Gazeteci Gamze Düşmez, bilge, ruhları yaralı, dünyayı değiştiren, simge ve kendini yeniden yaratan kadınları anlatan Zine adlı öykü kitabının yazarı, siyasetçi ve yazar Yaşar Seyman’la konuştu.
Gamze Düşmez
“Fransa’da 19. Yüzyılın başında yetişmekte olan bir genç kız Aurora Dupin yıllar sonra evlenir ve Dudevant soyadını alır. Tek arzusu yazar olmaktır. Bitirdiği kitabının basım sürecinde bir gün kayınvalidesi fırtına gibi içeri girer ve aralarında şu konuşma geçer:
Madam Dudevant:
‘Kitap yayınlama niyetinde olduğunuz doğru mu?
‘Evet, Madam.’
‘Ah, çok tuhaf bir düşünce bu…’
‘Evet, Madam’
‘Peki. Güzel hoş da, umarım taşıdığınız adı basılmış kitap kapaklarına koymazsınız!’
‘Aaa, tabii ki hayır Madam, hiç endişelenmeyin.’
O günden sonra George Sand takma adıyla edebiyat dünyasına adım atar.”
Yukarıdaki diyalog yazar Yaşar Seyman’ın “Zine” öykü ve anı kitabında yer verdiği Fransız yazar Sand’in yaşam öyküsünden bir alıntı.
Siyasetçi, sendikacı, kadın hakları savunucusu, “Avrupa’nın başarılı kadın sendikacısı” ödülü sahibi, PEN Ankara Temsilcisi Seyman, göçmen ailesinin her zaman kitaplara ve okumaya teşvik ettiği şanslı bir kız çocuğu olmuş.
“Çocuklarını okutmak için göç eyleyen bir ailenin çocuğu”
Yaşar Seyman, Zine ve ondan önceki kitaplarını yazmaya kadar giden hayatının başlangıç öyküsü olan çocukluğunu ve kitabın hayatına nasıl girdiğini şöyle anlatıyor:
“Çocuklarını okutmak için göç eyleyen bir ailenin çocuğu olmak benim şansım.
Büyüdüğüm evde ders kitapları dışında kitap yoktu. Buna karşın annem ve babam halk kültürünü özümsemiş olduklarından bizleri sözlü edebiyatla eğittiler. Okumamız için teşvikleri inanılmazdı. Baba ocağındaki soframıza halk sanatçılarımız konup göçtü. Bu benim için bambaşka bir zenginlik oldu. Dünya klasikleri ile okul yıllarında tanıştım.
Çok değerli edebiyat, tarih, coğrafya hocalarımız bizim zenginliğimizdi. Sanat tarihi hocamız rahmetli Kaya Özsezgin’di. Mezun olduğum lisesin yanında Altındağ Devlet Tiyatrosu vardı. Tiyatro afişleri otobüs duraklarında camlı panolarda sergilenirdi. Babam beni hep siyasete yönlendirdi. Örnekleri de dünyadaki kadın liderler oldu”.
“İki gözümün nuru”
Türkiye ve yurt dışına yaptığı seyahatlerde ziyaret ettiği şehirler, kasabalar ve köylerde yaşadıklarını; tanıştığı umutlu, acılı, yaşlı ve genç kadınların hayat hikayelerini, daha doğrusu yılların birikimini “iki gözümün nuru” olarak tanımladığı kalemiyle yazdığı kitabında Seyman, kendisi de kahramanlardan biri olarak yer alıyor.
Bir edebiyatçı olarak amacının, insan yaşamına ayna tutmak ve umudun çiçek açmasını sağlamak olduğunu vurgulayan yazar, “samimiyet yoksa edebiyat yoktur. Öykülerimde buna özen gösteririm. Yüreğime dokunmuşsa o duygu okura mutlaka ulaşır. Kalemime içimden gelenler dolanır” sözleriyle kitapların ve edebiyatın hayatındaki önemini tanımlıyor.
