Economist dergisinin bu haftaki “Money Talks” podcast programının konuğu, geçtiğimiz yıl Nobel Ekonomi Ödülü’nü kazanan Claudia Goldin.

Geçtiğimiz yıl Nobel Ekonomi Ödülü’nü kazanan Claudia Goldin, birçok alanda öncü bir araştırmacı. 1990 yılında Harvard Üniversitesi ekonomi bölümünde tam kadro kazanan ilk kadın akademisyen olarak da karşımıza çıkıyor. Önde gelen çalışmaları arasında “Urban Slavery in the American South” (Amerikan Güneyinde Kentsel Kölelik) ve“Career and Family: Women’s Century-Long Journey toward Equity” (Kariyer ve Aile: Kadınların Yüzyıllık Eşitlik Mücadelesi) adlı kitaplar bulunmakta.
Araştırmaları, 1800’lerde kamu kayıtlarında evli kadınların mesleğinin genellikle “eş” olarak belirtilmesine rağmen, tarım ve diğer aile işlerinde sıklıkla çalıştıklarını gösteren verileri açığa çıkarıyor. Bu yüzden onu “dedektif” olarak tanımlayanlar da oluyor.
Biz Goldin’in adını, kadınlar ve erkekler arasındaki maaş eşitsizliği üzerine yaptığı çalışmalar nedeniyle kazandığı Nobel Ödülü sayesinde daha çok duymaya başlasak da araştırmaları kadınların işgücüne katılımının tarihsel seyrini ve dinamiklerini ortaya koyuyor. Goldin, son araştırmalarında cinsiyete dayalı ücret farkının hala var olmasının nedenlerini araştırıyor ve bu farkın işverenlerin ayrımcılığından kaynaklanmadığını, daha kompleks sebeplerle ilişkili olduğunu gösteriyor. Onun yaratıcı yöntemleri tarihsel arşiv çalışmaları ve özenli ekonometrik analizleri bir araya getiriyor.
Economist dergisinin bu haftaki “Money Talks” podcasti sözü Goldin’e bırakıyor ve bizde o yayının öne çıkan başlıklarını paylaşıyoruz.
Ekonomi alanında eğitim almış biri olarak, büyük resmi açıklamaya çalışırken bazen teknik detaylarda kaybolduğumuzu hissediyorum. Bu da bizi dünyayı şekillendiren temel ekonomik güçleri anlamaktan uzaklaştırabiliyor.
Amerika Birleşik Devletleri’nde kadın istihdamı, 1800’lerden itibaren U şeklinde bir eğri izliyor. Sanayileşme sürecinde fabrikalarda yeni işlerin açılması, kadınların işgücüne katılımını azaltasa da yüzyılın ilk yarısında, toplumsal değişiklikler daha fazla kadının çalışmasını mümkün kılıyor. Bu değişiklikler, lise mezuniyet oranlarının yükselmesi, doğum kontrol hapının yaygınlaşması, ev işlerini daha az talepkar hale getiren teknolojik ilerlemeler ve ofis işlerinin artması gibi dinamikleri içeriyor.
Çalışmalarım Amerikan ekonomi tarihine odaklandı, klasik sorularla başlayarak Amerikan İç Savaşı ve 19. yüzyılın sonlarına doğru siyah ve beyaz kadınlar üzerine çalışmalar yürüttüm. Daha sonra göçmen ailelerine yöneldim ve bu noktada ilgimi çeken esas konunun, genellikle verilerde göz ardı edilen, bakım işleriyle uğraşan evli kadınlar ve anneler olduğunu fark ettim. Bu, o dönemde kadınların işgücüne katılımıyla ilgili veri elde etmeyi gerektiren bir dedektiflik çalışmasıydı; bu tür bilgilerin mevcut olduğu o zamanlar herkes için açık değildi. İşgücünün net bir tanımı 1930’lara kadar belirsizdi ve 1940 sayımında insanlara “Mesleğiniz nedir?” sorusu yöneltildi. O dönemde kadınlar, bir pansiyonda çalışsalar bile, aile işini eşit olarak paylaşsalar bile veya fabrikalarda zamanlarının üçte birini çalışsalar bile, “Ev hanımıyım” diyebiliyordu.
Bu fikirlerin bazılarına dayanarak tarihsel okumalar ve ekonomik gelişim açısından şu unsuru eksik buldum: Kayıtlara baktığımda, ev ile işyeri, pazar arasındaki mesafenin oldukça kısa olduğu zamanları düşünürsek burada Benjamin Franklin’in nasıl çalıştığını düşünmek işe yarayabilir. Franklin’in kitap ciltleme işlerini bodrumunda yaptığını hayal ederken, eşi Deborah’ın da birçok çocukları olmasına rağmen evden çalıştığını düşünmek gerek.
Bu durum açıkça gösteriyor ki, ev ile iş yeri ya da fabrika arasındaki mesafenin yakın olduğu dönemlerde kadınlar, işe gidip gelme masrafları olmadığı için çok daha fazla çalışabilmişlerdir. Zamanla pazarlar genişleyip iş, aile çiftliklerinden ve işletmelerinden uzaklaştıkça, kadınların istihdamı daha çok eve odaklnamıştır. Yine de kadınlar, pazara katkıda bulunmaya devam ettiler; fakat bu katkı, pazarın büyümesiyle birlikte evden ayrılmalarını ve pazara daha doğrudan katılmalarını gerektirdi.
Kontraseptif hapın Amerika’daki kadınların profesyonel istihdamında büyük değişiklikler yarattığını gördüm. Bu büyük değişiklikleri 1970’lerin başlarında görebilirsiniz. Verilerde, hapın piyasaya sürülmesi ve kullanılabilir hale gelmesiyle evlilik yaşı değişiyor, kadınlar başka üç ila beş yıl daha eğitim almaya başlıyorlar.
Hapın onaylanması, kadın yaşamında önemli bir dönüm noktasıydı. Onaylandığında, evli kadınlar hapı hızla kullanmaya başlarken, bekar kadınlar ABD’deki bazı eyalet yasaları nedeniyle bu fırsata hemen sahip olamadılar. Bu yasalar genç kadınların hap almasını kısıtlıyordu. Ancak hap, oyunun kurallarını değiştirdi. Kendi deneyimime dayanarak Illinois eyaletinde hap edinmenin zorluklarını hatırlıyorum.
1960’lı yıllarda liselerde bir değişim rüzgarı esiyordu. Kadınlar geleceğe daha umutla bakıyor, hayatlarının anneleri veya ablalarından farklı olacağını hayal ediyorlardı. Veriler de bunu doğruluyor; kadınlar daha fazla matematik ve fen dersi almaya başlamıştı. Bu durum, üniversiteye giden ve mezun olan kadın sayısında büyük bir artışa yol açtı.
Podcastin tümüne bu linkten ulaşabilirsiniz.