60 yaşına girerken geçmişe bakıp yaşantımın anlamını kısaca değerlendirmeye çalıştım.

Henüz 18 yaşındaydım ölüm ile tanıştığımda. İşletme Mühendisliği ikinci yılının başında İTÜ Ayazağa kampüsünde dersler alıyorduk. Daha fakülte Maçka’ya taşınmamıştı. Bir Sarıyer – Mecidiyeköy minibüsü çarpmış bana. Üç dört metre kadar yuvarlanmışım. Arkadaşlarım birkaç hastane dolaşmışlar beni kabul eden birini bulmak için. Gece yarısı Çapa Tıp Fakültesinin acil servisinde gözümü açtığımda son 8 saatimi hatırlamıyordum. Başımda gözü yaşlı annem ve çok sevdiğim aile doktorumuz Murat (Dilmener) amca vardı.
Saat gece on ikiyi geçiyordu.
İyi haber; ufak tefek çatlaklar haricinden fiziksel olarak pek bir şeyim yoktu. Kötü haber; iç kanamam olabilirdi. Yani kısaca ölebilirdim. Sabaha kadar acil serviste tepkilerimi ölçeceklerdi, Murat amca güven veren tatlı gülümsemesi ile uyumamam gerektiğini söyleyerek gitti.
Ölsem geriye ne hikaye bırakacağım?
O gece pek tanıdık olmayan bir duygu ile tanıştım; korku. Ölüm korkusu değildi. Şimdi ölsem geriye ne hikâye bırakacağım diye korkmuştum.
18 yıllık yaşantımdan elle tutulur bir hikâye çıkmazdı. Sıra dışı yeteneğim yoktu, çok zeki sayılmazdım. Adını koyamadığım bazı özelliklerim vardı ama bu özelliklerimi geliştirmeden bir sonuç çıkaramazdım.
Oysa beni aşan, büyük hayallerim vardı.
Annem benim topluma faydalı bir öğretmen olmamı hayal etmişti. Ben bu fikre daha ilk baştan karşı çıkmış, bir öğretmenden daha fazla yapacağım şeyler olduğuna inanmıştım. İşletme Mühendisliği fakültesini bilinçli seçmiştim. İyi bir iş insanı olabileceğimi düşünüyordum. Türkiye’nin ilk global markasını yönetmek, Türkiye’ye döviz kazandıracak ihracat yapmak gibi hayaller. Ne de olsa Özal döneminin gençlerindendim.
15 yaşında yaşadığım 12 Eylül darbesi bizim kuşağı siyasetten uzaklaştırmış, apolitikleştirmişti. Biz yine de memleketini seven romantik gençlerdik.
Sınırımızdaki İran Irak savaşı, Lübnan iç savaşına üzülüyorduk. Geldiğim coğrafyanın yaşadığı bu çatışma haline politik bir çözüm üretmek de mümkün olabilirdi. İki kutuplu dünyada sürekli tetikte yaşamak yerine barışı bölgemizde ve dünyaya inşa edebilirdik.
Bütün bu hayallerimi yerine getirmek için o geceyi sağlam atlatmalıydım.
O gece ve daha sonrasında ölmekten değil de geriye bir hikaye bırakmamaktan korktum.
Yaşam Projeksiyonum
O gece yirmili yaşlarımda iyi bir eğitim ve sonra iyi bir işe başlamayı, otuzlu yaşlarımda çalışma ve para kazanmayı, kırklı yaşlarımdan sonrasını topluma ve dünyaya hizmet etmeyi planladım.
İnsan on sekiz yaşında elliden fazlasını düşünemiyor.
Yaşantım planladığım gibi ilerledi. Üniversite ve sonrası yüksek lisansımı yaparak iyi bir eğitim aldım. Yurtdışında başlayan kariyerime memlekete dönerek profesyonel yaşantımı üst düzeyde sürdürdüm. Kendi şirketimi kurup büyüterek babamın girişimci olma öğüdünü yerine getirdim. Uluslararası iş birlikleri yaptım, birçok marka geliştirdim.
Ama on sekizimde hayal ettiğim hikâyeyi iş insanı olarak yazamayacağıma otuzlu yaşların ortasında anladım.
Büyük Hayaller Peşinde Koşarken Büyük Aşklar Yaşarız
O gece ne büyük bir aşk ne de evlilik hayal etmiştim. 18 yaşında bir genç kızın aşk ve evlilik gibi hayallerinin olmaması o dönem için ilginç gelebilir. Nasıl olsa bir gün yaşantımın aşkını bulacak ve mutlu bir aile kuracaktım. Ama önce kendimi büyütmem gerektiğine inanıyordum.
Büyük aşklar büyük hayaller peşinde koşarken yaşanır diye düşünüyordum. Öyle de oldu. Hüsam ile büyük hayaller peşinde koşarken aşık olduk birbirimize. 1995 yılında evlendiğimizde ben 30 Hüsam 40 yaşındaydı.
Hüsam değerleri, hayalleri, vizyonu ile bana şahane bir rol model ve yol arkadaşı oldu.
Sivil Toplum ve Siyaset ile Açılan Yol
Sivil toplum ve siyaset, hayal ettiğim büyük hikâyeyi yazmak üzere bana bir yol açtı. Kırklı yaşlarımın başında başladığım bu yolculukta kendime 60 yaşı bir hedef olarak koydum.
