17 yaşındaki Nahel isimli bir gencin dur ihtarına uymadığı gerekçesiyle polis tarafından vurularak öldürülmesinin ardından banliyölerde başlayan ve hızla büyüyen eylemler 1 haftayı aşkın bir süredir devam ediyor.
İsyanın ardındaki öfke nasıl birikti? Halk ne istiyor? Gençler bu isyanın neresinde?

Fransa’nın başta başkent Paris’te olmak üzere birçok şehrinde, tam 1 haftadır büyük protestolar düzenleniyor.
Polis ilk ifadesinde Nahel’in kendilerine zarar vermek amacıyla aracını üzerlerine sürdüğünü iddia ederken internette yayımlanan ve teyitlenen görüntülerde ise polisin ifadesinin doğru olmadığı anlaşılıyor. Görüntülerde aracın yanında iki polis memuru olduğu, birinin aracın camından silah doğrulttuğu ve Nahel kaçmaya çalışırken yakın mesafeden ateş ettiği görülüyor.
17 yaşındaki Nahel isimli bir gencin dur ihtarına uymadığı gerekçesiyle polis tarafından vurularak öldürülmesinin ardından banliyölerde başlayan ve hızla büyüyen eylemler nedeniyle toplamda 3 bin 400 kişi gözaltına alındı.
Eylemlerin ülke geneline yayılmasının ardından Fransa’da polis karakolları ve belediye binaları dahil 230’dan fazla binanın hasar gördü.Marsilya, Lyon, Toulouse, Strazburg ve Lille’in de aralarında olduğu şehirlerde binalar ve araçlar ateşe verildi, mağazalar yağmalandı.
Nahel’in Cumartesi günü düzenlenen cenazesinde büyükannesi ‘sukünet çağrısı’ yaptı. Büyükanne Nadia, “Dükkanları, otobüsleri okulları yok etmelerini istemiyoruz. Nahel’i bir bahane olarak kullanıyorlar” dedi. Annesi ise “Şimdi ne yapacağım? Her şeyimi ona adadım. Sadece bir çocuğum var, 10 çocuğum yok. O benim hayatımdı, en iyi arkadaşımdı” ifadelerini kullandı.
Nahel’i öldüren polis açığa alındı ve kasten öldürmek suçlamasıyla tutuklu yargılanıyor.
Gençler dümende
BBC Türkçe’nin haberine göre, Nahel’in ölümü, etnik kökenleri farklı yoksul Fransızların, polis şiddeti ve ırkçılığa dair uzun süredir devam eden şikayetlerini yeniden alevlendirdi. Nahel için adalet çağrısı yapan bir genç bu durumu şu ifadelerle açıklıyor: “Polis şiddeti her gün yaşanıyor, özellikle de Arap veya siyahsanız.”
Nahel’in ölümünün yol açtığı isyanlar, Fransa’daki pek çok kişi için 2005 yılında Zyed Benna ve Bouna Traoré’nin, bir futbol maçından sonra Clichy-sous-Bois banliyösünde polisten kaçarken Paris’te bir elektrik trafosuna çarparak elektrik akımına kapıldığı olayları hatırlatıyor.
Le Monde’a konuşan Vincennes-Saint-Denis Paris 8 Üniversitesi profesörü sosyolog Fabien Truong, ülke genelinde genç yaştaki protestocuların “Bu ben de olabilirdim” diye düşündüğünü ifade ediyor.
“Bu kişiler yaptıkları bir şeyden dolayı değil, kim olduklarından yola çıkılarak kontrol edildiklerini düşünüyorlar” diyen Truong, orta yaşlara geldiklerinde de oluşan polis korkusunun devam ettiğini, toplu konutlarda yaşayanların siyasi hoşnutsuzluğunun ve güvensizliğinin bu şekilde açıklanabileceğini ekliyor.
İçişleri Bakanı Gerald Darmanin’e göre isyanlar, küçük gruplar hâlinde dolaşan ve eylemlerini sosyal ağlar üzerinden aktaran “gençler” tarafından yönetiliyor.
1990’lardan sonra banliyölerde bizzat çalışma yapan, 2005’teki olayların hemen ardından bölgede alan araştırmaları yürüten Doç. Dr. Mustafa Poyraz, isyanın ayrımcılığın yanı sıra Fransa’daki diğer sorunlarla birlikte ele alınması gerektiğini belirtiyor:
“Sadece göçmenler yok, göçmenlerin çoğu yoksul olduğu için banliyölerdeler. Zengin göçmenler oralarda yaşamıyor ve göçmen olarak da kabul edilmiyorlar zaten.
