İtalya’daki genel seçimlerde en yüksek oy oranına ulaşan İtalya’nın aşırı sağcı partisi İtalya’nın Kardeşleri’nin lideri Giorgia Meloni, ülkenin ilk kadın başbakanı olmaya hazırlanıyor.
Ülkenin bunca yıl sonra ilk kez bir kadın başbakana sahip olacak olması önemli bir dönüm noktası gibi görülebilecek olsa da Meloni, geleneksel toplumsal cinsiyet rollerini savunan ve cinsel şiddet olgusunu ideolojik emelleri uğruna istismar eden yaklaşımı nedeniyle kadın ve LGBTİ+ hakları için hiç de parlak bir tablo çizmiyor.

Claudia Torrisi / OpenDemocracy
İtalya’nın aşırı sağcı partisi İtalya’nın Kardeşleri, ülkedeki genel seçimlerde en yüksek oy oranına ulaşmış görünüyor ve parti lideri Giorgia Meloni, İtalya’nın ilk kadın başbakanı olmaya hazırlanıyor.
Son haftalarda hem İtalyan basınında hem de yurtdışındaki yorumcular tarafından Meloni’nin başbakan seçilmesinin kadınlar için veya feminizm açısından ilerici bir adım olup olmayacağı çokça tartışıldı.
ABD’nin eski dışişleri bakanı Hillary Clinton bile kısa bir süre önce şunları söyledi: “Bir ülkede ilk kadın başbakanın seçilmesi her zaman geçmişten kopuşu temsil eder ve bu kesinlikle iyi bir şeydir.”
Peki gerçekten öyle mi?
İtalyan gazeteci Giulia Siviero openDemocracy’ye verdiği demeçte, “Kadın olmak otomatik olarak feminist olmak anlamına gelmez” dedi. “Bir kadının – herhangi bir kadının – iktidarı ele geçirmesinin tüm kadınlar ve feminizm için bir kazanım olduğunu savunmak bana çok cinsiyetçi geliyor, çünkü cinsiyeti, kişinin ve inançlarının ya da politikalarının önüne koyuyor.”
Meloni’nin politikaları aslında, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra eski diktatör Benito Mussolini’nin destekçileri tarafından kurulan neofaşist İtalyan Sosyal Hareketi’nden gelen bir partinin liderinden beklenecek türden.
Ağustos ayı sonunda İtalya’nın Piacenza kentindeki bir sokakta Ukraynalı bir kadının Gineli bir sığınmacı tarafından tecavüze uğradığını gösteren bir video İtalya’nın Kardeşleri’nin lideri tarafından tweetlendi. Yakınlardaki bir apartmanda yaşayan biri saldırıyı kayda almış ve saldırgan tutuklanmıştı. Meloni videoyu bir gazetenin hesabından aldı: Görüntü bulanıktı, ancak kadının çığlıkları açıkça duyulabiliyordu.
“Piacenza’da gündüz vakti bir sığınmacı tarafından Ukraynalı bir kadına karşı gerçekleştirilen bu korkunç cinsel şiddet olayı karşısında sessiz kalınamaz” diye yazan Meloni, “bu kadını kucakladığını” ve “şehirlerde güvenliği yeniden tesis etmek için” elinden gelen her şeyi yapacağına söz verdiğini söyledi.
Paylaşım daha sonra Twitter tarafından kaldırıldı. Saldırıya uğrayan kadın bir gazeteye verdiği demeçte kendisini “çaresiz” hissettiğini çünkü birisinin kendisini videodan tanıdığını ve bu yüzden daha büyük bir ıstırap çektiğini söyledi.
Meloni, tecavüzü seçim propagandası için kullandığı ve mağdur olana saygı göstermediği için şiddetle eleştirildi ama o videonun paylaşılmasını savundu.
Siviero ise Meloni’nin kadına yönelik şiddeti kınamak ya da bu konuda önerilerde bulunmak için değil, göçmenlere yönelik ırkçı politikalarını güçlendirmek için kullandığının altını çizdi.
