Guardian geçtiğimi günlerde feminist düşünür Judith Butler ile bir röportaj yayınladıktan birkaç saat sonra, trans-dışlayıcı radikal feminizm (TERF) hareketinin eleştirel bir şekilde tartışıldığı birkaç paragrafı sildi.
Guardian 7 Eylül’de feminist düşünür Judith Butler ile bir röportaj yayınladıktan birkaç saat sonra, trans-dışlayıcı radikal feminizm( TERF) hareketinin eleştirel bir şekilde tartışıldığı birkaç paragrafı sildi.
Aynı sıralarda Guardian röportajın sayfasına olağan uyarısını yerleştirdi: “Bu makale 7 Eylül 2021’de röportaj gerçekleştikten sonra meydana gelen gelişmeleri yansıtacak biçimde düzenlenmiştir.”
Editör notu olmadan yayın sonrası böyle büyük bir sansür oldukça sıra dışı.
Röportajdan çıkarılan bölüm trans dışlayıcı radikal feminizmin (TERF), hızla yükselen ve genişleyen küresel toplumsal cinsiyet karşıtı hareketle tehlikeli yakınlaşmasına dikkat çekerek, TERF’lerin güncel faşizme karşı mücadele nerede duracağıyla ilgili önemli sorular soruyor.
Röportajı yapan trans aktivist ve yazar Jules Gleeson bir basın açıklaması yaparak, Guardian’ın özellikle İngiltere’deki editör ekibinin, görüşlere itiraz eden okurların baskısı altında kaldığını ve Butler’ı “sansürlemeye” karar verdiğini söyledi. Açıklamaya göre, Butler da Guardian’a röportajdaki silinen bölümler hakkında e-posta göndermiş ancak herhangi bir geri dönüş alamamış.
Editörünün “Yapabileceğim pek bir şey yok” dediği Gleeson, Guardian’ın kararına ilişkin “Böyle bir şeyle daha önce hiç karşılaşmadım” diyor. Guardian ABD de dahil olmak üzere konuştuğu birkaç kişinin bunun eşi benzeri görülmemiş bir şey olduğunu söylediğini anlatıyor.
Gleeson, sürecin nasıl geliştiğini ve Guardian’ın kararının neden sansür anlamına geldiğini tartıştığı basın açıklamasını buradan okuyabilirsiniz.
Guardian’ın röportajdan ‘uçurduğu’ paragrafları, 5Harfliler’den Hazal Halavut’un çevirisiyle olduğu gibi yayımlıyoruz:
“Öyle görünüyor ki feminist hareketler içinden bazıları bu aşırı-sağ kampanyalara yakınlık duymaya başlıyor. Bu yıl Los Angeles’taki Wi Spa etrafında oluşan taşkınlık*, önce transfobiklerin çevrimiçi taarruzuna, ardından Proud Boys** tarafından düzenlenen kanlı protestolara sahne oldu. Bu ittifakın devam etmesini bekleyebilir miyiz? ***
Trans dışlayıcı feministlerin toplumsal cinsiyet üzerinden sağcı saldırılarla ittifak yaptığını görmek çok sarsıcı ve bazen de oldukça korkutucu. Toplumsal cinsiyet karşıtı ideoloji hareketi, toplumsal cinsiyetin belirli bir beyanına itiraz etmiyor, bir kavram ya da söylem, bir çalışma alanı, toplumsal iktidara bir yaklaşım olarak “toplumsal cinsiyet”i ortadan kaldırmak istiyor. Bazen yalnızca cinsiyetin bilimsel geçerliliği olduğunu öne sürüyorlar ama diğer zamanlarda eril hakimiyet ve farkı için ilahi emirlere başvuruyorlar. Kendileriyle çelişmeye pek aldırdıkları yok gibi.
TERFler (Trans-dışlayıcı Radikal Feministler) ve de sözde toplumsal cinsiyete eleştirel yazarlar, biyolojik özcülüğün regresif ve düzme bir türünün tarafında durarak, feminist felsefenin kültür ve doğanın nasıl etkileştiğini ortaya koyan (Karen Barad, Donna Haraway, EM Hammonds ya da Anne Fausto-Sterling’inkiler gibi) önemli çalışmalarını da reddediyorlar. Öyleyse toplumsal cinsiyet karşıtı hareketle mücadele etmeye hazırlanan koalisyonun parçası olmayacaklar. Toplumsal cinsiyet karşıtı ideoloji günümüzde faşizmin baskın türlerinden biridir. Öyleyse TERFler faşizme karşı güncel mücadelenin parçası olmayacaklar; bu ırkçılığa, milliyetçiliğe, yabancı düşmanlığına ve hapisçi şiddete karşı mücadelelerin yön verdiği bir koalisyonu gerektiren, dünyadaki kadın cinayetlerinin yüksek oranını, trans ve kuirlere olan saldırıların yüksek oranını da içerek şekilde aklında tutan bir mücade.
Toplumsal cinsiyet karşıtı hareket, toplumsal cinsiyetin bir hayaletini bir yıkım kuvveti olarak dolaşıma sokuyor ama aslında toplumsal cinsiyet çalışmalarından hiçbir şey okumuyorlar. Hızlı ve korku dolu sonuca varmalar, düşünülmüş değerlendirmelerin yerini alıyor. Evet, toplumsal cinsiyet çalışmalarının bazıları zor ve herkes okuyamıyor. Öyleyse daha geniş bir kamuoyuna ulaşmakta daha iyi olmalıyız. Ama komplike kavramları halktan izleyiciler için elverişli hale getirmek ne kadar önemliyse, eşit derecede önemli başka bir şey entelektüel soruşturmanın kamusal hayatın bir parçası olmasını teşvik etmek. Maalesef, entelektüel-karşıtı zamanlarda yaşıyoruz ve neo-faşizm giderek normalleşiyor.”
Söyleşinin tamamına buradan ulaşabilirsiniz.
Kaynak: Vice