Deriteks Sendikası Şube Sekreteri Pembe Maden, kadın işçilerin sosyal hayata katılımının sınırlılıklarına dikkat çekerek, “En büyük sosyal faaliyet işyerlerindeki çay molalarıdır” diyor.

Deriteks Sendikası Tuzla Şube Sekreteri Pembe Maden, 1.5 yıl önce göreve geldiği tarihten bu yana kadınların sorunlarını sendika gündemine taşıyor.
Maden, her geçen gün büyüyen ekonomik krizle birlikte kadın işçilerin sosyal hayata katılımının iyiden iyiye sınırlandığına dikkat çekerek, “Mesela Bergen’in filmini 7 milyon işi izlemiş diyorlar. Bu sayıya işçilerin çok dahil olabildiğini düşünmüyorum” diye konuştu.
İşçi kadınların dışarıda yemek yiyemediğini, çay dahi içemediğini söyleyen Maden, “En büyük sosyal faaliyetler şu anda işyerindeki mola saatleridir” ifadelerini kullandı.
Kendisi de 13 yıl nakış ve baskı bölümünde işçi olarak çalışan Pembe Maden’in Gazete Duvar’dan Aynur Tekin’e verdiği röportajından öne çıkan noktalar şöyle:
Yönetiminde kadınların yer aldığı Deriteks, bünyesinde bir kadın komisyonu da bulunduruyor. Ancak bu, sendikalarda yaygın olarak gördüğümüz bir pratik değil. Sizce kadın işçiler sendikalarda yeterince var olabiliyor mu?
Türkiye’deki birçok kurumda gördüğümüz erkek egemen yapı, sendikalarda da farklı değil. Buralarda kadına verilen alan, çok çok az. Bizim sendikamızda kadınlar demokratik haklarını kullanabiliyor. Bu çok önemli; çünkü çoğu sendikada kadınlar ve işçiler seçilme hakkını kullanamıyor. Daha çok atama usulüyle belirlenen adaylar görüyoruz. Aile şirketi ya da yadigarı şeklinde yönetilen sendikalar da var. Ben, demokratik hakkımı kullanarak aday oldum ve bütün kadınlara bu kapının açılmasını talep ettim. Geldiğimde erkek egemen bir bölümünde çalışıyordum ama burası şu anda kadın ağırlıklı bir bölüm oldu. Şu anda mavi yakada, 267 kişi arasından 183’ü kadın. Böylece kadınların her alanda, her işte etkili olabileceğini birlikte gördük.

Güvencesiz ve kayıt dışı çalışmanın yoğun olduğu tekstil sektöründe, kadınlar erkeklerden farklı olarak hangi sorunları yaşıyor?
Eşitsizlik sorununu var. Mesela fabrikalardaki amirlerin ve takım liderlerinin hepsi erkek… Neden bir kadına bu görevler layık görülmüyor? Çünkü kadına ek iş gücü, kazandığı ücrete de ek gelir olarak bakıyorlar. Ayrıca, güvencesiz ve kayıt dışı işlerdeki kadınlar, işten atılma tehdidiyle burun buruna çalışıyor. Bu tehdit, erkeklerden çok kadınları hedef alıyor. Bir başka yakıcı sorunumuz ise taciz ve mobbing. Bizim kendi fabrikamızda bile sendikalaşmadan önce tacizle karşılaşıldığında üstü kapatılıyordu. Ama sendikalı yerlerde bunların üstü kapatılamıyor artık. Regl dönemlerinde kadınların ağrıları olduğunda izin verilmiyor. Bunun dile getirilmesi bile hoş karşılanmıyor, çalışmak zorundasın. Bu, özellikle güvencesiz yerlerde çok fazla oluyor. Birçok fabrikada kadınların hijyen ortamı da oldukça kötü, tuvaletler yetersiz.
‘KREŞ SAYISI YOK DENECEK KADAR AZ’
Deri ve tekstil sektöründe faaliyet gösteren büyük firmalarda kreş ve emzirme odası bulunuyor mu? 2013 yılında çıkarılan mevzuatla 100-150 kadın çalışanın olması halinde emzirme odası kurma, 150’den çok kadın çalışanın olması halinde ise kreş açma zorunluluğu getirildi. Bunlar uygulanıyor mu?
