Gözaltında öldürülen Mahsa Amini’nin ardından İran’daki protestolar bir yıldır devam ediyor. İran yönetimi git gide daha sert kuralları uygulamaya koysa da, kadınların direnişi sürüyor.

Duygu İslamoğlu
Jina Mahsa Amini, 22 yaşında bir genç kadındı ve 16 Eylül 2022 tarihinde İran’ın başkenti Tahran’da “başörtüsünü kurallara uygun takmadığı” iddiasıyla gözaltına alındıktan kısa bir süre sonra yaşamını yitirdi. Bu trajik olay, 1979 İslam Devrimi’nden bu yana İran’da yaşanan en büyük toplumsal hareketliliği tetikledi. Mahsa Amini’nin memleketi olan Sakkız’da başlayan eylemler, hızla diğer şehirlere de yayıldı.
Bu eylemlerde genç kadınlar, başörtülerini çıkararak sokaklara döküldü ve “Kadın, yaşam, özgürlük” sloganlarıyla seslerini duyurmaya çalıştı. Fakat Tahran yönetimi, bu eylemlere tahammül göstermedi. İnsan hakları örgütlerine göre, son bir yıl içerisinde bu protestolarda en az 527 kişi yaşamını yitirdi.
İran’daki Mahsa Amini Protestoları Nasıl Karşılanıyor?
İran İnsan Hakları Komitesi üyesi insan hakları aktivisti Şiva Nazar Ahari, bu olayların İran’da kalıcı değişikliklere yol açtığına inanıyor. Başörtüsü konusundaki katı kurallara pek çok kadın artık karşı çıkıyor. İran hükümeti ise bu protestolara karşı daha sert yaptırımlar getirerek cevap vermeye çalışıyor. 22 Ağustos’ta kabul edilen yeni yasa, İslamî kıyafet kurallarına uymayanlara 15 yıla kadar hapis cezası getiriyor. İnternet üzerinde başörtüsüz kadın fotoğraflarının yayınlanması da artık cezalandırılıyor.
Bu dramatik dönüşümün merkezinde, Jina Mahsa Amini’nin anısı ve onun ölümünden doğan protestoların yarattığı toplumsal uyanış bulunuyor.
Mahsa Amini’nin ardından İran’da Başörtüsü Zorunluluğu
İran’da Mahsa Amini’nin polis gözetimindeki trajik ölümü, toplumda büyük bir tepkiye yol açtı ve gösteriler sırasında, zorunlu başörtüsü yasasının kaldırılması veya esnetilmesi konusundaki tartışmalar yeniden alevlendi. Bu yasa, devrimin kurucusu Ayetullah Ruhullah Humeyni tarafından 1979’da uygulamaya konmuştu. O günden bu yana, bu konu İran toplumunun en tartışmalı meselelerinden biri haline geldi.
İran İslami Halklar Birliği Partisi’nin yetkililere yasaların kaldırılması için çağrıda bulunmasının ardından, Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi devlet televizyonunda konuyla ilgili soruları yanıtladı. Reisi, irşad devriyelerinin uygulamalarına ilişkin soruya, yasaların uygulanma şeklinin tartışılabilir olduğuna dikkat çekti. Ancak devriyelerin uygulamalarının yeniden gözden geçirilip geçirilmeyeceği konusundaki soruya net bir yanıt vermedi.
Zahidan kentindeki “Kanlı Cuma” olarak adlandırılan olaylar, kentte aylarca sürecek protesto ve huzursuzluk dalgasını tetikledi. Ayetullah Ali Hamaney, ülkede yaşananlarla ilgili olarak ABD ve İsrail’i suçladı. Eski Meclis Başkanı Ali Laricani ise zorunlu başörtüsü yasasının gözden geçirilmesi gerektiğini belirtti.
Bu olayların ardından, “İyiliği Emretme ve Kötülükten Sakındırma Merkezi” Sözcüsü Ali Hanmuhammedi, irşad devriyelerinin görevinin sona erdiğini duyurdu. Ancak denetimlerin yüz tanıma sistemleriyle yapılacağı belirtildi.
Mahsa Amini’nin ölümünden bir yıl sonra, İran’da protestoların yeniden canlanabileceği endişesiyle güvenlik önlemleri artırılmış durumda. Ahlak polisi tekrar göreve başladı ve zorunlu başörtüsü yasası ihlallerine karşı yeni yasal düzenlemeler getirildi.
Bu olaylar, İran toplumunun dini yasalara, özellikle zorunlu başörtüsü yasasına olan tepkisini gösteriyor. İran hükümeti, halkın bu tepkileri karşısında zor bir denge kurmaya çalışıyor.
Beqalî: “İran’da Artık Tek Talep Devrim”
Sosyolog Hewjîn Beqalî, İran’da son dönemde yaşanan Jîna eylemlerini ve bu eylemlerin toplum üzerindeki etkilerini değerlendirdi.
Bianet’in görüştüğü Beqalî’ye göre, 2017’de İran’daki protestoların başlangıcında, halk hayat pahalılığı ve yüksek enflasyonu protesto etmek amacıyla sokağa dökülmüştü. Ancak, Jîna eylemleri ile birlikte “devrim” kelimesinin ön plana çıktığını belirtti. Beqalî, “İran’da artık halkın hükümete karşı talebi kalmadı. Jîna ayaklanmasından sonra tek talep devrim oldu” dedi.
Beqalî, devrim kelimesinin İran’da tekrar değer kazandığını vurgulayarak, “Devrim kelimesi asıl değerine kavuştu. Geçmişte devrimi başarısız olan bir ülke için bu büyük bir adım” ifadelerini kullandı.
Bölgesel olarak krizin etkileri hakkında da konuşan Beqalî, “Kürdistan, Belucistan ve Arabistan gibi yoksul bölgeler bu krizden en çok etkilenen bölgeler. Ancak bu bölgeler isyanın da merkezleri” şeklinde konuştu.
Rojhilat Kürdistanı’nın ise direnişin kalesi olduğunu belirten Beqalî, “Jîna ayaklanması kesişimsel-feminist bir ayaklanma niteliğinde. Kadınlar, ezilenler ve işçiler bu ayaklanmanın ana aktörleri” dedi.
İranlıların iki farklı eğilimde olduğunu belirten Beqalî, bir grup İranlının Kürtlerle ittifak kurmayı amaçlarken, diğer bir grup ise sadece hükümetin değişmesini istediğini belirtti.
Başörtüsü konusunda ise Beqalî, “Zorunlu başörtüsü, siyasal İslam’ın sembolüdür. Kadınlar bu sembolü reddediyor. Ancak yeni bir yasa ile başörtüsü takmayan kadınların pek çok haktan mahrum kalacakları belirtiliyor. Bu durumu kadın apartheidı olarak değerlendiriyorum” ifadelerini kullandı.