Memlekette demokrasinin, barışın, insan haklarının, kadın erkek eşitliğinin gelişmesi, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyesi olması gibi büyük hayaller peşinde koşarak daha anlamlı bir yaşam sürebilir, geriye ilham veren bir hikaye bırakabilirdim. Üstelik bunu benim kadar şanslı olmayan genç kadınlara karşı bir sorumluluk olarak da görüyordum.
Son yirmi yıldır aktivist, sivil toplum lideri ve politikacı olarak eşitlik, adalet, dayanışma değerleri ekseninde anlamlı bir hikâye bırakmak üzere sivil toplum ve siyaset yolculuğunda ilerledim.
2025 Yıl Çok Hızlı Geldi
Kırklı yaşlarımın başında koyduğum 60 yaş hedefime beklediğimden daha hızlı ulaştım. 2025 çok erken geldi gibi. Doğrusu biraz hazırlıksız yakalandım. 60 yaş sonrasındaki hikayemin yeni bölümlerini yazmanın telaşı bastı beni. Bir tarafım zamanın azaldığını söylese de diğer tarafım her yaşadığım günü bir kazanç olarak görmem gerektiğini söylüyor. Bu karışık duygular ile karşıladım 60 yaşımı.
Üç yıldır devam eden Butterfly Yollarda yolculuğunda Hüsam doğum günlerimi büyük şehirlerde geçirmek üzere rotasını yaptı. 2023 yılında Belgrad ve 2024 Heidelberg ten sonra bu yıl 3 Ağustos’ta Berlin’de olduk.
Bizim için özel bir yıl olan 2025’te ben 60 Hüsam 70 evliliğimiz de 30 yaşında olacak. Hüsam dostları Berlin’e 3 Ağustos’u birlikte kutlamak üzere davet etti. Selahattin abim, yeğenim Serdar, canım Begüm’üm ve yol arkadaşı Can Franco, dostlarımız Burçin, Erdal Karamercan, Canan, Aziz Zapsu, Polly, Costas Varvias, Nişvan, Ahmet Kabakçı, Mihin, Ahmet Söylemezoğlu, Reyhan, Ali Eren, Serap Zuvin İstanbul, Atina ve Londra’dan geldiler. Dilek ve Can Dündar Berlin’den bize katıldılar.
Berlin’de Doğumgünü
Rüya gibi bir doğum günü hafta sonu geçirdim. Hüsam bana paha biçilmez bir doğum günü hediyesi verdi. Hüsam’ın gözünden yaşam hikayemi özetleyen bu şarkıyı Hüsam Alper ile yapay zekâ desteği ile yapmış. Aşağıda bu şarkının sözlerini ve doğum günü videosunu ekledim.
18 yaşındaki Gülseren’in çıktığı dünyaya anlamlı bir hikâye bırakmak hayaline yakınlaştığımı gördüğüm için kendimi şanslı hissediyorum. Bu yaşıma kadar edindiğim deneyim, bilinç ile hikayemi iyileştirmeyi ve yaygınlaştırmayı hedefliyorum.
Hikayemi asla yalnız yazamazdım.
Bana bu yolculukta sevgisi, desteği, emeği, dostluğu ve dayanışması ile destek olan başta Hüsam olmak üzere aileme, arkadaşlarıma, yoldaşlarıma minnet borçluyum.
Sahip olduğum zenginliğin farkında olarak yola devam edeceğim.
Bilgelik ve Sevdayla,
Gülseren Onanç
3 Ağustos 2025, Berlin
Gülseren– 60’a Bir Aşk
Kırk yılda bir gelir böyle bir gülüş,
Bahar gelince açar Gülüm,
Güneşi görünce neşeyle dolar Gülüm,
Seninle büyüdü kalbimde sevda,
Yaş neymiş ki eğilsin zaman Gülüm…
Güüülüm Gülüüüm..
Bir anneye duyduğun sevdayla
Sevdin dünyayı, sevdin insanı.
Kardeşler içinde tek bir çiçektin Gülüm,
Top oynarken onlara meydan okurdun Gülüm.
Belli ki anlamlıydı her adımın.
Güüülüüm Güüülüüm…
Altmış yıl değil, sonsuzluğa gitsin,
Bu yürekle, bu aşkla, bu bilinçle.
Yetmişimde ben, otuz yıl seninle,
Hâlâ ilk gün gibi sevgi içimde.
Sorgulamaktır senin ilken Gülüm,
Eşitlik, bilgelik ve sevda ile…
Gözlerinde dünyanın vicdanı var,
Adaletin sesi olmuşsun yıllar boyu.
Farketmez senin için cinsiyet, ırk, yaş,
Eşitlik düsturun olmuş hep,
Sözlerinle değil, eylemlerinle örmüşsün dünyanı Gülüm,
Kadın gibi değil, insan gibi olmuşsun Gülüm.
Altmış yıl değil, sonsuzluğa gitsin,
Bu yürekle, bu aşkla, bu bilinçle.
Yetmişimde ben, otuz yıl seninle,
Hâlâ ilk gün gibi sevgi içimde.
Sorgulamaktır senin ilken Gülüm,
Eşitlik, bilgelik ve sevda ile…
İYİ Kİ DOĞMUŞSUN GÜÜLÜÜÜM!