İstanbul Sözleşmesi’nin dün gece yayımlanan Cumhurbaşkanlığı kararı ile feshedilmesine yönelik tepkiler büyüyor. Bundan sonra şiddetin daha da artacağını öngörülürken, hukukçular uluslararası sözleşmelerin sadece Cumhurbaşkanı kararı ile feshedilemeyeceğine dikkat çekiyor.
DW Türkçe’den Deniz Barış Narlı’nın hukukçularla yaptığı görüşmelere göre, Cumhurbaşkanı’nın, bir uluslararası sözleşmeyi Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) götürmeden feshetmesi usül açısından yanlış.
Anayasa Profesörü Serap Yazıcı, Cumhurbaşkanı’nın bir karar ile bu sözleşmeyi feshetmesinin mümkün olmadığını ‘yetkide ve usülde paralellik’ ilkesiyle gerekçelendiriyor:
“Anayasamız uluslararası sözleşmelerin ne şekilde yürürlüğe gireceğini, bunların hukuk düzeni içindeki statülerinin ne olduğunu 90’ncı maddede düzenliyor. Buna göre bütün uluslararası sözleşmeler, TBMM’nin kabul edeceği bir uygun bulma kanununa dayanmak suretiyle, yürütme organı tarafından yerine getirilir. Yani, önce TBMM’ye ‘yürütme organına şu konuda Türkiye adına uluslararası anlaşma yapman uygundur’ diye, bir uygun bulma kanunu çıkaracak. O kanun usülüne uygun olarak çıkacak ve yürürlüğe girecek. O yürürlüğe girdikten sonra sözü geçen kanunun verdiği açık yetkiye dayanarak Cumhurbaşkanı da sözleşmeyi Türkiye adına onaylamış olacak.”
“Kadınları iptal davası açmaya davet ediyorum”
Türkiye’nin bir uluslararası sözleşmeden çıkarken de benzer bir yol izlemesi gerektiğini savunan Yazıcı, “Uluslararası anlaşmalardan vazgeçmenin bir kuralı var. O da kamu hukukunun ‘yetkide ve usülde paralellik’ ilkesi. Bu ne anlama geliyor? Bir işlemi yapmaya yetkili olan organ, o işlemi geri almaya da yetkilidir. Bir işlemi yaparken hangi usül kuralına uyuyorsanız, aynı usül kuralına uyarak onu geri alabilirsiniz” diyor.
Yazıcı’ya göre önce TBMM’nin İstanbul Sözleşmesi’nin feshini uygun bulacağına dair bir kanun çıkarması ardından da söz konusu kanunun yürürlüğe girmesi gerekiyor ki yürütme organı bir uluslararası anlaşmayı feshedebilsin. Yazıcı bu noktada, tüm kadınların bireysel olarak yürütmenin durdurulması için iptal davası açabileceğine de dikkat çekiyor ve şöyle diyor: “Bu o kadar hukuka aykırı ki bir işlem ki, bu işlem hiç doğmamış sayılır. Hukukta böyle bir prensip var. Burada tüm kadınların menfaat payı var. Ben tüm kadınları, bu uygulamanın durdurulması için iptal davası açmaya davet ediyorum.”
İstanbul Barosu’nun Kadın Hakları Merkezi de bugün yaptığı açıklamada Cumhurbaşkanı’nın uluslararası sözleşmeleri fesih etme yetkisi olmadığı için kararın “yok hükmünde” olduğunu ve sözleşmenin halen yürürlükte olduğunu ifade etti.
Kadın örgütleri, İstanbul sözleşmesinin askıya alınması ile birlikte 6284 sayılı yasa metninin de tehlikeye düştüğüne dikkat çekiyor. DW Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü, “6284’ün bağlı olduğu sözleşme dün gece resmi gazetede yayınlanan karar ile kaldırıldığı için 6284 sayılı yasaya da ne olacağını bilmiyoruz. Hatta, bundan sonra kadınlar için medeni haklar ne olacak, onu bile öngöremiyoruz” diye konuştu. Güllü, hukuki açıdan, kadının beyanının esas alınmasının da tehlikeye düştüğüne vurgu yaparken kadınlar için bundan sonrası sürecin nasıl olacağını şu sözlerle özetledi:
“Diyelim ki bir kadın şiddete uğradı ve kolluğa gidecek. Zaten bundan öncesinde de aksak işliyordu süreç. Ama bu kez diyecekler ki ‘Cumhurbaşkanı bile İstanbul Sözleşmesi’ni kaldırdı. Niye alelacele çalışalım ki?’ Ya da bunu dinleyen kadınlar artık şiddet gördükleri ortamdan kaçmaktan tereddüt edecek. En büyük tehlike bu. Biz şiddetin daha da artacağını öngörüyoruz. Oysa ki İstanbul Sözleşmesi kurumlara görev veriyordu ve uygulanma noktasında eksiklikler varken bile, bizim zorumuzla ya da sosyal medya adaletinin de çabası ve gayretiyle, bir adım ileriye doğru gidebiliyorduk. Şimdi bütün bu mekanizmaları kapatan bir eylem oldu bu karar.”