
Gülseren Onanç
“Türkiye’de oy vermek sadece birini seçmek değildir. Hayatınızla ilgili bir karar vermektir” diyor AK Parti Milletvekili Özlem Zengin. Çok doğru. 28 Mayıs Cumhurbaşkanlığı ikinci tur seçiminde biz kadınlar yaşantımız ile ilgili karar vermek üzere sandığa gittik. Seçim sonuçlarını kadınlar belirledi desek yanlış olmaz. Kadınlar hem oylarına hem de sandıklarına sahip çıktılar.
Ama ne yazık ki, kadınlar da tıpkı Türkiye gibi iki karşıt mahalleye bölündüler. Ne yazık ki diyorum zira ataerkil sistemin birinci derece mağduru olan kadınların ortaklaşmak yerine kutuplaşmalarının sistemin devamından başka bir işe yaramadığını görüyorum ve buna isyan ediyorum.
Kadınların duyguları oylarını belirledi
Kadınlar seküler ve muhafazakâr olarak ikiye bölündüler. Her iki grup da korkuları, endişeleri, sevgileri ve bağlılıkları ile sandığa gittiler. Kazanımlarının ellerinden gideceğini inanarak endişeye kapıldılar. Duyguları verdikleri oyu belirledi. Drew Western adındaki bir bilişsel nörobilimci, seçmenlerin duyguları ile adayları desteklediklerini söylüyor; “politik beyin duygusaldır” diyor. Bizim seçimlerin sonuçlarını da kadınların duyguları belirledi diyebiliriz.
Seküler kadınlar, ki ben de bu grubun içindeyim, AK Parti’nin Yeniden Refah ve HÜDA PAR ile kurduğu ittifakı bizim direk olarak yaşam biçimimize tehlike olarak algıladık. Seçim kampanyasının temel eksenlerinden kadın ve LGBTİ+ hakları karşıtlığı üzerine kuran Cumhur İttifakı gelirse bu güne kadar mücadele ile elde ettiğimiz toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik haklarımızı kaybedeceğimize inanıyoruz. Türkiye’de kadın cinayetlerinin artacağına, okullaşma oranlarının düşeceğine, çocuk yaşta evliliğin artacağına, kız çocuklarına taciz ve tecavüzün meşru olacağına inanıyoruz, kendimiz ve kız çocukları için endişeleniyoruz. Kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda çok önemli bir kazanım olan İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasını kabul edemezken, Yeniden Refah’ın 6284 sayılı yasanın değiştirilebileceğine ilişkin açıklaması dehşete kapılmamıza neden oluyor. Havle Kadın Derneği’nden Rümeysa Çamdereli’nin seçim öncesi “Erdoğan kazanırsa kadınlar ne kaybeder” sorusuna cevaplarına bu linkten bakabilirsiniz. http
Muhafazakar kadınlar değişim yerine geleneksel rollerini korumak istediler
Benim 14 Mayıs seçimleri öncesi yazdığım yazıda “Seçim sonuçlarını kadınlar ve gençler belirleyecek” söylemini incelemiştim. AK Parti iktidarında kadın haklarındaki gerilemeleri sıralayıp, AK Parti seçim beyannamesinin kadına aile, evlilik ve çocuk yapmaktan başka bir şey vaat etmediğini yazmıştım. Araştırmalar kadın seçmenlerin %45inin Erdoğan’a oy vereceğini söylediğini ama kadınların çoğunluğunun artık değişime cesaret edeceğine olan inancımı belirtmiştim.
Yanılmışım.
Sonunda oyların %52’sini alan Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanlığı seçimini kazandı ve beş yıl daha ülkeyi yönetme hakkı kazandı.
Erdoğan’ın zaferinin temel direği muhafazakar kadınlar
New York Times (NYT) gazetesi Erdoğan’ın zaferinin temel direğinin muhafazakar kadınlar olduğunu yazdı. NYT Türkiye’nin dört bir yanında, hem profesyonel olarak çalışan hem de ev kadını olan birçok muhafazakar kadın Erdoğan’a oy vermekle kalmadı aynı zamanda arkadaşlarıyla akrabalarını da aynı şeyi yapmaları için ikna etti diyor. Bu kadınları Erdoğan ile birleştiren şey, Türk toplumunda kadınların önce anne ve eş, sonra da işgücünün bir üyesi olarak rollerine ilişkin ortak muhafazakâr görüş olduğunu yazıyor.
Aynı makalede Özlem Zengin “Saçlarını örten kadınların uzun süre üniversitelerden ve devlet işlerinden men edildiği katı laik bir ülkede, birçok dindar kadın Erdoğan’ı bu kuralların gevşetilmesini sağladığı için koruyucuları olarak görüyor” diye belirtmiş.
Nursemalar neden CHP’ye oy vermedi?
Oysa muhafazakar kadınların oy potansiyelini anlayan muhalefet de bu kitleye kazandıkları hak ve özgürlüklerden geriye bir gidiş olmayacağını söyledi. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) genel başkanı ve Millet İttifakı cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu bu kitleye “helalleşme” çağrısı yaptı. Başörtüsü özgürlüğü başta olmak üzere, kadın yoksulluğunun giderilmesine yönelik aile sigortası gibi seçim vaatlerinde bulundu.
Kızılcık Şerbeti dizisinin ana karakteri olan “Nursema” nın temsil ettiği “endişeli muhafazakar” kadınların oy tercihlerini sorgulayan Betül Doğan Aktaş, “Nursemalar Neden CHP’ye Oy Vermedi?” başlıklı yazısında “endişeli muhafazakârların” iktidara dair eleştirel bir dil kullansa da, “kazanımları kaybetmemek”, “CHP’nin açılımını samimi bulmamak” ve “Erdoğan’ın şahsına duyulan itimatla” siyaseten konforlu bir alana çekiliyor ve AKP lehine tercihte bulunuyorlar” diye yazdı.
Nursemalar ile İletişimin Yollarını Açmalıyız
Seçim sonuçlarının analizleri yıllardır kadın hakları mücadelesi vermiş seküler, feminist kadın hareketi için bir mesaj olmalı. Onlar adına verdiğimiz hak mücadelesini muhafazakar kadınlara anlatmanın yollarını bulmalıyız. Kadınlar arasında bilinçli bir şekilde yaratılan kutuplaşmayı yenmeli ve eşitlik mücadelemizi birlikte verebilmeliyiz. Samimi bir şekilde Nursemalar ile iletişimin yollarını açmalıyız.
Başak Demirtaş İle Dayanışma
Öte tarafta kendini yalnız hisseden ve destek bekleyen bir kadın var; Başak Demirtaş. Edirne Cezaevi’nde altı yıldır tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın eşi Başak Demirtaş, eşinin seçim gecesi Recep Tayyip Erdoğan tarafından hedef alınmasının ardından kendisini yalnız hissettiğini ve beklediği dayanışmayı göremediğini söyledi.
Bu seçim sürecinde yükselen muhafazakar milliyetçilik Türkiye’de demokratik mücadele veren Kürtlere yönelik şiddet dilini arttırdı. Erdoğan’ın balkon konuşmasından yükselen Selo’ya idam sloganı tüyler ürpertici. Başak Demirtaş’ın siyasilerden bulmadığı desteği biz kadınlar ona sağlamalıyız.
Muhafazakar milliyetçilik ile beslenen ataerkil düzene karşı direnebilmenin tek bir yolu var; seküler, muhafazakar, Kürt, Türk bütün kadınların örgütlü mücadelesini büyütmek, direncini arttırmak.
Hepimiz biliyoruz; dünya yerinden oynar kadınlar birlik olsa!