2014 yılında kurulan Kadın Partisi, 7 yıldönümünü, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin merkezde olduğu bütüncül bir sistem eleştirisiyle kutlayarak kadınları siyaset yapmaya davet etti.
2014 yılının 25 Haziran günü kuruluş başvurumuzu İçişleri Bakanlığı’na verdiğimizde, kadınların eşit temsili, eşit hakları ve tüm nüfusun insanca yaşaması adına siyaset yapmak umudu ile yola çıkmıştık. Bu zorlu yolda, olağanüstü fedakarlıklarla ayakta kalabildiysek, kadın dayanışması sayesindedir.
Ülkemizin bütün sorunları acil ve önemli. Kovid-19 salgını ile bu sorunlar katlanarak büyümüştür. 20 yılı aşkındır ülkeyi yöneten erkek egemen iktidarın, ülkeyi getirdiği uçurumun dibindeyiz.
Ranta dayalı, yalnız inşaat sektörüne odaklı, katma değer üretmeyen ekonomi çökmüş, Türk lirası, rezerv para birimleri karşısında pul haline gelmiştir. Uzun vadeli yatırımların gelmediği, belirsizliklerle dolu ekonomi, ne güven ne de umut vermektedir.
Ülkemizin doğal kaynakları, dereleri, gölleri, ormanları, dağları ekolojik felaketlere davet çıkartırcasına rant uğruna harcanmaktadır.
Eğitim sistemi yaz boz tahtasına dönüşmüş, her yıl dünya sıralamasında bir kademe daha geriye gider hale gelmiştir. Üniversitelerimiz özerkliklerini yitirmiş, adeta kayyımlarla yönetilir durumdadır. Boğaziçi Üniversite’sinde yapılanlar, tarihe bir kara sayfa olarak geçecektir. Anayasal hak olan ifade özgürlüğü ve barışçı protesto hakkı, kriminalize edilmekte ve orantısız şiddet ile cezalandırılmaktadır.
Sağlık sistemindeki makyaj, pandemi ile birlikte, dökülmüştür. Elimizde güvenilir veri yoktur, ya da veriler şeffaf ve dürüst olarak paylaşılmamaktadır.
Kadına yönelik şiddet, artarak devam ederken, İçişleri Bakanlığı “Kadına yönelik şiddet azaldı” diye açıklama yapabilmektedir. Ailenin güçlendirilmesinin kadının eşit görülmesiyle değil, biat etmesi ile mümkün olacağını düşünen bir iktidar vardır. Bu görüşün iktidar olduğu bir ülkede cinsiyet temelli şiddetin önüne geçmek mümkün değildir. Hiçbir ayrım gözetmeksizin ülkede yaşayan herkesi şiddetten korumak devletin temel görevidir.
Hukukun üstünlüğüne olan inancımızı korumaya çalışmaktayız. Ancak kafamızı da kuma gömmüyoruz. Siyaset kurumunun hukuku ipotek altına almaya çalıştığını üzüntüyle görüyoruz. Bunu kabul etmiyoruz ve kınıyoruz.
Istanbul Sözleşmesi’nin bir gece ansızın Cumhurbaşkanı kararı ile iptal edildiği bu ortamda, pek çok sivil toplum örgütü ve siyasi parti ile birlikte Danıştay’a dava açtık ve yürütmenin durdurulmasını talep ettik. Talebimize bugüne kadar bir cevap dahi verilmemiştir. Danıştay’in 1 Temmuz’dan sonra karar vermesi, telafisi mümkün olmayan zararlara yol açabilir. Bu durum, Türkiye’nin uluslararası insan hakları hukukundan ve evrensel hukuk sisteminden kopması anlamına gelecektir.
Kadınların yıllardır meclisteki temsil oranı %18 in üstüne çıkamamıştır. En kalın cam tavan, ülkemizin meclisindedir ve iktidar sahibi ataerkil zihniyet değişmedikçe cam tavan orada kalmaya devam edecektir. Mecliste yer alarak, yaşamlarımızı güvence altına alacak yasalara imza atmak, sözleşmelere sahip çıkmak bizlerin görevidir.
Kadın sivil toplumunun, bugün ülkenin siyasetini şekillendirdiği, en büyük muhalefet gücünü oluşturduğunu görüyoruz ve kadınların siyasette var olmalarının çok değerli olduğunu biliyoruz. Hiçbir ayrım yapmadan, herkesin yaşamının değerli ve önemli olduğu duygusunu yaşam geçirmek üzere siyaset yapmak isteyen bütün kadınları, Kadın Partisi’ne katılmaya ve birlikte siyaset yapmaya davet ediyoruz.
Çaresiz değiliz, kadınlar olarak siyasette var olma, başka bir siyasetin mümkün olduğunu gösterme zamanıdır.