İsrail’de doğup büyüyen Filistinli bir vatandaş olarak yaşamanın zorluklarını deneyimleyen gazeteci Maria Rashed, Guardian’da yayınlanan yazısında Hamas’ı desteklemeden de Filistinlilerin direnme ve işgale son verme hakkının desteklenebileceğini vurguluyor.

Maria Rashed / Guardian
Filistinlileri birleştiren tek şey, yolculuğumuzun asla kolay ya da sorunsuz olmayışıdır. İsrail’de Filistinli bir vatandaş olmak öyle zor ki – özellikle de insanların sizden net ve tek taraflı bir duruş sergilemenizi beklediği şu dönemde. Sürekli olarak nereye ait olduğumu sorgulamak zorunda kalıyorum, aynı anda hem hiçbir yerde hem de her yerde hissediyorum.
Nasıra’da Hristiyan bir ailede doğdum ve büyüdüm. Daha sonra Tel Aviv’e taşındım ve Araplar ile Yahudilerden oluşan farklı bir toplumda yaşadım. İsrail’de doğmuş olmama rağmen, beni ikinci sınıf vatandaş olarak gören, Araplara karşı alenen konuşan, Filistinlilere baskı ve daha pek çok şey yapan bir ülkeyle tam olarak özdeşleşmekte zorlanıyorum.
Din adına şiddete göz yummam. Hamas’ın 7 Ekim’de masum sivillere yönelik saldırısını onaylayamam ya da özdeşlik kuramam. Ezilenleri destekleyen ve İsrail işgali ve sömürgeciliğine karşı aktif olarak mücadele eden gururlu bir Filistinli olmama rağmen, İsrailli sivillere yönelik bu saldırı inançlarımla örtüşmüyor – sivillerin öldürülmesini kınıyorum ve Filistinliler ve İsrailliler arasındaki can kayıplarının derin yasını tutuyorum.
Bir Filistinli olarak tavır almak karmaşık görünebilir ama Hamas beni temsil etmiyor. Hamas Gazze’deki, Batı Şeria’daki ve dünyanın dört bir yanındaki Filistinlileri temsil etmiyor. Dünya bu “çatışmayı” genellikle İsrail’e karşı Filistin ya da Yahudiliğe karşı İslam olarak çerçevelese de, gerçek çok daha karmaşık. Mesele insanlarla ilgili, sivilleri umursamayan liderlerle değil. Açık ve net olalım: Hamas’ı desteklemeden de Filistinlilerin direnme ve işgale son verme hakkı desteklenebilir.
Birçok İsrailli arkadaşım bu saldırıdan etkilendi ve arkadaşlarının arkadaşlarının hala kayıp ya da hayatını kaybetmiş olması kalbimi parçalıyor. Bir partide ya da evinizin güvenli ortamında böyle bir saldırıyla karşılaşmak hayal dahi edilemez. Nüfusun neredeyse yarısının çocuk olduğu Gazze’de devam eden trajediyi düşündüğümüzde durum daha da yıkıcı hale geliyor. Aradaki fark, İsrailliler kaçma seçeneğine sahipken, Gazze’deki Filistinlilerin kapana kısılmış olması; kaçacak hiçbir yerleri yok. Benjamin Netanyahu’nun tahliye emrini duymak gerçeküstüydü: Bir açık hava hapishanesi nasıl terk edilir ki?
İster İsrailli ister Gazzeli olsun, herhangi birinin masum insanların ölümünü sevinçle karşılaması fikri beni şaşırtıyor. Empati evrensel olmalıdır. Nefret sadece daha fazla nefrete yol açacak ve daha fazla acıya neden olacaktır. Ne yazık ki Hamas, İsrail ve Filistin Yönetimi de dahil olmak üzere tüm tarafların liderleri kendi halkları için samimi bir endişe duymuyor.
Yaşadığım kafa karışıklığını sosyal medyada dile getirdiğimde İsraillilerin nefret ve tehdit dolu yorumlarıyla karşılaştım. Öte yandan İsrailli dostlarıma empati gösterdiğimde Filistinli dostlarım duruşumu sorguladı. Ama ben kim olursa olsun mazlumların ve masum sivillerin yanındayım. Toplu cezalandırma ve öldürmenin hiçbir gerekçe yoktur.
Bazıları Hamas’ın buradaki tek sorun olduğuna inanabilir, ancak etnik temizlik ve Filistin topraklarının askeri işgalinin Hamas ortaya çıkmadan çok önce de var olduğunu anlamak hayati önem taşımaktadır. Dünyanın önde gelen insan hakları kuruluşu Uluslararası Af Örgütü’ne göre “İsrail, kontrolü altındaki tüm bölgelerde Filistinlilere karşı bir baskı ve tahakküm sistemi uygulamaktadır.” İşgal Altındaki Topraklarda İnsan Hakları için İsrail Bilgi Merkezi B’Tselem’e göre: “İsrail rejimi kontrol ettiği tüm topraklarda bir apartheid rejimi uygulamaktadır.”
İsrail’in bir Arap vatandaşı olarak, Hamas saldırılarının ardından ulusal güvenlik bakanlığının sıradan İsrailliler için silah yasalarını gevşetmesinden ve aşırılık yanlısı Yahudi grupların oluşturduğu tehditlerden derin endişe duyuyorum. 7 Ekim’den bu yana Batı Şeria’da, aralarında bir cenazeye katılırken vurularak öldürülen bir adam ve oğlunun da bulunduğu 64 Filistinli öldürüldü. Sokakların iç savaşa döndüğü Mayıs 2021’deki dehşet verici sahneleri canlı bir şekilde hatırlıyorum. Hiçbir masum sivil inançları ya da fikirleri uğruna ölmemelidir.
Filistin’i desteklemek antisemitizmle eşdeğer değildir – İsrail’in Filistin’e yönelik saldırganlığına son verilmesini savunmak Yahudi halkının tarihsel deneyimlerini ve acılarını unutmak anlamına gelmez. Bugün Siyonizm’in hedefleri Arapların yaşamları pahasına gerçekleşiyor ve bu da bizi güvensiz hissettiriyor, fikirlerimizi dile getirmekten korkmamıza ve acı çeken halkımızla empati kurmakta tereddüt etmemize neden oluyor. Son olaylara bakacak olursak, İsrail vatandaşları kendi hükümetlerinin diktatörlüğe doğru kaymasını protesto ediyorlar.
İsrail’de Arap olmak “diğer tarafın” dilini ve tarihini anlamayı gerektirir. Bu ifade, bir tarafın dünyanın en güçlü ordularından birine sahip olduğu, diğer tarafın ise azınlık olduğu ezen-ezilen dinamiğini vurgulamaktadır. Bu nedenle, son olayları tartışırken, işgal ve istila yıllarını ve İsrail’in Araplara nasıl davrandığını görmezden gelemeyiz. Bu Hamas’ın eylemlerini meşrulaştırmak için değil, Filistinlilerin korunmasız bir şekilde çektikleri acı ve ıstırap için bir bağlam sağlamak içindir.
Nihayetinde halklar hep bedel ödüyor. İsrail’e yönelik küresel desteğin artmasıyla birlikte masum Filistinliler için endişeleniyorum. İktidardakilerin suçu var. Şimdi insanların baskıcı hükümetlere karşı birleşme zamanıdır. Filistin sadece baskıcı İsrail rejiminden değil, aynı zamanda Hamas’ın ve onun tutucu, şoven ideolojisinin etkisinden de kurtarılmalıdır.
Orijinali Guardian’da yayınlanan yazı, SES Eşitlik, Adalet, Kadın Platformu tarafından tercüme edilmiştir.