SES Eşitlik ve Dayanışma Derneği Başkanı Gülseren Onanç, popülist, otoriter ve erkek egemen siyasetin yerine inşa edilmesi gerektiğini savunduğu “Eşitlikçi Sistem” üzerine yazdı.
Görsel: Guardian
Dünyamız ve ülkemiz popülist, otoriter, erkek egemen siyasetin tehdidi altında. Dünyanın karşı karşıya olduğu pandemi, iklim değişikliği, göç, yoksulluk, şiddet, kutuplaşma gibi global sorunlara çözüm bulması gereken siyasetçiler sorunu çözmek yerine sorunu büyüten ana aktörler oluyorlar. Ülkeler ve ekonomiler içe kapanıyor, çatışmalar artıyor, otoriterlik artıyor ama muhalif sesler yükselemiyor, etkili çözümler gelişemiyor.
Peki ne yapmalıyız?
Dünyamız ve ülkemiz bu kaostan nasıl çıkacak?
Diyelim Trump yerine Biden seçildi, ülkemizde Cumhur ittifakı temsilcisi yerine Millet ittifakının temsilcisi olan biri Cumhurbaşkanı seçildi. ABD’de ve Türkiye’de daha iyi işleyen bir demokrasi bekleyebilir miyiz? Bu gerçekten bir kişi sorunu mu yoksa sistem sorunu mu? Kanaatimce, kişiler değiştiğinde iyileşmeler olacak ise de sistemde bütünsel bir iyileşme olmayacak. Zira karşı karşıya olduğumuz bir sistem sorunu.
Kadına, doğaya, yoksula, farklı cinsel eğilimi olana ve her türlü ötekine sistemin gücünü de kullanarak hakimiyet kurmak isteyen çoğunlukla erkek, sağ politikaları savunan, otoriter, popülist siyasetçilerin kurduğu sistemi değiştirmez isek insanlığın sonunu kendi ellerimizle hazırlayacağız.
Bu otoriter sistemin öncüleri Trump, Boris Johson, Bolsonaro, Putin, Erdoğan, Orban ise de bu sadece onlarla sınırlı değil. Sistemin oyuncuları birbirini kopyalayarak sistemi büyütüyorlar, güçlendiriyorlar ve normalleştiriyorlar. Sistemin benzer ve ortak noktaları çok fazla. Bir kaçını sıralayayım:
Erkeği kadının, varlıklıyı yoksulun, heteroseksüeli eşcinselin, bir ırkı diğer ırkın, bir milleti öteki milletin, bir etnik kökeni öteki etnik kökenin üstünde görüyorlar. Eşit vatandaşlık yerine hiyerarşik vatandaşlığı savunuyorlar.
Kavgacı, şiddete meyilli, toksik erkeklik diline sahipler, ülkeleri içinde ve uluslarası ilişkilerde savaşı körüklüyorlar, barışa zarar veriyorlar, kadın haklarını geriletiyorlar.
Düşmanlaştırma dili ile toplumu kutuplaştırıyorlar. Hep bir düşmanları var; muhalefet partisi, rakip aday, eleştiren gazeteciler, Batı Dünyası, Çin, yeni korona virüs hepsi mücadele edilmesi gereken düşmanlar ve kendilerini ve ülkelerini savunan Milliyetçiler olarak konumlandırıyorlar. Milliyetçiliyi yükseltip, küreselleşmeye zarar veriyorlar. Pandemi sürecin de yarattığı iklim ile toplumları içe kapanmaya zorluyorlar..
Damat, çocuk, kardeş, eş, gibi akrabalarını sistemin içine katıyorlar, kendilerine itaat eden kişiler ile çalışıyorlar. Sistemin ihtiyacı olan yetkinliğe bakmıyorlar.
Otoriter sistemin düşünce ve davranış biçimi, sistemin diğer bileşenlerini yargıyı, yasamayı, partileri, medyayı, çıkar gruplarını otoriter düşünen ve davranan aygıtlara çeviriyorlar.