Seyman’ın kitabındaki, iki odalı “umutkonduda” kirada oturan Zine, yıllardır evli olduğu adama ismiyle seslenemeyen ve adının aksine ne gülen ne de baharı yaşayan Gülbahar gibi Feride, Ayşe, Fadime ve Behice’nin yaşam öyküleri okudukça tanıdık geliyor ya da duyduklarımızla örtüşüyor. Türkiye’nin yüz akı, bilge, cesur kadınlarını, “ruhları yaralı” kadınları, “dünyayı değiştiren” kadınları ve “kendini yeniden yaratan” kadınları okurlarına anlattığı öyküleri, aslında yazarın “gönül meclisindeki kadınlara gönül borcu”.
Seyman’ın gittiği yerlerde tanıştığı kadınların hayat hikayeleri bazılarımızı hem geçmişe götürerek düşündürüyor, hem de böyle yaşamlar da varmış dedirterek yüreklere dokunuyor. Kadın dayanışmasına atıfta bulunan yazarın kaleminin gücü, anıların ve olayların yaşandığı yerlere gidip görmeye heveslendiriyor insanı.
“Ses duvarını aşan kadınlar sessiz kadınların haklarını savunuyor”
Seyman, öykülerinden birinde kullandığı “ses duvarını aşan kadınların sessiz kadınların haklarını savunduğu” yorumu günümüzdeki “eşitlik, adalet, kadın ve dayanışma” farkındalığı için mücadele verenleri tanımlıyor.
“Karanfilli Kadın”, “Yazmalı Kadınlar”, “Kekik Kokan Nine” hikâyelerini okurken kadın hakları nerede diye soruyorsunuz kendinize. “Kadın hakları konusunda bu zamanda yapılan çalışmaları yeterli buluyor musunuz?” “Asla bulmuyorum” diyen Seyman bu konudaki görüşlerini şu şekilde ifade ediyor:
“Erkek egemen bakış, dil, davranış yaşamın tüm alanlarında sürüyor. Kadınlar mücadele ederek gündem oluşturuyorlar. Kadın örgütleriyle ne siyasi partiler, ne de Sivil toplum örgütleri kurumsal ilişki kurup, sorunları kavramak, aynı dili konuşmak konusunda özlenen noktalarda değiller. Kadınların mücadelesi ile imzalanan İstanbul Sözleşmesi’nden bile çark etmek istiyorlar. Yine kadınlar hep bir ağızdan “İstanbul Sözleşmesi Yaşatır!” deyince geri adım atmak zorunda kaldılar. Oysa sözleşmeler değil yaşam biçimi, çağdaş uygulamalar, örgütlü toplum yaşatır”.
“Zine yaşadığı acılara karşın umut veren bir öykü”
Yaşamında “kitapların ve edebiyatın yeri yaşanır önemde olan” Seyman, “kitaptaki kahramanlarımdan birinin adı olan Zine yaşadığı acılara karşın umut veren bir öykü. Günümüzde hepimizin en çok da kadınların umuda gereksinimi var” diyerek kitabın adını bu nedenle Zine koyduğunu belirtiyor ve anlatmaya devam ediyor:
“Kadınlar özgürlüklerini kendileri kısıtlamıyorlar tam tersine özgürlükleri kısıtlanıyor. Her kadın başarılı işlere imza atabilir. Yeter ki olanaklar yaratılabilsin. Ruh doygunluğu çok önemlidir. Ruhları yaralı kadınlar aslında özgür kadınlara çok imrenirler, onların yerinde olmak isterler. Özgür insanlar yaratıcı olurlar. Yaratıcılıkları sınır tanımaz. Onları sıra dışı yapan doygun ruhları ve özgür oluşlarıdır. İnsanların ruhlarını beslemeliyiz. Ruh doygunluğu ve özgürlük önlenemeyen hırsı törpüler. Hedefe kilitlenen hırslı biri herkesin üstüne basa basa hedeflediği yere gelir. Özgür kadın amacı, mücadelesi, sevgi dolu yüreği olan kadındır. Üreterek, dayanışma göstererek çalışarak ses duvarını aşar”.
