Bilim insanları onlarca yıldır ilk insanların bir iş bölümü yaptığına inanıyordu: Erkekler genellikle avcılık, kadınlar ise toplayıcılık yapıyordu. Ancak yeni bir araştırmanın cinsiyet temelli bu rol ayrımının temelsiz olduğunu ve kadınların da avcılık yaptığını ortaya koyuyor.

Bilim insanları onlarca yıldır ilk insanların bir iş bölümü yaptığına inanıyordu: Erkekler genellikle avcılık, kadınlar ise toplayıcılık yapıyordu. Ve bu görüş akademisyenlerle sınırlı kalmadı. Günümüzde kadın ve erkeklerin erken insan toplumunun ortaya koyduğu sözde “doğal” rollere sadık kalmaları gerektiğini savunmak için sıklıkla kullanıldı.
Ancak yeni bir çalışma, o dönemde sadece erkeklerin avlandığı şeklindeki algının yanlış olduğunu öne sürüyor – ve erken dönem kadınların da avlanma işini yaptığına dair kanıtların her zaman mevcut olduğunu gösteriyor.
Yeni araştırma özellikle bilim insanlarının 200 bin yıl önce Homo sapiens’in ilk kez tür olarak ortaya çıktığı dönemdeki yaşamın nasıl olduğunu çıkarsamak için güvendiği temel kanıtlardan birini altüst ediyor.
Dünyanın dört bir yanında, genellikle düşük ve orta gelirli ülkelerin uzak bölgelerinde, hala avcılık ve toplayıcılık yaşamı süren gruplar bulunuyor. Bu nedenle, bilim insanları insanlığın geçmişine bir tür pencere olarak baktıkları bu gruplara yöneliyorlar. Antropologlar ve diğer uzmanlar, bu grupların izniyle onlarla birlikte yaşıyor ve ayrıntılı gözlem raporları üretiyorlar.
Wyoming Üniversitesi’nde antropoloji profesörü Robert Kelly’ye göre, bilim insanları arasındaki genel kanı, bu raporların bir şekilde erkeklerin çoğunlukla avlandığını ve kadınların çoğunlukla topladığını gösterdiği yönündeydi, sadece nadir istisnalarla.
Ancak Kelly, kendisinin ve diğerlerinin avcılıkla ilgili tipik cinsiyet ayrımlarına ilişkin görüşlerinin, okudukları raporların anekdotsal izlenimlerine ve birçoğunun kişisel olarak yaptığı saha çalışmalarına dayandığını söylüyor. “Hiç kimse,” diyor Kelly, gözlemsel raporların avlanan kadınlar hakkında söylediklerinin sistematik bir “çetelesini” tutmamıştı.
Yukarıda sözü edilen yeni bir araştırma tam da boşluğu doldurmaya yönelik yapıldı.
Eski delillere taze bir bakış
Washington and Seattle Pacific Üniversitesi’nden araştırmacılar, 1800’lerden günümüze kadar uzanan kayıtları gözden geçirdiler. “Amacımız, aslında bu topluluklar hakkındaki etnografik raporların orijinaline geri dönmek ve avlanma stratejileriyle ilgili olarak ne yazıldığını görmekti.”
Bulguları bu hafta PLOS One dergisinde yayınlanan araştırma, verilerine ulaşılabilen toplulukların %79’unda kadınların avlandığını gösteriyor.
Dahası, araştırma lideri Cara Wall-Scheffler’a göre, bu sadece kadınların rastlantısal olarak karşılaştığı hayvanları öldürülmesiyle ilgili değildi. Büyük çoğunlukla avcılık amaçlıydı. Kadınların kendi araç setleri vardı. Tercih ettikleri silahlar vardı. Büyükanneler köyün en iyi avcılarıydı.
Wall-Scheffler, kadınların avlandığına dair kanıtlar bulacağını beklese de bu kadar yaygın olduğunu düşünmediğini ifade ediyor.
Miami Üniversitesi, Ohio, Oxford’da tarih profesörü Kimberly Hamlin’e bu araştırmanın sonuçları muazzam olabilir.
Hamlin, “Bence Tanrı’nın kadını erkeğin kaburga kemiğinden yardımcısı olarak yarattığı mitinden sonra, erkeğin avcı, kadının ise toplayıcı olduğu miti muhtemelen kadınların güçsüz olduğu algısını doğallaştıran en kalıcı ikinci mittir” diyor.
Toksik erkekliğe giden yol
Hamlin’e göre bu erkeklerin şiddet yanlısı ya da saldırgan olmaları gerektiği fikrini besledi ve “zarar verici erkek davranışlarını, tecavüz dahil olmak üzere, mazur görmek için kullanılan ‘toksik erkeklik’ çorbasının temel unsurlarından birini oluşturdu.”
Erkeklerin tek başlarına – ya da en azından neredeyse sadece – avcı olduğuna dair popüler bir anlatıya sahip olması, onların doğal olarak “aile geçindiren” olarak önceliklendirilen rolünü savunmak için örtük ve hatta açık bir şekilde kullanıldığını ve örneğin babalık iznini reddederek onları bu rolle sınırladığını da ekliyor.
Aynı şekilde, “kadınların isteseler de istemeseler de bir şekilde doğal olarak bakıcı ve anne figürleri olmaya mahkum oldukları fikri”, kürtaj ve doğum kontrolüne erişimi kısıtlayan politikalar da dahil olmak üzere, genellikle “kadınları anneliğe zorlayan” politikaların temelini oluşturmaktadır.
Kaynak: NPR