Benim çalıştığım fabrikada kreş vardı, hâlâ da var. Emzirme odamız yoktu ama emzirmesi ya da süt sağması gereken arkadaşlarımız reviri kullanabiliyordu. Fakat bu çok istisnai bir durum. Sektörde, kreşi ve emzirme odası olan fabrika sayısı çok çok az. Mesela İstanbul’da büyük bir çorap fabrikasında kreş var, bunun dışında neredeyse yok denecek kadar az. Kreş açan fabrikalar da bunu markaların baskısıyla yapıyor. Halbuki bunu yasal zemine taşırsak kadın istihdamı daha da kolaylaşacak. Burada çocuklu kadınlarla ilgili çok önemli bir başka mağduriyetten de bahsetmek isterim.
Bu daha çok güvencesiz çalışma ortamındaki kadınların yaşadığı bir sorun. Biliyorsunuz mart ayında kar tatili oldu. Anaokulları ve kreşler, kar yağınca 3 gün tatil edildi. Peki bu kadınlar, kreşler tatile girdiğinde çocuklarını nereye bırakacaklar? Bu sorunun yanıtı yok. Kreşler kapandı ve özellikle güvencesiz çalışmanın yaygın olduğu işyerlerinde kadınlara izin verilmedi. Kadın işçiler eş dost, akraba arayarak çocuklarını bırakabilecek bir yer aradı ve bunu bulmak hiç kolay olmadı.
Hayat pahalılığı kadın işçileri nasıl etkiliyor? Kadınlar, kazandığı ücreti kendi ihtiyaçları ve istekleri için harcayabiliyor mu?
Kadınlar, özel ihtiyaçlarını minimuma indirdi demek bile yanlış olur. Çünkü kadınlar özel ihtiyaçlarını sıfırladı. İşçilerin önceliği karın doyurmak ve sonrasında ise çocuklarının ihtiyaçlarını karşılamak… Türkiye’de ve tabii dünyada da kadınlar hem işte hem evde çalışıyor. Kadın işten döndüğünde evdeki çarkın başına geçiyor. Ama yemek yaparken strese giriyor, çünkü yemek yapmak bir mesele haline geldi. Kadın artık, “Geçen seneden dolabımda kıyıda köşede bir şey kalmış mı?” diye bakıyor, onunla yemek yapıyor.
Ağır mesai koşullarında çalışan ve hayat pahalılığı ile mücadele eden kadın işçiler, boş zamanlarda sosyalleşebiliyor mu?
Açıkçası şu anda sosyal faaliyet diye bir şey kalmadı. Oturup bir yerde çay içmekten bile bahsedemeyiz. Yemek yiyelim, sinemaya gidelim diye bir şey yok artık. Mesela, Bergen’in filmini 7 milyon kişi izlemiş diyorlar. Bu sayıya işçilerin çok dahil olabildiğini düşünmüyorum. Çok merak edenler mutlaka gitmiştir ama genel anlamda işçi kadınların izleyebildiğini sanmıyorum, duymuyorum da. Bizim bir sosyal faaliyetimiz kalmadı artık. En büyük sosyal faaliyetler şu anda işyerindeki mola saatleridir.
1 Mayıs’a hangi duygularla gidiyorsunuz? Kadınlarla paylaşmak istediğiniz bir mesaj var mı?
Son üç aydaki direnişlerde gördük ki kadınlar her yerde ve en önde… Çünkü kadınlar bir şeye karar verdiği, bir şeyle mücadele ettiği zaman onu sonuna kadar götürürler ve kazanmadan bırakmazlar. Onun için sendikalarda ilk önce kadınlara yönelik çalışmalar yapılsın. İşyerlerindeki kadınlara, hakların eşit bir şekilde kullanılabildiği örnekler anlatılsın.
Röportajın tamamına erişmek için tıklayın.