Muhtemelen ilk kez bir İtalyan siyasetçi sosyal medyada cinsel şiddet içeren bir video paylaşıyor olsa da Siviero, Meloni’nin tweetini aşırı sağın eski bir numarası olarak nitelendirdi.
Kadına yönelik şiddetin yapısal bir sorun olduğu İtalya’da Ağustos 2021 ile 31 Temmuz 2022 tarihleri arasında 125 kadın cinayeti kaydedildi. Faillerin çoğunluğu İtalyan olmasına rağmen Siviero, “aşırı sağ, kadına yönelik şiddeti her zaman İtalyan olmayan birileri fail olduğunda gündeme getirmiştir” dedi.
‘Göçmen tecavüzcü’ -ya da katil- miti ve kadınların içinde bulunduğu güvensizlik ortamının ırkçı ve yabancı düşmanı amaçlarla istismar edilmesi, Sara Farris’in 2017 tarihli ‘Kadın Hakları Adına: Femonasyonalizmin Yükselişi’ adlı kitabında ‘femonasyonalizm’ olarak adlandırdığı bir olgu.
openDemocracy’ye konuşan siyaset felsefecisi ve ‘The Conservative Wind – The Populist Right’s Attack on Democracy’ kitabının yazarı Giorgia Serughetti, femonasyonalizmin Meloni için nasıl işe yaradığını şöyle açıkladı:
“Geleneksel sağcı söylemi harekete geçirerek kadın haklarına yönelik ihlalleri protesto eden bir kadın olmak işe yarıyor, çünkü potansiyel olarak göçmenliğe düşman olan ve bu düşmanlığı ifade etmek için sabırsızlanan bir kamuoyuna hitap ediyor.”
Serughetti sözlerine şunu da ekledi: “Belirli bir nüfusa hitap ediyor: ailelerin ‘erkek olan erkekler’ ve ‘kadın olan kadınlar’, babalar ve anneler, yerli ve beyazlardan oluştuğu bir nüfus.”
Roma’da 2019 yılında düzenlenen bir mitingde yaptığı konuşmada kendisini “kadın, anne, İtalyan, Hıristiyan” olarak tanımlayan Meloni, kadınlığa ‘geleneksel’ bir bakış açısıyla yaklaşıyor.
Siviero’ya göre, “[Meloni’nin] kendi cinsiyetini kullanması toplumsal cinsiyet stereotiplerine dayanıyor. Mevcut sistemi sorgulamadığı için mükemmel bir erkek modelini temsil ediyor. Kendi cinsiyetini tamamen anti-feminist şeyler yapmak için kullanıyor.”
Siviero, Meloni’nin “sanki kadınların tek işlevi doğal olarak anne olmakmış gibi anneliği yücelttiğini ve aynı zamanda cinsel ve üreme haklarını reddettiğini” vurguladı.
Kendisini ‘aile yanlısı’ olarak tanımlayan Meloni ve partisi, kürtaj karşıtı ve LGBTIQ+ karşıtı hareketlerle işbirliği yapıyor. Kampanyasının ana temalarından biri, kadınları çocuk sahibi olmaya teşvik ederek İtalya’nın düşük doğum oranını artırmak ve aynı zamanda göçmenlerin “etnik ikame” tehlikesini ortadan kaldırmak oldu.
İşte bu nedenlerle gazeteci ve feminist filozof Ida Dominijanni İtalya’nın Kardeşleri’ni “distopik bir gemiye” benzetiyor. Dominijanni, partinin kurucusu ve başroldeki tek kadın olan Meloni’nin, kadınların “toplumsal cinsiyet rollerinin yerline yerine oturduğu geleneksel bir ailede, geleneksel annelik kaderini” yaşamaları gerektiğine karar verdiğini yazdı.
Serughetti’ye göre Meloni’nin ‘kadın, anne, İtalyan ve Hıristiyan’ sloganı geleneksel aşırı sağcı söylemlerin bir tekrarı.
Serughetti openDemocracy’ye verdiği demeçte “Bu aşırı sağın kimlik politikalarının çok açık bir ifadesidir” dedi. “Aile, din ve sınırlar gibi meseleleri nasıl kimlik meselelerine dönüştürdüğünü gösteriyor.”
Kaynak: OpenDemocracy