Psikoloji profesörü Laurence Steinberg, New York Times’daki yazısında, sosyal medya kullanımı ile ergen ruh sağlığı arasında negatif ya da pozitif ilişki kuran çalışmalara mesafeli yaklaşmak gerektiğini belirtiyor.
Shoshana Schultz/The New York Times
*Çeviren: Gamze Düşmez
Laurence Steinberg / New York Times
Facebook’un bir çalışanı tarafından ifşa edilmesi kamuoyunu meşgul ederken, eleştirmenlerin gözden kaçırdığı rahatsız edici bir gerçek var: Facebook veya başka biri tarafından yapılan hiçbir araştırma, uygulaması olan Instagram’ın genç kızların psikolojik sağlığına zarar verdiğini göstermedi.
The Wall Street Journal geçen ay yayınladığı haberde, “Facebook’un yaptırdığı, ancak kamuoyuyla paylaşmadığı bir iç araştırmasının, gençlerde önemli bir ruh sağlığı sorununu ortaya koyduğunu” yazdı. Bu haber, The Wall Street Journal’a şirket belgelerini ve iç yazışmalarını sızdıran eski Facebook çalışanı Frances Haugen’in kimliğini CBS televizyonunun “60 Dakika” adlı programında açıklaması ve ardından Senato alt komitesi önünde ifade vermesiyle daha da büyüdü.
Haugen’in en ciddi iddialarından biri, Facebook’un, gençlerin uygulamalarını kullandıktan sonra kendilerini daha kötü hissettiklerini gösteren araştırmaları kasıtlı olarak gizlediği oldu. Platformun aleyhindeki bu araştırmanın güvenilir olduğunu varsaymak kolay, ama sağlam bir temele oturmuyor. Artık sanal ortamda da erişilebilen bu belgeler, incelendiğinde, bu araştırmanın bulgularının yetersiz olduğunu gösteriyor.
Belgelere göre Facebook, kullanıcıları arasında Instagram uygulamasından nasıl etkilendiklerini bildirmelerini isteyen anketler yaptı ve odak grupları oluşturdu. Anketlere katılan on ergen kızdan üçü, Instagram’ın kendilerini daha kötü hissettirdiğini bildirdi.
Görünüşte Instagram kullanımı ile kişinin bildirdiği psikolojik sıkıntı arasındaki bu ilişki endişe vericidir. Böyle bir bulgu, araştırma için bir sonuç olarak değil, bir başlangıç noktası olarak kullanılmalıdır. Psikolojik araştırmalar, kendimizi çoğu zaman düşündüğümüz kadar iyi anlamadığımızı defalarca göstermiştir. İnsan davranışına ilişkin bilimsel araştırmalar, bireylerin hissettiklerini neden hissettiklerine veya neden öyle davrandıklarına ilişkin açıklamalarının ötesine geçmeyi amaçlar.
Facebook’un iç araştırmasının başka eksik yanları da bulunuyor. Facebook, uygulamanın etkileri hakkında herhangi bir çıkarım yapmada önemli rol oynayacak olan “Instagram kullanmayanları” faktörünü araştırmasına dahil etmemiş.
Belgelere göre, Facebook’un kendisi de bu eksikliğe dikkat çekiyor ve araştırmasının “Instagram’ın işleri kötüleştirip kötüleştirmediğini doğrudan ölçmediğini, ancak zaten sorunları olduğunu bildiren bu kişileri Instagram’ın nasıl hissettirdiğini” gösterdiğini kabul ediyor.
Psikologlar, son yıllarda gençler arasında depresyon ve buna bağlı ruh sağlığı sorunlarında bir artış olduğu konusunda hemfikir ve bu acilen ele alınması gereken bir durum. Bununla beraber uygulamanın kullanımı ve zihinsel sağlığı birbirine bağlayan korelasyon araştırmalarında neden-sonuç ilişkisini çözmek çok büyük bir zorluk.
Kontrollü deney gruplarının yokluğunda kullanıcıların rastgele seçildiği bu araştırmada, birkaç belirsizlik var: uygulamanın kişinin zihinsel durumuna zarar verip vermediğinden emin olamayız. Kişinin zayıf zihinsel durumu bu deneyime yol açmış olabilir ki depresyondaki gençlerin Instagram’ı kullanma veya daha sık kullanma olasılığı diğerlerinden daha fazladır. Aile sorunları gibi ölçülemeyen bir değişken hem deneyime hem de zihinsel duruma katkıda bulunabilir.
