Psikoterapist Dr. Steven Stosny, seçim dönemi ve sonrasının olası etkileri nedeniyle stresli hissedenlere ve arkadaşlarına, kendileri gibi etkilenen diğer insanlara ulaşmalarını, bağlantı kurmalarını, ortaklaşmalarını ve onlara şefkat sunmalarını tavsiye ediyor.

Dr. Steven Stosny / Washington Post
Öfke ve dargınlık konusunda uzmanlaşmış bir çift terapisti olarak, son seçim dönemindeki yardım çağrıları beni bunalttı diyebilirim. Günün her saati haberlerde ve sosyal medyada pompalanan kampanyaların iğneleyiciliği ve olumsuzluğu, birçok insanın yakın ilişkilerine sızan bir stres ve kırgınlık düzeyi yarattı. Adını koydum bile: “Seçim stresi bozukluğu.” Yine de, bugünler ne kadar kötü gözükse de, bunun bir sonu var, o da seçim günü, yani 8 Kasım.
Ne yazık ki, 9 Kasım’dan itibaren de artık bir tür “manşet stres bozukluğu” ile baş etmek zorundayız. Birçok insan için haber kaynaklarından, bloglardan, sosyal medyadan ve alternatif platformlardan sürekli olarak gelen uyarılar, sonu gelmeyen bir kuşatmada füze patlamaları gibi hissettirebiliyor.
Kadınlar özellikle tehdit altında hissediyor
Washington bölgesindeki muayenehanemde, kadınlar manşet stres bozukluğuna karşı özellikle savunmasız görünüyor. Birçoğu kişisel olarak değersizleştirilmiş, reddedilmiş, görülmemiş, duyulmamış ve güvensiz hissediyor. Gelecekle ilgili bir önsezi ve güvensizlik duygusundan söz ediyorlar. Kendi bedenlerine ne olacağını kontrol etme hakkını kaybetmekten korkuyorlar. Erkekler de bu haberler karşısında hayal kırıklığına uğramış ve kızgınlar (DC bölgesinde çok az Trump destekçisi var) ama kadınlar gibi bir tür “kişisel ihanet” hissetmiyorlar. Anlamadıkları için de, eşlerinin kendilerini yalnız hissetmelerine neden olan duygusal yükü paylaşmakta zorlanıyorlar. Seçimi izleyen şok ve öfke duyguları, bu duyguların genelde yöneldiği gibi, yerini endişe veya depresyona bırakma tehdidinde bulunuyor.
Kadınları bu benzeri görülmemiş seçimin artçı şoklarına karşı özellikle savunmasız kılan şey, aynı zamanda en büyük güçleri de: Bağlantı kurma, ilişki kurma, besleme, büyüme ve koruma arzusu. UCLA’dan Shelley Taylor, tıpkı erkeklerin birincil tepkisinin “savaş ya da kaç” olması gibi, strese karşı tipik bir kadın tepkisi olarak ilk olarak “eğil ve arkadaş ol” modelini tanımlıyor. İnsanlar da dahil olmak üzere dişi memeliler, bir tehditle karşı karşıya kaldıklarında korunma ve destek, bu tehdide karşı bir araya gelirler. Kadınlar, stresli koşulları yönetmek için sosyal ağlar – özellikle kadın dayanışmaları – oluşturur, sürdürür ve ve bu dayanışmadan faydalanırlar.
Bu nedenle, seçimler ve seçim sonrasının olası etkileri nedeniyle stresli hisseden danışanmlarıma ve arkadaşlarıma, kendileri gibi etkilenen diğer insanlara ulaşmalarını, bağlantı kurmalarını, ortaklaşmalarını ve onlara şefkat sunmalarını tavsiye ediyorum.
Üç bağlantı düzeyi vardır ve araştırmalar, genel olarak kadınların özellikle her üçünde de yetenekli olduğunu göstermektedir. Birincisi, duygusal bağın kişisel ilişkilerden çok paylaşılan değerlere, hedeflere veya deneyimlere dayandığı topluluktur. Bu nedenle, manşet stres bozukluğu belirtileri gösteren kadın müşterilerimin çoğuna Washington’daki Kadın Yürüyüşüne katılmalarını tavsiye ettim.
