Tanıl Bora, Birikim’deki yazısında uzun yıllar gözardı edildikten sonra feminist hareketin de katkısıyla artık bilinir hale gelen Suat Derviş’in gölgesinde kalmış bir mücadele insanı, gazeteci ve yazar Neriman Hikmet’i anlattı.

Tanıl Bora / Birikim
“Cumhuriyet’in ilk kadın kalemlerindendi. Ama ne Cumhuriyet bunun tadına vardı, ne de onun kendi tadına varmasına yardımcı oldu.” Bir hal tercümesinin bu vurucu ve acı özeti, NEYYA Edebiyat Grubunun “Pazartesi 14” adlı internet sayfasında yer almış.[1] Kadri bilinmeyen bu kadın kalem: Neriman Hikmet (Öztekin). Çok uzun zaman kadri bilinmedikten, gölgede kaldıktan sonra feminist hareketin de katkısıyla artık bilinir hale gelen Suat Derviş’in gölgesinde kalmış bir mücadele insanı, bir yazar. Gölgede kalanın gölgesinde kaybolmuş bir kadın…
Gerçekten, Suat Derviş’e ilişik bir hayat olarak zapta geçmiş, Neriman Hikmet’inki. 1930’lardan itibaren yayın işlerinde onun yardımcılığını yapmış, 1970’lerde Devrimci Kadınlar Birliği’nin kuruluşunda berabermişler. Hatta bir dönem birlikte oturmuşlar.[2]
Neriman Hikmet’in ‘beden dili’ hakkında birçok kaynakta Nevzad Sudi’den nakledilen bir tarif var:
“Dar omuzlarıyla, bir avuçluk yüzüyle, dostlukla, sevecenlikle dopdolu mavi gözleriyle, çelimsiz, albenisiz bir genç kızdı o zamanlar. Sessiz duruşundaki üzgünlük, boynu büküklük ilkin dokunurdu insana, hele ilk tanışanlara. Ama bir kez konuşmaya başladı mı bilgisiyle, kesin, doğru yargılarıyla, eleştirileriyle ilginçleşir, çekici bir kişiliğe bürünüverirdi; bayağı güzelleşir, dirileşirdi.”
Üzgün, silik, boynu bükük bir çehrenin orta yerde iddiayla bir şeyler anlatınca ilginçleşmesi, çekicileşmesi; kamusal etkinliğin insanı güzelleştirmesi, kadını kapatıldığı gölgenin içinden çıkarması, bu kadar berrak tasvir edilebilir…
Bir istasyon memurunun kızı olarak 1912’de İstanbul’da doğmuş. İstanbul Üniversitesi’nde değişik bölümlere devam edip tamamlayamamış. TKP’ye yakın durmuş. İki şiir kitabı var: Konya Yolunda Tahassüsler (1932) ve Tren (1935). 1944’te, Köyün Dulları adlı bir roman. 1948’de Gazetelerin Yazmadığı, Partilerin Konuşmadığı Hakikatler başlıklı, hemen yasaklanan bir broşür yayımlamış. Suat Derviş’in ölümünden sonra babasının memleketi Konya’ya çekilmiş. 1975’te Mevlana: Bilimsel Gerçekçilik Açısından Varoluş Felsefesi diye bir kitap yazmış. Mevlevîliği, Alevîlik ve Bektaşîlik ile müşterek heterodoks miras içinde ele alır bu küçük kitapta.[3] 1978’de ölmüş.
Memleketin en çalışkan ve titiz araştırmacılarından Bülent Varlık, Neriman Hikmet’in 1937’de Eminönü Halkevi’nin düzenlediği bir “Kadın Şairler Gecesi” üzerine yazdığı bir makaleyi yayımladı.[4] Neriman Hikmet, “kadın şair” tanımına ve kadınlara mahsus bir şiir gecesi düzenlenmesine karşı çıkıyor. Medeni kanunun kadınla erkeği eşit saydığını, gramerdeki “müenneslik” (dişillik) edatlarının kalktığını, artık insanların mesleğinin kadın ön eki koymadan söylendiğini hatırlatıyor. Şöyle tamamlıyor: “Kadının ismi artık bir bebek, bir esire değil, kadın kadındır. Kadın insandır.”
“Kadın kadındır”ı, behemehal “Kadın insandır”a bağlamak istiyor Neriman Hikmet. Kadın şairler gecesini, kendisine “kadın klüplerini, bizim Kadınlar Birliği’ni,[5] Amerika’da, Avrupa’da bazı acaip isimlerle işittiğimiz lüzumsuz kadın teşekküllerini hatırlattığı” için sevmemiş. Eşitlikçi “birinci dalga” feminizmin radikal hatta fevrî bir ifadesi… “Sosyal hayatımızda feracesine bürünüp kafesli mesire yerlerinde dolaşır gibi asri bir ‘hanımlar âlemi’ yaratmak, doğrusu soğuk oluyor”du ona göre.
Yazının devamına buradan ulaşabilirsiniz.