Sorun, tüm bu yorumların makul olmasıdır. Bu nedenleri sıralamak için Facebook belgelerinde açıklanandan çok daha iyi bir araştırmaya ihtiyacımız var. Bu tür araştırmalar, platformu kullanan ile kullanmayan kişiler arasındaki önceden var olan farklılıkları kontrol edebilmeli, takip edilen süre boyunca ruh sağlığındaki değişikliklere bakmak için zaman içinde bunları izleyebilmeli ve standartlaştırılmış semptom ölçütleriyle ruh sağlığını öncesini ve sonrasını ölçebilmelidir. Bu tür araştırmalarda, bir sosyal medya platformu kullanmanın etkilerini, ergenlerin sağlığına zarar verme potansiyeline sahip diğer medyaları kullanmanın etkileriyle karşılaştırmak idealdir.
Elbette, sosyal medya kullanımı ile ergen ruh sağlığı arasındaki bağlantılara dair büyüyen bir bilimsel literatür var. Kısmen yukarıda listelenen özelliklere sahip çok az çalışma olduğundan, bundan kesin sonuçlar çıkarmak henüz mümkün değildir. Sosyal medya kullanımı ile ergen ruh sağlığı arasında negatif ilişki bulan iyi çalışmalardan çoğu, son derece küçük etkiler de ortaya koymuştur.
Aslında Facebook anketlerinde konuyu daha da karmaşık hale getiren, Instagram’ın intihar düşüncesini söylendiği gibi kötüleştirdiğine karşılık hafiflettiğini söyleyenlerin iki katı; daha çok endişeli hissettirdiğini söyleyenlerin aksine daha az endişeli hissettirdiğini söyleyenlerin üç katı ve Instagram’ın daha az mutsuz yaptığını bildirenlerin neredeyse beş katı olmasıdır.
Sosyal medya kullanımını olumlu sağlık bildirimlerine bağlayan korelasyon araştırmalarına da şüpheyle yaklaşmalıyız. Ancak sosyal medyayı kınama konusundaki yaygın istek göz önüne alındığında, ergenlere zarar vermekten çok fayda sağlayabileceğini hatırlamak önemlidir. Gençlerin, salgında sanal platformlar aracılığıyla arkadaşlarıyla iletişim kuramadan nasıl hayatlarının üstesinden gelebildiğini bir düşünmek lazım.
Somut bir kanıt olmadan Instagram kullanımının ergenlerin depresyona girmesine neden olduğunu varsaymanın zararı nedir diye sorabilirsiniz? Görünüşte yeteri kadar açık değil mi? Gençler tarafından kullanılan Instagram ve diğer sosyal medya platformları için yapılacak daha fazla düzenlenme, en azından bazı gençlerin kendileri hakkında kötü hissetmelerini engellemez mi?
Bu düşünce tarzı da tehlikeli. Facebook’u suçlama telaşı sırasında ergen depresyonunun artmasına katkıda bulunan diğer faktörler göz ardı ediliyorsa, çözmeyi umduğumuz soruna katkıda bulunuyor olabiliriz. Bir gencin depresyonunu sadece Instagram kullanımını kısıtlayarak tedavi edebileceklerine inanan ebeveynler, onun acı çekmesinin gerçek nedenlerini görmezden gelebilirler. Bir gencin rahatsızlığı için Facebook’u suçlamak, ailevi sorunlar, madde bağımlılığı ve okulla ilgili stres gibi daha rahatsız edici ama aynı derecede makul açıklamalardan kaçınmanın uygun bir yolu olabilir.
Korelasyonun sebep olmadığı tekrar tekrar söyleniyor, ancak doğru olduğunu umduğumuz bir açıklama ararken bu ilkeyi kolayca görmezden geliyoruz. Facebook’un düzenli olarak, bazen de haklı olarak karalandığı bir zamanda, uygulamalarının gençlerin akıl sağlığının bozulmasına neden olduğuna inanmak istemek anlaşılabilir bir durumdur. Ama istemek bunu böyle yapmaz.