Toplumların düşünen sorgulayan, mağdur olan kitleleri, entelektüelleri otoriter sitemin değişmesi gerektiğini söylüyor. Ama yerine neyi koyacağımız konusunda kafalarımız karışık.
Ben otoriter sistemi ters yüz etmek, bu sistemin antidotu olan değerleri savunan ve uygulayan yeni bir sistemi yeniden inşa etmek gerektiğine inanıyorum. Otoriter sistemi yıkıp yerine Eşitlikçi Sistem inşa etmeliyiz. Üstelik elimizde buna ilişkin umut olabilecek örneklerimiz var. Pandemi sürecinde ülkelerindeki krizi çok iyi yöneten kadın liderler Angela Merkel, Jacinda Ardern, Tayvan, Finlandiya, Danimarka’nın başbakanları ve Amerika’daki 2018 de Demokrat Parti’den seçilen genç kadınlar yeni bir siyaset biçimi ortaya koydu ve başka bir sistemin mümkün olduğunu bütün dünyaya gösterdiler. Samimi, atik, becerikli, kucaklayıcı cesur liderlik ile ülkelerini yöneten bu kadın liderler ülkelerinde Eşitlikçi Sistemi kurmaya çalışıyorlar.
Otoriter sistemin yerine koyabileceğimiz Eşitlikçi Sistemin temel değerlerinden bazılarını şöyle sıralayabilirim. Bunlar elbette çoğaltılabilir.
Toplumsal cinsiyet eşitliği başta olmak üzere bütünsel eşitliğe inanan,
İnsanı odağına alan eşit vatandaşlık perspektifinde yoksulu, mağduru, çocuğu, göçmeni savunan, koruyan kollayan onlara ilişkin sosyal devlet politikaları uygulayan,
İnsanlığı doğanın bir parçası olarak algılayan, iklim değişikliğine ilişkin önlemleri alan ve BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerine ulaşılması için politikaları uygulayan,
Ülke içinde ve uluslararası Barışı destekleyen, savaşlar ve silah lobileri ile mücadele eden,
Uluslararası dayanışmayı ve uluslararası kurumları savunan ve destekleyen
Katılımcılığa, kucaklayıcılığa, liyakate, takım çalışmasına önem veren, bağımsız, bilimsel insan kaynağı ile kurumların yönetimini sağlayan,
Sitemin bütün bileşenlerinin birbirinden bağımsız ama koordinasyon ile çalıştığı.
Böyle bir Eşitlikçi Sistemi Türkiye ve dünyada nasıl kurabiliriz? İşte en temel sorun burada.
Eşitlikçi Sistemi bugüne kadar eşitlik mücadelesi vermiş, bunu içselleştirmiş kişiler ve örgütlenmeler yaşama geçirebilir diye düşünüyorum. Toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesi vermiş örgütlü kadınlar, eşit vatandaş olmak için mücadele eden işçi, iş insanı, esnaf, öğrenci, öğretmen, doktor, hemşire, ev kadını, işsiz hepimiz bir ağızdan Eşitlikçi bir Sistem talebini yükseltmeli ve siyasetin yeniden kurulmasını talep etmeliyiz.
Buna ilk olarak kendi düşünsel dünyamızda eşitlik kavramını özümsemekle başlayabiliriz. Ülkemizdeki ve dünyadaki eşitsizliklere isyan etmek reflekslerimizi ayağa kaldırabiliriz. Kendine güvenen Eşit vatandaşlar olarak özgüven içinde, geleceğimizi kendi ellerimize alan aktif vatandaşlar olmak kararlılığını gösterebiliriz.
İnsanlığımızı, onurumuzu, geleceğimizi, dünyamızı dayanışma içinde koruyabilir, eşitliğe inanan bireyler olarak bizler Eşitlikçi Sistemi ile birlikte kurabiliriz.