“Yaşam alanına ne kadar çok kadın katarsak o kadar güçlü oluruz”
Seyman’a göre kadınların modern çağda cinsiyet eşitliği için ve ayrımcılığa karşı hala neden mücadele verdiği sorusunun karşılığı aslında kadınların erkek egemen bakışa karşı mücadele verdiği şeklinde oldu. Yazar bu konudaki görüşlerini de şöyle dile getirdi:
“Öylesine erkek dünyası ki, kadınların hangi siyasi partide çalışacağına bile erkekler karar veriyor. Kadınlar özgür olmalıdır. İstedikleri parti ve demokratik kitle örgütünde çalışabilmelidirler. Kadın mücadelesi yaşam mücadelesine dönüşmüştür. Hele günümüzde Covid-19 salgın nedeniyle en güvenli yer olması gereken evlerine kapandılar. Ancak ölüm evlerinde de peşlerini bırakmadı. Her gün eşleri ya da sevdikleri tarafından öldürülen kadınların haberleriyle güne uyanıyoruz. Parası da olsa, güçlü de olsa…
Ne yazık ki günümüzde de pozitif ayrımcılık için mücadeleyi sürdürüyoruz. Yaşamın her alanına ne kadar çok kadını katabilirsek bu konuda o kadar çok başarılı oluruz”.
“Eksik olan dayanışma”
Seyman’ın bir kadın hakları savunucusu olarak kadınlara ve erkeklere mesajı da şu şekilde:
“Kadınlar örgütlü toplum ve örgütlü bireyi savunarak gündem oluşturacak konumdalar. Eksik olan dayanışma duygusunu geliştirmeliler. Erkeklere sözüm çoktur. Erkek egemen bakış ve dilden uzak durmalılar. Kalelerini sıkı sıkı korumayı bırakmaları ve kadın hakları konusunda bireysel gelişimleri yanında topluma örnek olacak söylemler geliştirmeliler. Kadın hakları konusunda şu anlamsız soruları terk etmeliler. “Kadın hakları mı? İnsan hakları yetmiyor mu?” Elbette insan hakları demeliyiz. Kadın hakları da insan hakları içinde önemli bir alan oluşturuyor. Yaşamınızda anne, eş, kardeş, sevgili olan kadınların hakları konusunda inanarak, severek sözcülük yapın.
1999- 2000 yılları arasında CHP’de Genel Başkan yardımcısıyken tüzük kurultayı olsaydı, o dönem MYK’sı kadınlar için seçilecek her alanda (Yerel yönetimler ve TBMM) kota konulacaktı. Bu nedenle kotadan vazgeçilmemelidir. Dünyanın en gelişmiş ülkelerinde kadınlar yarı yarıya temsil ediliyorsa bu kota sayesinde olmuştur.
“Bizim kuşak baba evinden çeyiz sandığıyla çıkan kuşaktır”
Seyman, gelecekteki kitap projeleri için “Üç kitap çalışma masamda birbiriyle flört ediyor. Cilveleşiyor. Biri ötekinin önüne geçmeye çalışıyor. Kahramanlarım hep kadınlar. “Kadın hayattır,” diye bir çalışmam var. Yaşadığım sürece yazma eylemim sürecek. Her zaman çalışma masamda ve bilgisayarımda yarım kalan öyküler, hikâyeler, anılar, denemeler olacaktır.
“Bizim kuşak baba evinden çeyiz sandığı ile çıkan kuşaktır. Çeyiz sandığımdaki bohçalardan birine rahmetli annem kadın hakları dosyası da koymuş. O dosya uğruna bir yaşam adamak hedefim ve mutluluğum olacaktır.” diyor.
Dayanışma duygusu gelişmiş, üretken, mücadeleci kadınları sevdiğini söyleyen Yaşar Seyman, kadın hikayeleri yazmaya devam edeceğini şu cümlelerle anlattı:
“Dünyanın tüm köşelerinde tanık olduğum, okuduğum kadın kitapları ve mücadelesi benim hikâyemdir. Her kadının bir yaşam öyküsü vardır. Güzel olan onu gün ışığına çıkarmaktır. Yaşasın kadınlar!”.