“Kadının beyanı esastır” ilkesi nedir? Neden savunuluyor veya karşı çıkılıyor? Masumiyet karinesine aykırı mı? İlke suistimal ediliyor mu?Hukukçular ve aktivistler ilkenin neden ve nasıl yanlış yorumlanabildiğini anlatıyor.
BBC Türkçe’den Fundanur Öztürk’ün yazısına göre, cinsel suçlarda söz konusu olan “Kadının beyanı esastır” ilkesi, delil yetersizliği olan durumlarda kadın veya çocuğun beyanının esas alınarak kovuşturma aşamasına geçilmesi ve beyanın yargılama aşamasında da delil niteliği taşıyabilmesi anlamına geliyor.
İlkenin masumiyet karinesine aykırı olduğunu savunanlara karşı hukukçular, iki önermenin birbirine tezat oluşturmadığı görüşünde.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Temsilcisi Gülsüm Kav, “Cinsiyet eşitsizliğinin ağır olduğu toplumlarda, kadının cinsel şiddet başta olmak üzere bütün şiddet biçimlerini dile getirmesi hiç kolay değil” diyor:
Avukat Hülya Gülbahar, Gülbahar, ilkenin masumiyet karinesine aykırı olmadığını şöyle açıklıyor:
“Yargılama aşamasında da elde en önemli dayanak beyan zaman delil değeri taşıyor. Sanık da kendini savunacak, yapacağı savunmada iddiaları çürütecek. Çürütemiyorsa bu da bir kanaat oluşturur.
“Masumiyet karinesi, bir kişinin suçu sabit oluncaya kadar o kişiye suçsuz gibi davranmaktır. O yüzden kovuşturma aşamasında ‘şüpheli’, yargılama aşamasında ‘sanık’, cezayı aldıktan sonra ‘suçlu’ diyoruz. Yargılama yapılırken hangi kuralların uygulanacağının masumiyet karinesiyle ilgisi yoktur.”
“Namus kadın üzerinden tartışılıyor, bedelini kadın ödüyor”
28 yıl hakimlik yapan, şimdilerde ise avukatlık mesleğini sürdüren Eray Karınca, “Kadının cinsiyeti nedeniyle uğradığı bir ayrımcılık ve şiddet söz konusu olduğunda elbette yargıcın bunu göz önünde bulundurması lazım” diye konuşuyor.
Türkiye’de hâlâ toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin farkında olunmadığını belirten Karınca’ya göre, “namus” kadın üzerinden tartışılıyor ve “bedeli” de kadına ödetiliyor:
“Yargı da bunun farkında olarak, kadının zaten birçok olayda sessiz kaldığı, herhangi bir tavır geliştiremediği ve şikayetçi olamadığı öngörüsüyle; şikayetçi olmasını kovuşturma için yeterli görüyor. Ama yargılama sırasında asıl olan hakimin, “suçun işlenmediğine dair” vicdani kanaat getirmesidir.”
“Genelde sorunlar geç şikayetten dolayı çıkar”
Eski hakim Mustafa Karadağ da cinsel suçlarda kadının beyanının önemli olduğunu çünkü ispat edilebilmesinin bir o kadar zor olduğunu ifade ediyor.
Karadağ, kadınların olay başlarına geldikten hemen sonra polise başvurmaları konusunda cesaretlendirilmeleri gerektiğini düşünüyor:
“Genelde sorunlar geç şikayetten dolayı çıkar. Olay olduğu an şikayet edilse, mutlaka vücutta bir emare olur. Kadınlara ‘Şikayet edersem hakkımda olumsuz şeyler konuşulmaz, hukuk gereğini yapar, sadece benim istismarımı araştırır’ güvencesinin verilmesi gerekiyor.”
“Kadının beyanı esastır” ilkesi kadınlar tarafından suistimal ediliyor mu?
Gülsüm Kav, “Kadınların yüzde 90’ı beyanında haklı olmuştur. Kadının beyanı esastırı kadının kötüye kullanması ihtimali olabilirse de, bu çok zayıf bir ihtimal” diyor.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, çok fazla tersi örnekle karşılaşıldığını, aksine ilkenin tartışma konusu olduğu durumlarda “suyun bulandırıldığını” savunuyor:
“Hiçbir şeyin bilinemez olduğunu ve kadın beyanının da güvenilemez olduğu iddiası var. Bir prensibi bu şekilde tartışmalı kılmakla kadınlara çok ciddi bir zarar vermiş oluyor.
“İki kişinin dışında kimse bilemez demek, hiçbir şeyin açıklığa kavuşamayacağı ve her türlü taciz tecavüz davalarının bilinemezliğe sürüklenmesi riskini barındırıyor.”
Kaynak: BBC Türkçe’de Fundanur Öztürk’ün 5 Şubat 2019 tarihli yazısından derlenmiştir.