Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu genel temsilcisi Gülsüm Kav, Gazete Pencere’deki yayınlanan, kadınların 1 Mayıs’ına dair yazısı: “Biz, Bakan Şimşek’in deyimi ile yerel halkız, gelecekten umutlu olsak da kesinlikle ayrı dünyaların insanlarıyız. Ve 1 Mayıs o ayrı dünyadaki insanların, “Biz de varız” deme günü. Özellikle kadınların.”

Gülsüm Kav / Gazete Pencere
Bir tarafta ucuz et kuyruğunda saatlerini geçirenler, diğer tarafta kolundaki milyonluk saatle, “Milletin ta kendisi” olduğunu iddia edenler. Bir tarafta, kartı yetersiz bakiye verdiği için ucuzcu marketin kasasında 29 liralık marulu bırakmak zorunda kalan kadınlar, diğer tarafta Monoca Yat Kulübü’nde yediği ıstakozun hakkı olduğunu iddia edenler. Bir tarafta otobüs bedava olduğu için bayramda çocuğunu Eminönü’ne götüren ve gözü kalmasın diye ona balık ekmek alıp kendileri evden getirdiklerini atıştıran anne babalar diğer tarafta Maldiv Adaları’ndan torunlarıyla boy gösterenler. Biz, Şimşek’in deyimi ile yerel halkız, gelecekten umutlu olsak da kesinlikle ayrı dünyaların insanlarıyız. Ve 1 Mayıs o ayrı dünyadaki insanların, “Biz de varız” deme günü. Özellikle kadınların.
Ucuzcu market olarak bilinen zincir marketlerden birinin kasasında sıradayım. Önümde bir kadın arkadaşımız, elinde bir bağ kıvırcık salata için ödeme yapıyor. O hiç de taze görünmeyen bir dal yeşillik için kasa ekranında “29,00 TL” görünüyor…
Ve sonra işlem yapılamadı. Kart bakiyesi yeterli gelmedi, oracıkta elindekini bıraktı, hızla gitti arkadaşımız. Benim elimde, iki parça ürün, arkamdaki kadın arkadaşın ise birkaç parça bir şey vardı. Kasiyerle birlikte üç kadın birbirimize baktık ve üçümüzün de gözünün önünde aynı şey belirdi: Istakoz.
Kaderin cilvesi işte, o anda kasa da bozuldu, sinirleri bozulan biz de bıraktık gittik. Kasada görevli emekçi arkadaşımız affetsin, arkamızdan ne düşündüğü bilmiyorum ama o noktada üçümüzün, bir başka markette beşimizin, semt pazarlarında yüzlerce, her şehrin çarşısında binlerce, tüm ülkede milyonlarca kadının bildiği bir şey vardı: biz bunları yaşarken birileri ıstakoz yiyordu. Evin geçim derdi üstümüzde; akşama ne yemek yeneceği aklımızda, çocuğumuz varsa beslenme çantasına ne konacağı bütün bedenimizde iken…
Hani, ekonomiden sorumlu Bakan Şimşek’in “yerel halk” diye söz ettikleri biz, aslında bu ülkenin bütün güzel şeylerini yaratanlar olarak bir şey daha biliyorduk ki; Monaco Yat Kulübü’nde yediği ıstakozu paylaşan AKP milletvekili Şebnem Bursalı asla yalnız değildi. Evet, yaptığı paylaşıma kendi partisinden bile tepkiler yükseldi, istifaya çağrıldı. Ama hemen ertesinde Bilal Erdoğan ile Varank’ın halkla dalga geçen paylaşımlarında kanıtlandığı gibi AKP’lilerin ülke gerçekleri umurlarında bile değildi. Bursalı’nın istifa etmeyip, özrü kabahatinden büyük bir açıklama sonrası meclise gelip oturup etrafa gülücükler dağıtma utanmazlığı da bundandır. Çünkü o Monaco’dayken öbürleri ya Maldivler’ de ya yazlık saraylarda tatil yapıyor, berikiler fiyatlarını zihnimizde canlandıramadığımız çantalar, saatler ve bu devirde “lüks” sayılan ne çeşit ürün varsa hepsini arsızlıkla tüketmeye çalışıyordu. Acayip arabalarla geziyorlar, ciplerden iniyorlar ve biz onlara asla yolda bile rastlamıyorduk. “Yerel halk” ancak bayramda ulaşım ücretsiz olunca ve hayatında ilk kez sadece Eminönü’ne gidebiliyordu. Ancak yaptıkları görgüsüz paylaşımlarda ya da yakalandıkları bazı haberlerde görüyorduk ki, öyle bir dünya var. Kesinlikle ayrı dünyaların insanlarıydık.
Ve aslında onların da hepsi birer Dilan Polat’tı…
Evet, Dilan Polat, bugün ortaya saçılan bu rezil durumların hem sembolü hem öncü habercisiydi. Şimdi vergi kaçakçılığı suçundan tahliyelerini isterken Anayasa Mahkemesi kararına rağmen milletvekillerini hukuksuz biçimde cezaevinde tutan bu savcıların da kimleri koruduğu ortadadır. Bu karar da, birer Dilan Polat olanları korumaya çalışacaklarının öncüsü sayılabilir.
Yazının devamına buradan ulaşabilirsiniz.