarım nedeniyle bu iki deneyimin ayrımcılık ve ötekileştirilme konusunda el ele ilerlediklerini farkettim. Bu nedenle de akademik çalışmalarımda da sömürgecilik karşıtlığına ve feminizme odaklandım. Sürgündeki özellikle İranlı, ama onun yanı sıra diğer Orta Doğulu kadınların burada verdikleri mücadeleleri ve bu mücadelelerden neler öğrenebileceğimizi araştırıyorum.
Diasporanın rolünü sen nasıl gözlemliyorsun bu süreçte?
Benim gözlemim, pek çok durumda dayanışma olarak örülen şeyin İran’da olan bitenin ötesine geçememesi. İnsanlar yoğun şiddete, adaletsizliğe ve İran’da olan bitene karşı dayanışmalarını gösteriyorlar -ki bu da çok güzel bir şey. Ancak bence gerçekten işlevli bir dayanışma, İran’da olan bitenin aslında ataerkinin bir sonucu olduğunu ve her birimizin kendi bulunduğumuz yerlerde bundan farklı şekillerde etkilendiğini görerek örülebilir. Demek istediğim, şu anda gördüğümüz şey ataerkinin kendisini milliyetçilik, muhafazakarlık ve popülist sağ üzerinden devlet aracılığıyla bir sistem olarak örgütlemesi. Bunu yalnızca Orta Doğu’da değil aynı zamanda İtalya, Almanya veya diğer Avrupa ülkelerinde de görüyoruz. Giderek daha da belirginleşen şey şu ki bu soruna karşı ancak ve ancak birlikte mücadele edebiliriz, birbirimizle dayanışmalar ve ortaklıklar geliştirerek yapabiliriz.
Bu isyanın başladığını ilk duyduğunda kendini nasıl hissettin?
Mahsa Amînî’nin öldürüldüğünü duyduğumda tarif edilemez derecede sinirli, üzgün ve sınırları olmayan bu adaletsizlik karşısında son derece çaresiz hissettim. İran’da zorunlu hicap ve bunu zorla uygulamak için ortaya konulan kurumlar bir kez daha bir kadının yaşamına mal olmuştu, bu da İslam devletinin kadınların ve LGBTQIA+ bireylerin bedenlerini ve yaşamlarını disiplin altında tutmak için başvuracağı zorbalıkların başka bir yönünü gözler önüne seriyordu.
Eylemler başladıktan sonra bu öfkemde ve yasımda yalnız olmadığımı görebildim, İran’da insanlar artık cinsiyet kimliklerinden ve etnik kimliklerinden bağımsız, hangi şehirden veya hangi arkaplandan geldiklerinden bağımsız aynı şeyi hissediyor, sokaktalar ve artık yeter diyorlar. Zorunlu hicabı artık kabul etmiyoruz ve İslam Cumhuriyetini artık kabul etmiyoruz.
Şu anda nasıl hissediyorsun?
Bugün çok farklı, bazen birbiriyle çatışan hislerim var. Bir taraftan tabii ki eylemlerin şiddetle bastırılması, kitlesel tutuklamalar ve savaş koşulları nedeniyle, özellikle de Kürdistan ve Belûcistan bölgelerinde yaşanan ağır şiddet nedeniyle son derece endişeli hissediyorum. Bugüne kadar 200’ün üzerinde insan öldürüldü, bunlardan yirmi tanesi çocuktu.[5] Birçok insan kaçırıldı veya hapse atıldı. Bu beni üzgün ve korkmuş hissettiriyor.
Bir yandan da çok mutluyum, neşe ve umut doluyum, uzaktan da olsa İran’da ilk feminist devrimin gerçekleşmesine şahit oluyorum. Bu hareketin feminist bir slogan olan “Jin Jiyan Azadî” sloganı öncülüğünde gerçekleşiyor olması, sokaklarda kitlesel biçimde kadınların var olması, bu isyanın Jîna Amînî’nin cenazesi sırasında Kürdistan bölgesinde başlamış ve ardından tüm ülkeye yayılıyor olması gerçekten çok güzel. Bu isyanın bütün bu yönleri ve özgünlükleri beni samimi olarak İran’da bir devrim olmakta olduğuna inandırıyor ve bu beni çok mutlu ediyor.
Bugünlerde umudunu nelerden alıyorsun? Gücünü, pozitif perspektifini besleyen şeyler neler?
Dediğim gibi, şu anda sokakta şahit olduğumuz olaylar çok özgün bir an. Tabii ki bir devamlılığın ürünü bu, geçmişte de isyanlar oldu ancak ilk defa böyle bir feminist harekete şahit oluyoruz İran’da. Bence bu çok özel bir şey. Her yönüyle bir feminizm hissi. Talepler feministti, ilk başta talep edilen şey, zorunlu hicaba karşı olmak feminist bir talep ve İslam Cumhuriyetinin yıkılmasını istemek de feminist bir talep. Bu nedenle de sokakta çok fazla kadın görüyoruz. Sokakta inanılmaz yoğun bir kadın varlığı var. Yine çok güzel olan başka bir şey “Jin Jiyan Azadî” sloganının bu eylemlerde bu kadar kitleselleşmiş olması ve herkese yayılmış olması. Bütün bunlar bu eylemi çok güçlü ve diğer eylem dalgalarından daha özel kılıyor. Bu yüzden de gelecekte ne olacağını bilemesek de bu isyanın bu özelliklerini bilmek bana yetiyor, ne olursa olsun artık bu feminist isyan gerçekleşti ve kendimi tamamen bu isyanla özdeşleştirebiliyorum. Bu isyanın talepleri benim Almanya’daki hayatıma da dokunuyor. Bu da sınırlar ötesi anlamda da umut veriyor.
Söyleşinin tamamına buradan ulaşabilirsiniz.