“Banliyölerde Fransızlar da var. Toplumun dışına itilenler, yoksullar var. ‘Kimse bizimle ilgilenmiyor’ diye düşünüyor, ‘değersiz hissediyorlar’. Dolayısıyla bu sorun göçmenleri aşıyor, ekonomik ve sosyal mekanizmayla da alakalı. Ama bunu ‘yabancı meselesi’ olarak görmek herkesin işine geliyor. Bu aşırı sağı da güçlendiriyor.
“Olayın sadece göçmen ve dinsel boyutu görülüyor. Basın da bu yönü öne çıkarıyor. Bu da Fransız milliyetçi kesimin yükselmesine yol açıyor. Ayrıca bu, ekonomik aktörlerin de işine geliyor. Çünkü bu şekilde birçok sorunun ustu örtülebiliyor, toplumsal dinamikler ve mücadele alanları daraltılıyor.”
İsyanın ekonomi-politiği
Paris’te yaşayan akademisyen ve sendikacı Esmeray Yoğun’a göre Fransa’daki isyanın arkasında yoksulluk, sosyal adaletsizlik ve kamu hizmetlerinden mahrum kalmış gençliğin öfkesi yatıyor.
ana akım Fransız medyası, ülkede ateşlenen isyan karşısında ‘neden’ sorusunu sormak yerine ‘ne oldu’ üzerine gidiyor. Meselenin ekonomi politiğine bakmak gerektiğini belirten Yoğun, özellikle ülkede genç işsizliğe dikkat çekti. Sarkozy döneminde artmaya başlayan sosyal adaletsizliğin Macron hükümetiyle ivmelendiğini vurgulayan Yoğun, genç işsizliğinin altını çiziyor:
“Neden oldu sorusunu tartışırken bu işin biraz da ekonomi-politiğine de bakmak gerekiyor. Emeklilik tasarısına karşı sendikaların önderliğinde düzenlenen gösteriler var, Türkiye’de medyada da bol miktarda yer aldı. 2018 Sarı Yelekliler hareketi var, Hollanda ve Belçika gibi ülkelere de sıçramıştı. Sarkozy, devamında Macron hükümetinde ne değişti ona bakalım… Bunu tartışırken özellikle gençlere yönelik sosyal adaletsizliğe odaklanmak istiyorum. Burada birçok veriye dikkat edebiliriz ama bence en önemlisi ekonomi-politiğe bakacaksak genç işsizlik. Genç işsizlik Fransa’da ciddi boyutlara ulaşmış durumda. İşsizlik yükselirken genç işsizlik çok daha fazla ivmelerle artıyor. 15-24 yaş arasında yüzde 27’lere varan bir orandan bahsediliyor. Bu gittikçe artıyor, özellikle Macron görevi devraldıktan sonra. Burada Macron’un zengin kesimle göreve gelmeden önce verdiği sözlerle uzlaşmaları ve işbirlikleri görüyoruz. Devamında zaten göreve gelir gelmez servet vergisini kaldırmasını görüyoruz.”
Emek piyasasında yoksul gençlik kesimleri aleyhine fırsat eşitsizliğinin ‘köleliğe eşdeğer’ sonuçlarına vurgu yapan Yoğun, Macron hükümetinin tercihinin de sermayeden yana olduğunun altını çiziyor:
“Bir araştırmada büyük kentlerin gettolarda oturanların, benzer diplomalarla Paris’te iş başvurusu yapanlara oranla işe girme veya herhangi bir fırsat yakalama şansının yüzde 23 oranında azaldığı ortaya koymuştu. Hepsini yan yana koyduğumuzda özellikle gettolardaki gençlerde belirgin. Bunun altında kendi kölesini yaratmaya çalışan bir sermaye ile ön uzlaşmaları olan bir hükümet görüyoruz. Sermayeyi kırmamak ya da daha zenginleştirmek için verilmiş sözleri görüyoruz. Bu gençlerin aslında emek piyasasında konumları gerçekten kölelik gibi. Gerçekten hiç tartışılmayan iş yeri cinayetleri, kazalar, güvenlik önlemleri, sosyal hakları görüyoruz. Bunların bedelini tartışmasız gençlerin ödediğini görüyoruz.”
Kaynak: BBC Türkçe, Sputnik Türkiye