İkinci düzey bağlantı samimidir – arkadaşlarınızla ve sevdiklerinizle kurduğunuz bağlardır. Hemen her kültürlerarası çalışmada, en sağlıklı ve mutlu kadınların güçlü bir kadın arkadaş ağı olduğu görülür. Arkadaşlarınıza ve sevdiklerinize ulaşın ve onlara yalnızca kısa mesaj veya e-posta göndermeyin; onlarla buluşun, onları arayın, seslerini duyun ve yüzlerini görün.
Üçüncü bağlantı seviyesi ruhsal bağlantıdır. Doğal güzellikleri veya insan eliyle yapılmış güzellikleri takdir etmek, meditasyon yapmak ya da dini ibadetlere yönelmek, bu bağlantıyı güçlendirir. Sizin için en anlamlı manevi pratik neyse, bu rahatsız edici zamanda daha fazlasını yapabilirsiniz.
Ruhunuzu koruyun

Depresyon ve anksiyetenin iki kötü ortak yanı vardır; bir güçsüzlük duygusu doğururlar ve hayatımızda değer ve anlam yaratma yeteneğimizi baltalarlar. Kendinizi seçim stresi bozukluğundan korumak için, daha derin değerlerinize göre hareket ettiğinizden emin olun. Olmayı en çok istediğiniz kişi, eş, ebeveyn, arkadaş ve vatandaş olmak, şimdi her zamankinden daha önemli.
Güçsüzlük duygusu aslında bir ceza değil, kendimizi güçlendirme motivasyonudur. İnandığımız şeyler için ayağa kalkmalıyız. Mektuplar yazın, gösteriler yapın, Kongre’de lobi yapın ve bunun gibi demokratik yollara başvurun; yalnızca sevmediğiniz şeylere tepki vermek yerine görmek istediğiniz değişime odaklandığınızda çok daha etkili olacağınızı ve çok daha iyi hissedeceğinizi hatırlayın. Optimum psikolojik sağlık için, ahlaki açıdan yüksek bir zemine yerleşin ve ahmaklara bir ahmak gibi tepki verme dürtüsüne karşı koyun.
Son olarak, zamanla daha büyük resmi görmeye çalışın. Duygular söz konusu olduğunda beynimiz bize geçici oyunlar oynar; o an hissettiğimizden farklı bir duyguyu hatırlayamayız. Dişiniz ağrıdığında, ağrımadığı halinizi hatırlayamazsınız. Kendinizi mutlu hissettiğinizde, üzüntüyü hatırlamanız pek olası değildir.
Aslında duygular biyolojik olarak geçicidir; onlara odaklanmadığınız veya yönlendirmelerine göre hareket etmediğiniz sürece çok uzun süre dayanamazlar. Nörolojik araştırmalar, odaklandığımız her şeyin büyütülebildiğini ve odaklanmadığınız şeylerden daha önemli göründüğünü öğrendik. “Kendimi çaresiz hissediyorum” diye düşündüğünüzde, beyniniz, kendinizi çaresiz hissettiğiniz birçok anıya gider, örtük belleğe yüklenir ve geçmişte bu şekilde hissettiğinizde yaptığınız (ve muhtemelen pek de işe yaramayan) davranışları seçer. Ancak nasıl hissetmek istediğinize odaklanırsanız beyniniz, bu şekilde hissettiğiniz diğer zamanlardaki örtük belleğe yüklenir ve nasıl hissetmek istediğinize yardımcı olan davranışları seçme olasılığınız yükselir.
Tarihçiler, anlamlı sosyal değişimlerin ayaklanma dönemlerini takip ettiğine dikkat çekiyor. Yaklaşık 30 yıllık klinik deneyimimle ben de, aynı şeyin her birey için geçerli olduğuna inanıyorum. Mevcut sıkıntınız, gelecekteki büyümeniz, bağlantınız ve doyumunuza dönüşecektir.
Orijinali 2017 yılında Washington Post’da yayınlanan makale, Türkçeye Duygu İslamoğlu tarafından tercüme edilmiştir.